Düzen Komünistleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PerşembeBizdeki bazı ricalin kafa saatleri 30’lu yıllara ayarlıdır. Dünya kaç çağ atladı, bizimkiler hâlâ aynı yerde otluyor. Son günlerde bunlara “Bizim komünistler” denilmeye başlandı. Evet bunlar dünyanın son donmuş komünistleridir. Çin’de, Küba’da bile komünistler kendilerini yeniliyor, dünyaya ayak uydurmaya çalışıyor, bizimkiler ise beton gibi donmuş, bütün yeniliklere kapanmış vaziyette.
Senelerce yazıp durdum, “Devleti, ülkeyi, milleti kurtarmak istiyorsak; bitmiş, modası geçmiş sistemi bırakmamız, değiştirmemiz gerekir” diye. Sağcı, solcu, şucu bucu nice yazar, nice fikir adamı aynı şeyleri söyleyip durdu. Bizim donmuş kafalı, durmuş saatli komünistlerimiz bu uyarılara kulak asmadılar.
İkinci Cumhuriyet olamaz, ille de statüko aynen muhafaza edilecek diye diretiyorlardı. Fransa’da Beşinci Cumhuriyet olabiliyordu ama bizde ikincisi olamazdı. Sonunda devlete, cumhuriyete, ülkeye, millete çok büyük zarar verdiler.
Statüko taraftarı büyük medya patronlarının gündeminin birinci maddesi İslâm’dı. Siyasal İslâm, gericilik Cumhuriyet için en büyük tehlike ve tehditti. Yıllarca halkı bu yaygaralarla oyaladılar, uyuttular. Hâlâ da aynı kafadalar. Arada olan Türkiye’ye oldu. Siyaset bitti, iktisat çöktü, finans yerlere serildi.
Türkiye şu anda ne kadar bağımsız bir ülkedir?
Paramız bitmiştir. Dolar, bu gidişle sene sonuna kadar üç milyon lira olacak. Yabancı bir ülkede bankaya veya döviz bürosuna gidip de Türk Lirası bozdurmaya kalkarsanız; uzattığınız beş veya on milyonluk banknotları görünce gülüyorlar ve bu parayı kabul edemeyiz diyorlar. On milyon liralık bir banknot on dolar bile etmiyor. Cumhuriyet kurulduğunda 0,8 TL olan doların karşısında Türk parası nasıl bu hale gelmiştir?
Dünyada gelir dağılımı en bozuk olan ülke Türkiye’dir. Bir yanda sefalet, fakr u zaruret içinde sürünen on milyonlar; öte tarafta çılgınca ve azgınca tüketen küçük bir azınlık. Güney batı şehirlerimizden birinde lüks ve pahalı bir diskotekte içi çamur dolu bir havuz varmış; genç erkekler ve genç kızlar bikini mayolarla bu çamura girip güreşiyorlarmış. Oyun ve eğlencenin sonunda da temizlenmek için şampanya ile yıkanıyorlarmış. Türkiye’deki bu tür çılgınlıkları, sefahati, rezaleti dünya medyası ayıplayarak yazıyor.
İstanbul’da bir sürü Çin lokantası açıldı. Bunlardan çok lüks birinde bir kişi 250 milyon liraya lüks bir yemek yiyebiliyormuş.
Sovyetler Birliği’nin son zamanlarında kokuşma korkunç boyutlara varmıştı. En sonunda battı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ülkemiz aleyhinde karar üstüne karar veriyor. En son verdiği iki karardan birinde Leyla Zana ve üç arkadaşına Ankara rejiminin yüz bin dolar tazminat ödemesi hükme bağlandı. Diğerinde ise gazeteci Ahmet Altan’ın “Atakürt” başlıklı yazısından dolayı mahkum edilmesi kınandı. Ankara, Altan’a “Otuz bin frank verelim de sulh olalım, şikayetinden vaz geç” teklifini yapmış.
