Pazartesi

 

(1) Bu memlekette, her kesimin içinde çok zeki, çok kurnaz insanlar olduğu muhakkak. Ancak bunların içinden kaç akıllı çıkar acaba?

(2) İslâmî kesimdeki çok kurnaz ve zeki bir kişi birtakım takıyyeler yapıyor. Peki, karşısındakiler bunları yutacak kadar zekasız mıdır?

(3) Sabataycılar içinde çok zeki, çok kültürlü hayli kimse var. Ancak bunlar pek akıllı olmadıkları için memleketi, devleti, halkı bugünkü hale getirmişlerdir.

(4) Sovyetler Birliği’nin yıkılmasında televizyonun, uluslararası bilgi alışverişinin, iletişimin sınır tanımamasının büyük rolü olmuştur. Türkiye’de Sabataycı saltanat ve hâkimiyetin yıkılmasında da internetin büyük rolü ve tesiri olacağını sanıyoruz.

(5) Türkiyelilerin aynı inançları, aynı görüşleri, aynı düşünceleri paylaşmaları gerekmez. Düşünsünler, sorgulasınlar, araştırsınlar, uzlaşsınlar, anlaşsınlar yeter…

(6) Geniş asfalt yollara, gökdelenlere, baraj ve fabrikalara rağmen ülkemizdeki yaygın ve genel zihniyet bedevî, göçebe, şifahî, kırsal kesim zihniyetidir. Bedevîlikten medenîliğe geçemezsek fena şekilde batacağız.

(7) Sömürgeciler, sömürdükleri ülke ve halkları cehaletle, bilgisizlikle terbiye eder ve dizginlerler.

(8) Japonya’yı Japonya yapan on iki millî haslet ve özellik vardır. Bunları, ayrı bir yazıda anlatacağım. Bugün sadece birinden bahsetmek istiyorum. Japonya’nın en büyük gücü halkının “Devamlılık şuuruna sahip olmasıdır.” Devamlılığın zıddı kopukluk, tarihî ârıza ve kazadır. Hiçbir ülke ve devlet tarihî ârıza ve kaza ile devam edemez. Her milletin tarihinde ârızalar, kazalar olmuştur, ancak bunlar devam etmemiştir.

(9) 1948’de kurulmuş olan İsrail devleti, kısa tarihinin en vahim, en tehlikeli, en kritik günlerini yaşamaktadır. Bugünkü kafa ile giderlerse üç-dört yıl içinde dünya çapında büyük bir kıyametin kopmasına sebebiyet vereceklerdir. Bu kıyamette sadece İsrail ve Amerika değil, siyasetlerini İsrail güdümüne sokmuş bazı Ortadoğu ülkeleri de büyük zarar görecektir.

(10) Araştırıldı, soruldu ve yakın tarihimizin önemli şahsiyetlerinden biri olan merhum filancanın eşinin Sabataycı olduğu anlaşıldı. Zaten eşi Sabataycı olmasaydı, o zat o yüksek mevkie çıkamazdı, çıkarılmazdı.

(11) Diğer önemli bir zat hakkında; o kişi Ermeni asıllı değildir. Derin devlet, bir Ermeni asıllıyı yükseklere çıkartmaz. O kişi de Sabataycıdır.

(12) Müslümanların bugünkü kafayla uyanıp adam olacaklarını sanmıyorum. En geç 2007’de kopacağını sandığım kıyamet (Büyük K ile değil) gelip çatınca belki uyanacaklar ama çok geç kalmış olacaklar.

(13) Yakın tarihimizde İslâm dinine ve Muhammed Ümmetine en büyük zararı ve darbeyi İslâmcılık hareketi vurmuştur.

(14)Ümmet için en büyük tehlike ve kötülük zekâ özürlülerin, arivistlerin, din tacirlerinin mukaddesat bezirganlarının din hizmetlerine ve faaliyetlerine karışmalarıdır.

(15) Yüksekte bulunan o zatın etnik kökeni şu ana kadar çözülememiştir. İleride dudakları uçuklatacak bir sürprizle karşılaşmamız mümkündür.

