Edeb ve Görgü Eksikliği
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Cumartesi
ON sene kadar oluyor, üniversiteli bir genç defalarca telefon ederek görüşmek için randevu istedi. Durumum ziyaretçi kabulüne müsait değildi ama ısrarı karşısında filan gün filan saatte geliniz dedim.
Randevusuna onbeş dakika geç geldi. Sırıtarak “Mâlum, trafik…” dedi. İçimden lâ havle çektim, yüzüne bir şey demedim. İstanbul’da yaşayan, İstanbul’u bilen bir kimse için trafik sıkışıklığı bir mâzeret olabilir mi?
Bana bazı sorular yöneltmek istediğini söyledi. Buyurunuz dedim. Soru yerine küçük bir konferans vermeye başladı. Kendi fikirlerini, re’ylerini, görüşlerini bana anlatmaya çalışıyordu. Beş dakika kadar bu minval üzere görüştükten sonra cevabımı bekledi. Elimden geldiği kadar onu aydınlatmaya çalıştım. Sonunda “Fikirleriniz bana fantezi ve gerçek dışı geldi” karşılığını verdi. Yaşı yirmi birmiş. Ben ondan kırk yaş büyüktüm ama o kendi fikirlerini beğeniyordu.
Misafir olduğu için hürmette kusur etmedim. Çay ve kurabiye ikram ettim. Terbiyeli ve görgülü bir genç olsaydı, ben çay tepsisi ile salon kapısına geldiğimde hemen yerinden kalkması ve tepsiyi elimden alması gerekirdi. O ise hiç tınmadı, lök gibi oturdu, benim çayını ayağına kadar getirmemi bekledi; tepsiden bardağı ayağa kalkmadan aldı, teşekkür de etmedi. Çayına dört şeker attı, gürültülü bir şekilde karıştırdı ve höpürdeterek içti.
Görüşmemiz devam ederken birden durdu, telefon etmek istiyorum dedi. Telefonu kullandı. Sohbete devam ettik. Tekrar ayağa kalktı, tuvalete gitmek istiyorum, tuvalet nerede dedi. O ihtiyacını da gördü. Tekrar soru şeklinde küçük konferanslar verdi.
Onu yolcu ettiğimde üzerimden ağır bir yük kalkmış gibiydi.
Bir çürük incir bir çuval inciri berbat edermiş… O günden beri fazla ziyaretçi kabul etmiyorum.
Gençler başımın tacı olsunlar. Kimseyi hor görmem, lakin toplumumuzda büyük bir görgü, nezaket, terbiye boşluğu olduğunu da gözardı etmem.
İnsanlar bazı şeyleri eğitimle, talim ve terbiye görerek elde edebilir. Arının petek yapmak, içine çiçek üsarelerini koyup bal üretmek için ders alması, kurs görmesi gerekmez. Kedi, tabiî ihtiyacını görmek için toprakta veya kumda bir çukur açar ve işi bitince üzerini kapatır. Onun da, bu iş için öğretmene, derse ihtiyacı yoktur. İnsanların ise ilim, irfan, edeb, terbiye, ahlâk, fazilet, âdab-ı muaşeret (görgü) hususunda mutlaka ders almaları, tâlim ve terbiye görmeleri, rahle-i tedris önüne diz çökmeleri gerekir.
Otobüs, tramvay, vapur, banliyö treni gibi toplu taşıma vasıtalarına ihtiyar, çocuklu, özürlü biri bindi mi, oradaki gençlerin ayağa kalkarak yer vermeleri gerekir. Eğer bir ülkede, gençler oturuyor, yaşlılar ve çocuklular ayakta seyahat ediyorsa o ülke hasta demektir.
Eskiden mektepler, medreseler, camiler, tekkeler, aile ocakları, lonca teşkilatı, ahîlik ve fütüvvet kurumu, sokaklar genç nesillere ve çocuklara görgü ve terbiye veriyordu. Şimdi çivisi çıkmış bir toplumda yaşıyoruz.