Bizim donmuş komünist kafalılar, siyasal İslâm’ı bölmek, parçalamak, fraksiyonlara ayırmak için de senaryolar hazırlayıp duruyor.
Donmuş beyinli komünistler tarımı öldürdüler, hayvancılığı bitirdiler, iktisat hayatını çökerttiler, ülkeyi boyundan büyük iç ve dış borca batırdılar. Türk parasını pul haline getirdiler. Bunca kötülüğe ve başarısızlığa rağmen hâlâ bizden iyisi yoktur, bu memleketi ancak biz selamete çıkartırız havalarındalar.
Donmuş komünist kafalı politikacılar şu anda bir genel seçim yapılsa kazanamayacaklarını biliyorlar ve akıllarınca vakit kazanmaya çalışıyorlar. Onlar batırdı ya, öyleyse kurtarmak kutsal vazifesi de onlarındır. Bu şerefli vazifeyi asla başkalarına vermezler… Ne kafa!
Yaşı seksene dayanmış, donmuş kafalı bir zat “Memleketi kurtarmak için bir vazife verilirse kaçmam” mealinde beyanlarda bulunuyor. Aman, gölge etmeyin, başka ihsan istemiyoruz.
Donmuş kafalı, saatleri durmuş, vicdanları nasır tutmuş adamların bazısı doların milyarı ile zengin olmuşlardır. Kimisinin öyle büyük serveti vardır ki, yedi göbek torununa yeter de artar. Lakin yine de “Bu kadar yeter” diyemiyorlar. Rant savaşı bütün şiddeti ile devam ediyor.
Türkiye’nin ne kadar dış düşmanı varsa bayram ediyor, sevinçlerinden zil takıp oynuyor. Onlar bize bu kadar zarar veremezlerdi.
Sadettin Tantan’ın Emniyet Teşkilatı’na yerleştirdiği bütün kadrolar tasfiye edildi. Niçin?
Türkiye’yi milyarlarca dolar zarara uğratan birtakım bürokratlar bir türlü mahkemeye verilemiyor. Niçin?
Birtakım büyük yolsuzluk dosyaları zamanaşımına uğradı, yahut af kapsamına girdi ve kaldırıldı. Niçin?
İsrail’den ABD’den ülkemize birtakım nüfuzlu, güçlü Yahudiler geliyor ve esrarlı toplantılar yapıyor. Bunların içyüzü nedir?
Birtakım yüksek rütbeli sorumlular “Böyle giderse kütlevî patlamalar olmasından korkuyoruz” diyorlar. Bunun mânası nedir? Patlama olursa ne gibi müessif ve korkutucu hadiseler meydana gelebilir?
Sonbaharda büyük bir kriz daha olacakmış. Türkiye’nin yeni bir krize tahammülü var mı?
Birtakım siyasîler çuvalla para harcıyorlar. Bu suyun kaynağı belli midir?
Allah saklasın büyük bir zelzele olursa, ülke bugünkü düşkün halinde bunun altından kalkabilir mi?
Büyük bir emekli, memleketi kurtarmak için harıl harıl toplantılar yapıyor, bazı militan Sabataycılarla bir araya geliyor. Bu zat kimdir, ne yapmak istemektedir?
Küçük adamın biri “Hayber’in kapısını ben açarım” havaları içinde. A zavallı, senin Haydar-ı Kerrar’a benzer halin var mı? Sen kim, Hayber’i fethetmek kim?
Beyni betonlaşmış komünistlerden biri “Aman bu rejim elden giderse batarız” diye feryat ediyor. Sanki bu rejimle batmamışız gibi konuşuyor. Biz bu kafayla, bu rejimle de batarız, rejim olmadan da batarız.
Batan gemiyi en önce fareler terk edermiş. Şimdi milyonlarca vatandaş Türkiye’den kaçmak için çare arıyor. 27 Temmuz 2001