(16) Zevk ve kültür sahibi bir şehirlinin helâsına asmayacağı çirkin, uyduruk, iğrenç bir saati caminin en şerefli yerine, mihrabın yanına asan zihniyet islâmî hizmet ve faaliyet olarak ne yapabilir? Hiç!

(17) Dinde reform ve yenilik konusunda kapıyı bir milimetre bile aralamaya gelmez. Kapı azıcık aralanınca, şer güçleri onu sonuna kadar açarlar ve kaleyi içten feth ederler. İtikad, Şeriat, fıkıh kapısı sımsıkı kapalı ve mahfuz tutulmalıdır.

(18) Bir Türkçü ve milliyetçi dindar olmayabilir. Dindarlık bir nasip meselesidir. Ancak o her hal ü kârda mutlaka dine hürmetkâr olmalıdır. Türkçüler ve Türk milliyetçileri, önder ve model olarak Ahmed Yesevî hazretlerini kabul etmelidir. Hiçbirimiz onun kadar Türk olamayız, onun kadar Türklere hizmet etmiş olamayız. Ahmed Yesevî hazretlerini bırakıp da Moiz Kohen Tekinalp’in peşinden gidenler, gerçek Türkçü ve milliyetçi değil sahte Türkçüdür.

(19) Merhum İlhan Egemen Darendelioğlu örnek bir Türkçü ve milliyetçi idi. Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı’na gittiğimde, ezan okunduğunda onu yakındaki Dibekli Camii’nde görürdüm.

(20) Türkiye’de İslâm’la ve dindar Müslümanlarla savaşanlar ya militan, muhteris, fanatik Sabataycılardır, yahut da “Benzeme benzet” ilkesi uyarınca “Benzettikleri” kimselerdir.

(21) Sabataycılar üniversitelerdeki ceza hukuku kürsülerine niçin özel bir ilgi gösteriyor ve kendi cemaatlerine mensup cezacılar yetiştiriyor? Bu konu mutlaka ilmî bir şekilde incelenip araştırılmalı ve bir rapor hazırlanıp yayınlanmalıdır.

(22) Âdil kanunların koyduğu yasakları kabul ederim ama siyasî, kültürel, sosyal tabuları asla kabul edemem. Tabusuz bir Türkiye özlüyorum.

(23) İstanbul’un Fatih semtinde bir dernek halka ve gençliğe açık bir kütüphane kurmuş. Dinî mahiyette bir kütüphane değil, her konuda kitap ihtiva eden (içeren) genel bir kütüphane. Valilik, velilerinden izin kağıdı getirseler bile 18 yaşından küçüklerin buraya girmesini yasaklamış. Müfettiş üzerine müfettiş gönderiyorlarmış buraya. Kütüphaneyi gezdim. İçinde Atatürk kitapları bölümü bile vardı. Böyle bir kütüphaneden niçin korkuluyor anlayamadım…

(24) Meşruta (imam lojmanı), şadırvan, hoparlör, üç şerefeli yüksek minare, cami kaloriferi, cami kliması güç kaynağı değildir ama kitap güç kaynağıdır. Müslümanlar bu basit ve temel gerçeği ne zaman anlayacaklar ve “Kitaplı, kültürlü, medenî” olacaklar?

(25) Tesettür meselesi Fatih’te, Unkapanı’nda, Taşlıtarla’da, Dikenliköy’de, Sazlıdere mahallesinde halledilemez. Müslümanların bu konuda Paris moda evleriyle temasa geçmeleri gerekir. Yanlış anlaşılmasın, Batı’yı taklit etmek için değil; onların giyim kuşam, kültür, sanat ve uzmanlıklarından yararlanmak için. Şu andaki şehir ve yüksek tabaka tesettürümüz Batı’nın son derece başarısız ve (nadir istisnalar dışında) çirkin bir taklididir. Tesettür konusunda kendi üslubumuza, renklerimize, çizgilerimize dönmemiz gerekir. Bize bu hususta Paris uzmanları yardımcı olabilir, rehberlik edebilir. 08 Temmuz 2003