Düşünceler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Şubat 2019
Salı
İslâmî ilimleri ehliyetli hocalardan okuyup icazet almamış, yeterli din kültürü sahibi olmamış bir kimsenin din hakkında konuşması, dinî meseleleri mıncıklaması, heva ve hevesine göre hüküm vermesi hem o kişi için, hem de mensubu bulunduğu ümmet için büyük bir felakettir.
Aynı şekilde, siyasî kültürü olmayanın siyasetten, devlet idaresinden bahsetmesi, bu konularda ulu orta konuşması ve yazması da hem büyük bir cehaletin eseridir, hem de büyük felaketlere ve hayal kırıklıklarına yol açar.
Bizim parti iktidar oldu, artık her şey düzelecek, bütün olumsuzluklar ortadan kalkacak… Böyle düşünen ve konuşan kişiler, tedavisi çok zor bir hastalık olan ahmaklık ile mâlüldür.
Okuma yazma bilmez cahil bir toplumu sadece okur-yazar hale getirirseniz, okuma-yazma bilen cahil bir toplum oluşturmuş olursunuz.
Demokrasinin sadece kemmiyet (kelle sayısı) rejimi ve sistemi olduğunu sananlar yanılıyor. Kemmiyetin yanında keyfiyet ve vasıf da olmazsa demokrasi yürümez, kısa zamanda dejenere olur.
Üzerinde devletin anteti bulunan resmî “vesikalarla” birtakım bedbaht kadınlara vücutlarını satmak iznini verenlerin, kadın haysiyetinden bahsetmeye, bilhassa başörtüsü ve tesettür konusunda ileri geri konuşmaya hakları yoktur.
Adam ömründe hiç ticaret yapmamış, para ve gelir getiren iktisadî bir faaliyette bulunmamış; ziraat, hayvancılık, sanayi, hizmet sahasında varlık göstermemiş. Peki on milyonlarca, yüz milyonlarca dolarlık serveti nasıl edinmiş? Bir memlekette şüpheli, şâibeli, kara, haram servetlerin hesabı sorulmuyorsa o memleket batmaya, karanlıklar içinde bunalmaya mahkumdur.
Peygamber zamanında, ondan sonraki Hulefa-i Râşidîn devrinde, İslâm’ın altın çağlarında camiler hayatın merkezleri, toplumun kalbi idi. Müslüman şehir ve beldelerde hayat günde beş kez durur ve bütün hür ve mukim Müslümanlar camilerde toplanırdı. Camiler birer açık üniversite gibiydi. Cami ve cemaat hayatından kopan bir Müslüman topluluk iflah olmaz.
İdarecilerin bozulduğundan bahsedenler, zahmet buyurup aynaya baksınlar. Bir toplum bozulmadıkça, idarecileri de bozulmaz. Peygamber “Siz ne haldeyseniz öyle idare olunursunuz” buyurmuştur. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.
Dinlerarası diyalog ve hoşgörü bir tuzaktan ve tezgahtan ibarettir. Biz Müslümanlar teslis ehliyle, Hazret-i Muhammed’in Peygamber olduğunu kabul etmeyenlerle, İslâm dininin hak ve son din olduğunu inkar edenlerle, Kur’ân’ın ilahî bir kitap olduğuna iman etmeyenlerle herhangi bir diyaloğa girmeyiz. Biz Hazret-i İsa’ya, Hazret-i Musa’ya iman edeceğiz, onlar Hazret-i Muhammed’i inkar edecekler ve sonra aramızda diyalog olacak. Mümkün bir iş değildir böyle bir diyalog.
Dünyayı, dünya menfaat ve zenginliklerini, müzeyyen meskenleri, lüks binitleri, gösterişli mefruşatı (ev döşemesini), gurur ve kibir verici pahalı giyim kuşamı, israflı ve şatafatlı yemekleri dinden ve âhiretten önemli görenler ve onlara yönelenler sapıktır. Allah sapıkları yüceltmez.
İnsanların yıldızlı laflarına, parlak edebiyatlarına bakmayınız. Öncelikle para, mal, dünya menfaatleri ile olan muamelelerine bakınız. Bu ikinci hususta güvensizseler onlarda hayır yoktur, kendilerinden uzak durunuz.
Ben ticaretten, iktisattan iyi anlarım diye böbürlenen bir geri zekalıya: Fazla kasılma! Sen ticaretten anlasaydın, Allah ile ticaret yapar ve çok hayırlı kazançlar elde ederdin. Zekatını verirdin, zekat dışında fakirlere, düşkünlere bol bol sadaka ve yardım dağıtırdın. Hayvanlara da iyilik eder, yiyecek verir, hasta olanlarını veterinere götürüp tedavi ettirirdin. Haram helal demeden kazanmış, biriktirmiş ve türedi bir zengin olmuşsun. Kurulup kasılacağına, bunların yarın Rûz-i Cezâ’da, Mahkeme-i Kübra’da hesabını nasıl vereceğini düşünsen iyi edersin.
Can boğazdan gelirmiş… Madalyonun arka tarafında da “Can boğazdan çıkar” yazılıdır. A pisboğaz, a obur, a tıkınıcı adam, madalyonun arka tarafını da okusana! Sağlığın, dengeli bir hayat sürmenin birinci maddesi perhizdir perhiz.
“Ne gebertilecek ölüler vardır.” (İsmail Hami Danişmend)
Yüksek tahsil yapması doğru olmayan çocuklarını üniversitelerde okutan bir millet kendi kuyusunu kazmış olur.
İsm ve resm üniversiteleri, işsizler ordusu yetiştiren fabrikalardır.
Devamlı televizyon seyreden vatandaşlar altı ay sonra şartlı reflekslere sahip olur. Televizyon en akıllı kimseleri birkaç yıl içinde gerizekalı hale getirir. Bunların rehabilitasyon tedavisi hem çok vakit ister, hem de çok pahalıya mal olur.
Yirminci miladî asırda Birleşmiş Milletler Teşkilatı olsaydı, Mekke müşriklerinin din hürriyetini, şirk üzerine kurulu inanç sistemlerini savunurdu.
Müslüman olmakla iş bitmiyor. Vasıflı, güçlü, üstün, bilgili, İrfanlı, şuurlu, hikmetli Müslüman olmak gerek. Aksi taktirde bir buçuk milyarlık İslâm âlemi onbeş milyonluk siyonistle başa çıkamaz.
Benzin istasyonuna gidiyor, otomobilinin deposuna yüz milyon liralık benzin koyduruyor. Aylık benzin masrafı üç dört yüz milyon lira tutuyor.Kitaba, kültüre, geleneksel bir sanat eserine gelince bu adam otuz kırk milyon bile vermiyor, veremiyor. Bu kişi nasıl bir Müslümandır? Moloz bir Müslümandır!
***
Düzeltme: “Ehl-i Kitap ile Amentüde İttifakımız Yoktur!” başlıklı yazının sondan ikinci satırındaki “ittifaksızlıklar” kelimesi sehven “ittifaklar” şeklinde çıkmıştır. Düzeltir özür dileriz. 22 Ocak 2003