Ben söylemiyorum, uzmanlar, ne dediğini bilen ciddî kimseler beyan ediyor:

“Türkiye çok büyük, çok vahim, çok derin, çok genel bir kriz içindedir… Dehşetli bir çürüme vardır…Yeni bir Sevr karşısındayız…”

Peki biz Türkiyeliler bunun farkında mıyız? Üzülüyor muyuz? Bir şeyler yapmak için çalışıp çabalıyor muyuz, çırpınıyor muyuz? Kurtulmak için çarelere, çözümlere, sebeplere yapışıyor muyuz?

Heyhat ki heyhat, umursamaz olmuşuz, alışmışız; günümüzü gün etmeye bakıyoruz.

Titanic de böyle batmıştı. Gemi o kadar büyüktü ki, buzdağına çarpmış, böğründe yetmiş (bir rivayete göre doksan) metre uzunluğunda bir yarık açılmış, sular buradan içeriye dolmaya başlamış, fakat fazla bir sarsıntı olmadığı için yolcuların bundan haberi olmamıştı. Salonlar ışık içindeydi. Tuvaletli, mücevherli kadınlar, fraklı, smokinli beyler eğleniyorlardı. Kaç salonda kaç eğlence vardı. Orkestralar çalınıyor, şampanyalar içiliyor, yeşil çuhalı masalarda kumar oynanıyordu. Pistler dans edenlerle doluydu. Şen ve şakrak kahkahalar işitiliyor, neşeli lakırdılar ediliyordu.

Hangi uğursuz ağızdan çıkmıştı o söz?
“Titanic o kadar sağlam ve güvenli bir transatlantiktir ki, onu Allah bile batıramaz!..” denilmişti. Ve o Titanic daha birinci seferinde batmış, binden fazla yolcunun ölümüne sebep olmuştu.

Türkiye’nin durumu parlak değil ama umursamazlık, eğlence, zevk ü sefa, içki, fuhuş, kumar, soygun, hortum, talan gırla gidiyor. Peki bu buhran içinde Müslümanların durumu ve tutumu nasıldır? Peygamberimiz münker (kötü) birşey gören Müslüman için üç şık olduğunu beyan buyuruyor:

1. Gücü yetiyorsa bunu eliyle (yâni fiilen, güç kullanarak) ortadan kaldırmaya çalışır.

2. Fiile gücü yetmezse lisan ile (yâni söz ve yazı ile) kötülerin değişmesi için çalışır.

3. Buna da gücü yetmezse kalben nefret eder.

Peygamberimiz bu üçüncü şık için “imanın asgarîsidir” buyurmuşlardır.

Peki biz Müslümanlar, bu memlekette bunca münker, kötü, çirkin iş varken, bunları lisan ile tenkit ediyor muyuz? Kendimiz bizzat tenkit edemiyorsak edenleri destekliyor muyuz? Tenkit de edemiyorsak kalben nefret duyuyor muyuz, üzülüyor muyuz? Maalesef çok tepkisiz, çok duygusuz, çok umursamaz Müslümanlar olmuşuz. Bırakın kötülüklere karşı tepki göstermek, elden geldiği kadar nehy-i münker yapmak; öyle İslâmcılar görülüyor ki, talandan, yağmadan kendilerine pay çıkartmaya çalışıyor.

Bu memlekette kitap, broşür, risale, dergi, gazete çıkartmak izne tâbi değildir. Sadece süreli yayın (mevkute) çıkartmak için resmî mercilere bazı bilgiler ihtiva eden beyanname verip makbuz almak gerekir. Kitap ve risale için ona da lüzum yoktur. Peki biz bu serbestlikten yararlanarak sevgili vatanımızın, halkımızın, devletimizin selameti, kurtuluşu, yücelmesi için fikirler, görüşler, çareler, çözümler, teklifler, tenkitler ileri sürüyor muyuz? Bu konuda çok kaliteli, çok faydalı yayınları alıp okuyor muyuz? Bunlardan biraz fazla adette temin edip dağıtıyor muyuz? Böyle yayınlar yapılmasını teşvik ediyor muyuz? Yapanlara destek veriyor muyuz?

