PerşembeDüzen partilerindeki şu zihniyete bakınız. Kaşar partici şöyle diyor: Ben bu partiye yirmi senedir hizmet ediyor, emek veriyorum, elbette iktidara geçtiği zaman nimetlerinden yararlanacağım, ihale alacağım, avanta temin edeceğim….

Türkiye’nin ülke, halk, devlet olarak menfaati işlerin, ihalelerin, hizmetlerin, en iyiyi en uygun fiyatla yapana verilmesini gerektiriyor ama uygulamada böyle bir şey yok.

Başka ülkeler üreterek, ihracat yaparak; sanayilerini, ziraatlarını, hayvancılıklarını geliştirerek, çok çalışarak kazanıp zengin oluyorlar. Bizde ise birtakım eşkiya, çeteler, büyük hırsızlar, haydutlar devlet bütçesini, mahallî idarelerin bütçelerini yani ülkeyi, milleti, devleti dolandırarak zengin olmak yolunu seçmişler.

Gazetelerin yazdığı, televizyonlara akseden yolsuzluk dosyaları, mevcut pisliğin binde birini bile aksettirmiyor.

Adam Selanik Dönmesi, bir medya imparatorluğuna sahipti. Bir bankanın içini boşalttı, bin türlü kirli iş ve yolsuzluk yaptı, trilyonlar eden bir vakıf mülkünü onda bir fiyatına kapattı ve sonra ne oldu? Biraz sarsıntı geçirdi, çekilir gibi oldu ve tekrar şan u şerefle, bando mızıka ile işinin başına geçti. Ona kurşun işlemiyor. Sabataycıların dokunulmazlığı mı var?

Adam eski bir vali. Serveti dillere destan. Boğazda köşkler, yazlıklar, kışlıklar, mallar, mülkler. Trilyoner değil, mülti-trilyoner olmuş. Çoluğu çocuğu, kızları, damatları servet ü sâman içinde yüzüyor. Gazetelerde kocaman haberler, fotoğraflar, boy boy resimler, alaylar, imâlar ve daha neler neler. Onun da dokunulmazlığı var zâhir; hiç rahatsız edilmiyor, keyf ve lüks içinde hayatını sürdürüyor.

Geçenlerde İstanbul’un önemli bir ilçesinin müdürlüğü basıldı, terörist kapıdan kolayca geçti, dördüncü kata kadar çıktı, belindeki düğmeye bastı ve “Boom!” insanlar öldü, etleri ve kanları duvarlara yapıştı, yaralananlar, yıkılan duvarlar, parçalanan pencereler, bir hây u huy ki, sormayın. Müdür vazifesinden alındı, yani müdür işe başladığı günün akşamı memurlardan biri odasına geldi, bir torbayı masasının üzerine koydu.

– Bu nedir?

– Bugünkü bahşişten sizin hissenize düşen 2 milyar 300 milyon liradır…

Yeni müdür meğerse rüşvet ve bahşiş (!) almazmış. Cinler başına çıkar, hâdise hakkında muamele yapar…

Türkiye gazetesinden Rahim Er bey, İstanbul’daki

günlük trafik rüşvetinin 250 milyar lira olduğunu tahmin ediyor.

Bazı gazeteler hangi arabalardan ne kadar rüşvet alındığının listesini, tarifesini verdiler.

Gazete okumayı sevmem, bazen yoldan geçerken başlıklara bakıyorum. Büyük hırsızlardan birisi basındaki bir sürü gazeteciyi maaşa bağlamış, pisliklerini yazmasınlar diye… Bir bakan, bakanlığı ile memur tâyinlerini tenkit edenlere,

“Rüşvet almayan birini bulun da onu tâyin edeyim”

diye cevap vermiş…

Biri bir araştırma yapsa da Türkiye’nin en büyük iş sektörü nedir, bilsek anlasak.

Rüşvet mi birinci, hayalî ihracat mı, naylon fatura mı, uyuşturucu ticaret ve trafiği mi, kadın satışı mı, repo mu, faiz mi?

Bazıları, aman bir an önce demokrasi gelsin diye ucuz ve kolay bir edebiyat yapıyor. Bunca pisliğin içine demokrasi gelir mi, gelirse yaşar mı? Fos septikte nilüfer biter mi? Avrupa Birliği, bizi bugünkü halimizle içine alır mı?

