Cumartesi

 

Batı Karadeniz sahilinde Çatalzeytin ilçesine yakın Samancılar köyünde Ebuzziyâfe Şevket bey dostumuz üç katlı kargir bir villa inşa ettirmiştir. alt katta büyük bir salon, yatak odaları, sultanî bir mutfak, kütüphane bulunur. Bu köşkün birtakım özellikleri vardır. Birincisi: Çoğu meşin ciltli tarihe, seyahata, kültüre, sanata, dine, tasavvufa ait önemli binlerce kitaptan müteşekkil bir kütüphanesi bulunmaktadır. İkincisi: Giriş salonunun ve arkadaki kütüphânenin duvarları hüsn-i hat ve ebrû sanatımızın gözlere bakmak zevki veren nefis nümuneleriyle süslenmiştir. Diyebilirim ki, bütün Karadeniz sahilinde bu kadar çok ve güzel kitaba, bu kadar sanatkârane levhaya mâlik başka bir mesken yoktur. Üçüncü özellik bu evin bir dârüzziyafe, bugünkü tâbirle bir misafir ağırlama, yedirme içirme mekânı oluşudur. Mutfağı için sultanî demiştim. Gerçekten öyledir. Buzdolaplarında, derin dondurucularda nefis malzemeler saklanır, ocaklarda tencereler kaynar, malzemenin en iyisinden pişirilen yemekler, Şevket beyin hiç eksik olmayan dost ve misafirlerine sunulur. Kimler gelmez ki oraya? Bakarsınız birkaç gün boyunca tasavvuf dünyamızın üstadları, onlar gittikten sonra kültür ve tefekkür hayatımızın tanınmış simaları, onları tâkiben doktor, mühendis, hukukçu şahsiyetler, eğitimciler, gazeteciler ve daha nice cevherli zatlar gelir gider. Şevket beyin sofrası hiç boş olmaz. Ona, “Haftada üç gün ziyafet ver, misafir ağırla, dört gün de istirahat” derim, kabul etmez. Hafta tatili yapmaz, ister ki, her gün birkaç dostu, tanıdığı olsun, yenilsin, içilsin, sohbet edilsin.

Ebuzziyafe Şevket bey, hem yanındakilerle meşgul olur, hem de telli ve telsiz telefonlarla uzaktaki dostlarıyla konuşur, yârenlik eder. Cömerttir, rind-meşrebdir, tasavvuf neşelidir Şevket bey. Bunca misafiri ağırlayacak, bunca yemeği ikram edecek, bunca masrafı karşılayacak, bunca hizmeti görecek imkânı, gücü nereden bulmaktadır o? Akıl ermez, sır götürmez bir husustur bu. Cömert ve kerim ya, Cenab-ı Hak yardım ediyor diyerek cevap veriyorum bu suale.

Sonbahar geldi, havalar serinlemeye başladı. Şevket beyin köydeki o evinden uzakta deniz görülüyor. Karadeniz’den serin rüzgarlar esmeye başlamıştır artık. Şevket bey bu ayın sonuna doğru köyden İstanbul’a iner. Ziyafetlere, ikramlara, misafir ağırlamalara, toplantılara, sohbetlere ara mı verilir? Hayır, bunlar İstanbul’da da Bulgurlu taraflarındaki Şevket bey dârüzziyafesinde devam edecektir. Filan akşam bekliyorum diye telefon eder. Ben tek başıma gidemem, adam ve araba bulur beni oraya getirtir. Kıt’alar aşılır, Boğaz’dan geçilir, gidilir gidilir, sonra menzili maksuda varılır. Şevket beyin buradaki mekânı da meşin ciltli nâdide kitaplarla, hüsn-i hatlarla, ebrularla, Çin ve Japon vazolarıyla doludur. Bitişikteki mutfakta yine yemekler kaynar, sofralara oturulup yenilir. Cuma akşamları Emin Hoca orada Mesnevî dersleri verir. Eve gittiğim zaman min gayri haddin İslâmcıları, hatâlı işler eden Müslüman kodamanları tenkit ederim. Bazıları bundan memnun kalmaz ama tatsız bir hadise de olmaz.

Şevket beyin yemekleri kadar çayları da meşhur ve ağırdır. Kocaman çaydanlıklarda Hint ve Çin çayları saatlerce demlenir, barut gibi olur âdeta. Şevket bey küçük bardakları sevmez, büyük bardaklarla çay ikram eder. İçen o gece uyuya kalır, intibah bulur.