– Türkiye nasıl bir kriz içindedir?

– Böyle genel, total, şiddetli, vahim bir krizin içine nasıl düşmüştür? Bunun belli başlı sebepleri nelerdir?

– Krizden kurtulmanın çareleri nelerdir?

– Bizdeki bozukluklar nelerdir?

Aydınlarımız (Kaç kişiyseler), büyüklerimiz, düşünürlerimiz niçin bu konularda ciddî, doyurucu, faydalı eserler vermiyor. Gazetelerdeki fıkralar (köşe yazıları) hacim itibariyla böyle büyük konuları işlemeye elbette yeterli değildir.

23 Nisan’da sun’î (yapay) bir kriz çıkarıldı, Millet Meclisi Başkanı’nın hanımı başörtülü diye bazı devlet büyükleri bayram resepsiyonuna gitmedi. Bu boykot haklı mıydı? Bunca vahim ve ciddî derdi olan Türkiye için Meclis Başkanı’nın eşinin başında eşarp bulunması bir kriz çıkartmaya değer miydi?

Çok tepkisiz, çok umursamaz bir toplum olmuşuz. Uzun bir kıştan çıktık. Tuzu kuru olanlarımız şimdi bahara, yaza, dinlenmeye, zevk ü sefa sürmeye hazırlanıyor. Havalar hele bir ısınsın, ilk pazar günü ne dehşetli piknikler yapılacaktır.

Halkımızın bir kısmı gerçekten büyük geçim sıkıntısı içindeymiş… Bize ne!

Mutlaka sağlam kalması gereken birtakım önemli müesseselere de pislik bulaşmış, kirlenme oralara da ulaşmış… Bize ne!

Kıbrıs işi otuz yıldan beri bir çözüme kavuşturulamadı. Bu anlaşmazlığın sonu ne olacaktır? Kendisine uzun ve sağlıklı ömürler dileriz, Rauf Denktaş’a bir şey olursa ondan sonra bu dâvayı ısrarla kim yürütecektir? Kıbrıs Türk kesiminde bazı uygunsuzluklar, yolsuzluklar olduğunu duyuyoruz, bunların mahiyeti nedir? Doğru mudur, iftira mıdır?..

Eğitimin ve üniversitelerin çok kalitesiz olduğu devamlı olarak iddia ediliyor.Türkiye’nin bugünkü kalitesiz, çağ dışı eğitim sistemi ve üniversitelerle kurtulması mümkün müdür?.. Bu konu üzerinde kafa yoruyor muyuz?

Büyük kara para sahiplerine, banka hortumlayıcılarına, uyuşturucu babalarına, rüşvet ve kokuşma ile efsanevî servetler kazananlara bir şey yapılamıyor. Kazara yakalananlar olursa kısa bir müddet sonra serbest kalıyor. Bu işin sonu ne olacaktır. Bu, hep böyle mi devam edecektir?.. Halk yığınları bu konuda niçin duyarlı, hassas, tepkili değildir?

Sürünen sürünüyor, işsiz ve aşsız kalan kıvranıyor, para ödeyemeyen hastalar hastahanede rehin tutuluyor, çantasını kapkaççıya kaptırmak istemeyen vatandaş yerlerde sürüklenip öldürülüyor, ucuz ekmek kulübeleri önündeki kuyruklar uzadıkça uzuyor, ağlayan ağlıyor, gülen gülüyor, kimisi sürünürken öbürü tıkınmaktan yusyuvarlak oluyor…

Ya Rabbi! Ne kadar umursamaz, ne kadar duyarsız, ne kadar tepkisiz bir toplumuz biz. 01 Mayıs 2003