Geçen gün Sultanahmet parkından geçiyordum. Güpe gündüz iki genç tahta sırada birbirlerine sarılmışlar, onca insanın içinde sevişiyordu. Terbiyesizliğin ve ahlâksızlığın da bir raconu, bir sınırı vardır. İnsan günah işleyebilir, itlik yapabilir, terbiyesizlik edebilir ama güpegündüz, kalabalık içinde böylesine azgın ve arsız olamaz. Eskiden bu memlekette eşkıyanın, külhanbeylerinin, yaramaz insanların da ölçüleri, sınırları vardı. Şimdi bunlar bitti.
Atalarımız ibadet de gizli, kabahat da gizli demişler. Bu atasözündeki ibadetten maksat nafile ibadettir. Yoksa farz namazlar gizli olmaz. Kabahatın gizliliği ise genel ve mutlaktır.Herkesin arasında utanmadan çiftleşmek, sevişmek insanlara değil, itlere mahsustur.
Bizim geleneksel ahlâkımızda ev sahibinin ve misafirin birbirlerine karşı vazifeleri ve hakları vardır. Misafir genç de olsa ona itibar edilmeli, saygı göstermeli, ikramda bulunulmalıdır.Misafir de ev sahibine hürmetkâr davranmalı, terbiye ve görgü kurallarına aykırı bir şey yapmamalıdır.
Senden yaşça ve derece itibarıyla büyük bir zatın evine ilk defa gidiyorsun. Böyle bir ziyaret esnasında “Efendim helaya gitmek istiyorum, helâ nerededir?” diye bir istekte bulunmak görgülü, terbiyeli, efendi bir gence yakışmaz.
Ya cep telefonları… İçeriye girerken mereti kapatmamış, zart zurt çalıyor ve bizimki pişmiş kelle gibi sırıtarak konuşup duruyor. Bu da büyük terbiyesizliktir. Ne kadar ağır yazsam yeridir.
Müslüman kesimdeki cemaatlerin, tarikatların, grupların kendilerine bağlı ve mensup gençler için “Görgü kuralları kursları” açmaları gerekir. Bu kurslarda başarılı olamayanlar cemaatten veya tarikattan atılmalıdır.
Bazı Müslümanlar kendilerini hem savcı, hem hakim, hem de cellat sanıyor. Bu da çok yanlış, çok vahim bir tutumdur. Terbiyeli ve efendi insanlar başkalarının ayıplarıyla uğraşmaya vakit bulamazlar. Çünkü onlar hep kendi ayıp, günah ve kusurlarını görürler ve onlara üzülüp dururlar.
İslâm dini gıybeti büyük günah saymış, haram kılmıştır. Sadece açıkça, küstahça, utanmazca, dine ve ahlâka meydan okurcasına kötülük yapan mütecâhir fasık ve facirlerin gıybeti caizdir. Onun da kuralları vardır.
Bir Müslüman gencin “Bu konuda benim fikrim şöyledir… Filan mesele hakkında benim görüşüm böyledir… Bence…” şeklinde konuşması ayıp ve terbiyesizlik olarak ona yeter de artar.
Müslümanlık namaz kılmakla, sakal bırakmakla, kadınların başlarını örtmeleriyle bitmiyor. İlle de edeb, terbiye, ahlâk da gereklidir.
Kur’ân baştan başa edebtir. Resûl-i Kibriya Efendimizin siyreti ve sünneti baştan başa edebtir.
Başlangıçta edeb bilmemek büyük bir suç değildir ama edeb öğrenmemek büyük ayıptır. Herif tarikata girmiş, onbeş senedir girdiği zamandaki gibi odun, kereste, kütük olarak kalmış. Böyle tarikat olur mu? Böyleleri tarikatli değil, tarikatçidir.
Büyüklerden birine sormuşlar: Bunca edebi ve erkanı nasıl, nereden öğrendiniz? “Kendi edebsizliklerimi görerek, onlara bakarak” öğrendim demiş. 09 Haziran 2002