Her okumuş kimsede yeterli miktarda edebiyat tarih sanat mimarlık kültürü bulunması gerekir.

Tarihçi olmak başka şeydir, tarih kültürüne sahip olmak başkadır. Herkesin tarihçi edebiyatçı olması gerekmez ama her okumuşun yeterli miktarda doğru dürüst tarih ve edebiyat kültürüne sahip olması gerekir.

Tarih, edebiyat, sanat kültürü nasıl ve nerede elde edilir? Bunun yeri liselerdir… Fen lisesinde veya fen sınıfında okuyor, tarih edebiyat sanat ona da lazım mıdır? Lazımdır lazımdır bin kere lazımdır.

Edebiyat tarih sanat

herkese

lazımdır, teknokrata da, bürokrata da, mühendise de, doktora da, balıkçılık profesörüne de… Edebiyat, tarih, felsefe, sanat bilmeyen teknokratlar, bir memleketin idaresini ellerine alırlarsa orayı iyi, güzel, doğru şekilde idare edemezler.

Televizyonlardaki tarihî filmlerle tarih öğrenilmez. Bugünkü eğitim sistemiyle, liselerdeki tarih dersleriyle de tarih öğretilmez.

Sadece Latin alfabeli arı duru ucuz sade suya tirit Türkçeyle de

edebiyat, tarih, sanat kültürü kazanılamaz.

Bendeniz edebiyatçı değilim, tarihçi değilim… Biraz edebiyat ve tarih kültürüm vardır, yeterli değildir. Bu satırları, liselerde okuyan gençlerimizin bir kısmının, hiç olmazsa birkaçının yeterli edebiyat sanat ve tarih kültürüne sahip olması, benim seviyemin üstünde olması için yazıyorum.

Kendi kendine edebiyat, tarih, sanat kültürü elde edilebilir mi? Edilebilir ama bunun oranı yüz binde bir bile değildir. Böylelerine

otodidakt

derler. Zengin yazılı edebî Türkçe veya Osmanlıca bilmeden edebiyat, tarih, sanat kültürüne sahip olmak, imkânsız denecek derecede güçtür.

Yüksek kültür, konuşulan yoksul Türkçe ile değil, yazılan zengin Türkçe ile kazanılır. Edebiyat, tarih, sanat, felsefe, mimarlık vs kültürü bugünkü liselerde kazanılamadığına göre ne yapılması gerekir?

Bu iş alternatif bir eğitimle halledilmelidir.

Örnek vereyim:

Özel Edebiyat kursu açılacak

, başına Türkiye’nin en güçlü, vasıflı, üstün edebiyatçısı geçirilecek.

Öğrenci sayısı yirmi…

Bir yandan mükemmel Osmanlıca öğrenecekler, öbür yandan edebiyat kültürü edinecekler. İki sene yüz saatten (dersten) ve sıkı bir çalışmadan sonra bu çocuklar

Fuzulî Divanı’nı orijinal Osmanlıca nüshasından okuyup metin şerhi yapabilecek…

Kurs sonunda sıkı bir imtihan yapılacak, gençlere

“Tâlim-i Edebiyat Hususî Mektebi kurslarına devam etmiş, imtihan vermiş ve işbu icazeti almıştır”

meâlinde bir belge verilecektir.

Tarih de böyle okutulacaktır. Felsefe de böyle. Sanat konuları da böyle. Mimarlık, şehircilik kültürü de hep böyle.

Kurslarda eski Prusya disiplini hakim olacak

, hiçbir genç dersleri kaytarmayacak, hafife almayacak, ihmal etmeyecektir.

Müslüman liselilerin buna benzer din ve tasavvuf dersleri de alması gereklidir. Bugünkü

mecburî din dersleri aldatmacasıyla

dinin D’sini bile öğrenilemez.

Din kültürüne sahip bir genç,

“İmam Gazalî ile İbn Rüşd’ün arasındaki fark konusunda bir kompozisyon yazınız”

denildiği vakit beş dosya kağıdı doldurabilecek ve 10 üzerinden en az 7 not alacaktır.

Felsefe kültürüne sahip bir genç,

Fransa’da her yıl yapılan bakalorya imtihanlarının sorularına benzer çetin konular hakkında başarılı kompozisyonlar yazabilecektir.

Selçuklu mimarîsi… Osmanlı mimarîsi… Bursa Edirne camileri… Sinan ekolü… Avrupa’dan gelen barok stili… Bunları bilmeyen, birbirinden ayırt edemeyenler bu ülkeyi güzel şekilde imar edemezler.

Mimarlık kültürüne sahip bir gencimiz,

Le Corbusier’yi

bilecek, onun 1911’de İstanbul’a yaptığı seyahati bilecek,

çizdiği krokileri görmüş olacaktır.

Lise mezunu kültürlü genci masaya oturtacaksınız, önünde biraz kâğıt, bir kalem,

“Müslümanlıkta ev felsefesi, ev mal mıdır, yuva mıdır?”

sorusunu yazdıracaksınız. İki üç saat içinde, hiçbir yere bakmadan aklından mükemmel bir kompozisyon yazabilecektir.

Böyle bürokratlar yetiştirip mimarlık ve şehircilik işlerinin tanzimini onlara vermezsek ne olur biliyor musunuz?..

Bugünkü ucubeler, çirkinlikler, beton yığınları, heyulâ gökdelenler, azazilî AVM’ler meydana gelir.

Kültürlü gençlerimizin aynı zamanda ahlaklı, faziletli, hayırlı insanlar olması gerekir. Biraz kültürlü ama ‘abede-i para ve menfaat, yani parayı çılgınlar gibi seviyor, menfaate tapıyor. Böylesinden köy olmaz kasaba olmaz.

Kültürlü, edebiyat tarih felsefe sanat bilen Türkiyelinin telefonu bin liralık, kalemi (o da varsa) bir liralık olmaz.

Şahsî kütüphanesi yok, her gün faydalı kitap okumuyor, saatlerce dedikodu ve gıybet ediyor. Sonra kültürlü geçiniyor. Bırakın şunu yahu!

Böyle yetişmek isteyen gençler çıkar mı dersiniz? Bence çıkar. Nispet nedir? Milyonda birdir. Yani İstanbul’dan 15-25 kişi çıkabilir.

(Şehrin resmî nüfusu 15, gerçek nüfusu 25 milyondur.)

Keşke elimizde imkan olsa, bu 25 genci seçip bulabilsek, bunlar için iki yıl sürecek alternatif bir eğitime başlayabilsek.

Böyle kurslara maymun iştahlılar, ilk iki derse girip üçüncüsünde terk edecek iradesizler alınmamalıdır.

Her branşta (edebiyat tarih vs…) yüz ders verilecek, öğrenci bunların yüzüne de iştirak edecek, ev çalışmalarını dikkat, titizlik ve itina ile yapacaktır.

Öğrencilerin el yazıları okumuş adam yazısı olacaktır.

“Ben Osmanlıca öğrenmem, kısa ve kestirme tarafından hemen mücahid

(ondan sonra müteahhit)

olmak istiyorum…”

diyen hergeleler hemen kapı dışarı edilecektir.

Böyle yüz genç yetişse dört başı mamur, belki içlerinden ileride bir Salahaddin, bir Şamil, bir Pembe İncili Kaftan Muhsin Çelebi ahlâkında biri çıkar da şu bahtı kara milleti zulmetten nura götürür. 19.03.2015