Susurluk kazasıyla ortaya çıkan rezaletler ne oldu? Hepsi örtbas edildi.

Binlerce dosya turşu gibi bekletiliyor. Demokrasi varsa, hukuk varsa, şeffaflık varsa, eşitlik varsa niçin bunlar hemen muameleye konmuyor.

Süleyman beyi devredışı bırakmak için yeğenini yaktılar. Peki öteki yeğenler, kardeşler, canlar ciğerler ne olacak?

Mesut Yılmaz haklı söyledi. Yolsuzluğun beyazı, mavisi, eflatunu olmaz, hepsinin birden üzerine gidelim dedi. Bu bir edebiyat mıdır, yoksa Yılmaz gerçekten samimî midir, ileride göreceğiz.

Geçen devrede İstanbul ilçelerinden birinin belediye başkanı kardeşi ile birlikte korkunç, efsane çapında, dillere destan, tarihte benzeri görülmemiş bir soygun, talan, götürü yaptı. Yaptı da ne oldu? Şimdilik yanına kâr kaldı. Sanki devlet, istihbarat bunu bilmiyor mu? Köşebaşındaki bakkal bildiğine göre elbet biliyorlar ama ses çıkartmıyorlar.

Politika arenasında doların milyarına sahip bir takım adamlar, sahte kahramanlar var. Bunlar bu paraları nasıl biriktirmişler? Sanayi, ticaret, hizmet işleri mi görerek. Hayır. Peki bu adamlar hakkında niçin araştırma yapılmıyor? Yapılmaz, çünkü şeytanî ve cehennemî bir satranç oynanmaktadır. O adamlar, sırtlarındaki haram ve kara para kamburlarıyla manipüle edilmeye, kullanılmaya çok müsaittirler. Derin devletin yüksek menfaatleri için üzerlerine gidilmemesi gerekiyor.

Bazı safdiller işlerin kolayca düzeleceğini sanıyor. Hiç de öyle olacağa benzemiyor. Haram, kirli, kara para ülkeyi bir kâbus gibi sarmıştır. Rüşvet, vurgun, soygun, talan, haram her yeri istilâ etmiştir. Ülkeyi yağmalamak, millet ve devlet malını çalmak bir hayat felsefesi haline gelmiştir. Bütün temel müesseseler kirlenmiştir. Son çıkan af kanunu temelleri büsbütün çatlatmıştır. Bütün bu pislikler öyle kolayca temizlenemez, yaralar çabucak sarılamaz, yeni ve sağlıklı bir sistem ucuza kurulamaz. Her şeyin bir faturası vardır.

Eski yapı temellerine kadar çatladı ve çürüdü ise, onu yıkıp, enkazını atıp, yeni temeller üzerine sağlam bir bina kurulması gerekir. Ortada böyle bir niyet ve irade görülüyor mu?

İzmit körfezinde binlerce ölü balık karaya vurmuş. Bu, Allah saklasın, yeni bir zelzelenin habercisi midir?

Memleketimizin, milletimizin, devletimizin haline hem üzülüyor, hem öfkeleniyorum. Şu güzelim ülke bu hallere mi düşecekti?

Düzenin siyasî partileri iktidar olmak için yanıp tutuşuyor. İktidara geçecekler ve ülkenin yağlarını ballarını, avantaları, imkânları paylaşacaklar. Aklı ve vicdanı olan bir politikacı bu şartlar altında iktidar olmayı kabul eder mi? Zavallı Adnan Menderes Yassıada’da “İktidar ateşten bir gömlekmiş” demişti. O zamanlar bir dolar 2 lira 80 kuruştu. Memlekette devlet otoritesi vardı. Gecenin karanlığında, arada bir düdüğünü çalan bir gece bekçisi kaç mahallenin asayişini tek başına sağlayabiliyordu. Şimdi dolar 700 bin liraya yaklaştı, gece bekçisi falan dolaşmıyor sokaklarda. Gezdirmeye kalksan, sabaha cesedini bulursun…

Düzen partileri hâlâ arpalık felsefesi ile kendilerini aldatıyor. Bina ansızın çökerse cümbür cemaat hepimiz altında kalacağız. 02 Şubat 2001