Bu yaz, zelzeleden önce gitmiştim Şevket beyin Çatalzeytin’deki köşküne. Bu yazıyı ise orada yazacaktım, araya zelzele girdi. Aklımız karıştı, hayatımız değişti. Kısmet bugüne imiş. Şevket bey, cömertlikte ve ikramda şu memlekette benzeri olmayan bir şahsiyettir. Kendisine sıhhat, âfiyet, selâmet, uzun ömürler diliyor ve selam ediyorum.

Zelzele Rantı

Büyük zelzeleyi tâkip eden birkaç gün herkes heyecanlanmış, tek konu âfet ve âfetzedeler olmuştu. Şimdi aradan beş hafta geçti ve alışmışlar eski alışkanlıklarını yine icraya başladılar. Saldırgan ve militan dinsizler yine İslâm’a, milletin mukaddesatına saldırıyor, ağır hakaretler savuruyor. Talancılar, soyguncular, bütçe hortumlayıcıları hırsızlıklarına kaldıkları yerden devam ediyor. Üstelik şimdi yeni bir kazanç kapısı açıldı onlara: Zelzele rantı yiyorlar.

Mutlu ve putlu azınlık, sosyete, hedonistler, tuzu kurular çılgın eğlencelerine ara vermişlerdi. Şimdi onlar da kaybettikleri günleri ve geceleri telâfi için kudurmuş gibi eğleniyorlar. İçki, fışkı, fuhuş, şehevî danslar, tam gaz rezalet.

Zelzele bölgesindeki halk ağlayadursun, birtakım müteahhitler sevinç içinde gülüyor. Bazı partilerin içindeki mafyalar keyfinden ellerini oğuşturuyor. Dünyanın her yerinden yardım yağıyor ama halk hâlâ perişan. Bu yardımlar ne oluyor? Laikler, çağdaşlar, ilericiler, ateistler, materyalistler Müslüman cemaatlerin ve derneklerin yardım yapmasından son derece tedirginler. “DindarlarıN yardımı gericiliktir, hükümet bu yardımlara el koymalıdır” diyorlar.

Havalar soğuyor, çadırlarda barınmak zorlaşıyor, Yetimler, dullar yalnız kalmış ihtiyarlar, biçareler, bikemlEr ağlıyor. Çeteler, mafyalar, haramiler, eşkiya, eşirra gülüyor.

Yağmurlar yağıyor, Âfetzedelerin haline gök ağlıyor.

Zelzele rantçılarında vicdan yok. Onlar sadece domuzlar gibi yemek istiyor. Felakete uğrayan halka Hıristiyanlar, Museviler bile ağlıyor ama domuz yiyiciler, domuz sömürücüler ne ağlıyor, ne acıyor.

Zelzele profesörleri sarsıntılar üç sene sürecek ve zaman zaman altı şiddetinde artçı depremler olacak diyorlar. Ben okumadım, üstad mimar Turgut Cansever bir makale yazmış, telefonla bir dostum haber verdi, yirmi yıl içinde İstanbul’da çok büyük bir zelzele olacağına dair dışarıda hazırlanmış bir rapor varmış, bizim hükümet bunu gizliyormuş. Böyle bir depremde İstanbul’da beş milyon kişi ölecekmiş. Üstelik bu rapor, şehir doğal gaz şebekesiyle donatılmadan önce hazırlanmışmış. Şimdi İstanbul, bir doğalgaz volkanı üzerinde duruyor. Zelzelede bu şebeke infilak ederse ölenlerin sayısı beş milyonu da geçebilir.

Gece kulüpleri, diskotekler, meyhaneler, eğlence yerleri öyle dolu ki, iğne atsan yere düşmez. Zengin, sosyetik, varlıklı, türedi, hedonist, mutlu ve putlu, çağdaş, uygar kesim eğleniyor, gülüyor, içiyor, her haltı yiyor. Madamın genelevlerinde Türk kadınları, üzerlerinde TC antetini taşıyan resmî vesikalalarla satılıyor. KDV’li, gelir vergili, yasal kadın satışlarıdır bunlar. Lise gençliğini uyuşturucuya alıştıran çeteler harıl harıl çalışıyor, mal yetiştiremiyor. Mallar helikopterlerle taşınıyor. Hani geçenlerde bir polis müdürü dehşet verici ifşaatta bulunmuştu ya. Şimdi adamın hayatı tehlikede. Uyuşturucu mafyasıyla uğraşmak kolay mı? 26 Eylül 1999