Eğitimimiz… Sabataycılar… Norveç… İsviçre…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Pazartesi
sönük geçti. Sabataycıların kontrolundaki aşırı lâikçi medya ülkenin eğitim meseleleri üzerinde durmak yerine, dillerine bermutad
doladılar.
Eğitim, Türkiye’nin bir numaralı meselesidir. Türkiye’nin eğitim sistemi, okulları iyi olursa, vasıflı ve güçlü olursa ülke, devlet ve halk yükselir. Aksi takdirde batar. Aşırı lâikçiler iki büyük ve
sabit fikre saplanıp kalmışlardır:
Din kötüdür, din karanlıktır, din Türkiye’yi geriletir…
Türkiye’yi çağdaşlık, ilericilik, Sezar dini ideolojisi kurtarır.
Onların iki konuda da büyük bir yanılgı içinde olduklarını anlamak için büyük düşünür, büyük tarihçi olmak gerekmez. Bu iş için kafayı çalıştırmak yeterlidir. Uzun yıllardan beri din ile ve dindarlarla uğraştılar da ne oldu?
Biliyorum bu iddiama itiraz edeceklerdir. İtirazları boştur. Cevap versinler:
(1) Türkiye’yi niçin Ortadoğu’nun Japonyası yapamadılar?
(2) Türkiye’yi niçin bir GüneyKore kadar kalkındıramadılar, zenginleştiremediler?
(3) Türkiye’yi niçin bir Tayvan kadar ileri, zengin, sanayili, sağlıklı ülke haline sokamadılar?
(4) Türkiye’yi niçin Singapur gibi temiz, düzenli, zengin yapamadılar; o mini-devlet gibi dünyanın dördüncü finans merkezi haline getiremediler?
(5) Türkiye’yi niçin Finlandiya, Norveç, İsviçre gibi yapamadılar?
Bu adamların anlamadıkları şey şudur: İslâm Türkiye’nin varoluşunun, varlığının ana faktörüdür. Bu ülkede İslâm darbelenirse kalkınma olmaz, batma olur. Din batırırmış… Ne büyük hezeyandır bu. Anglikanlık İngiltere’yi batırdı mı? Şintoizm, Budizm, Konfüçyanizm Japonya’yı batırdı mı? Agresif ve militan din düşmanlarıyla anlaşmamız mümkün değildir. Onlar din batırır diyor, biz din yükseltir diyoruz.
Birileri İslâm dinine ve dindar Müslümanlara çatar, verip veriştirirken kendi gizli dinlerinden hiç bahs etmiyor, perde arkasında bildiklerini okuyor. Müslümanlar, dinî faaliyet ve hizmet yapmak için özel bir tekke açsalar bizimkiler kızılca kıyamet kopartır. Kendileri ise İstanbul Etiler, Bakırköy, Büyük Ada, Teşvikiye semtlerindeki gizli tapınaklarında rahatça toplanıp ibadet edebilmektedir. Müslümanlara göz açtırmayan bu adamlar,
tapınak-localarında toplanıp kendi bildikleri şekilde âyin yapmalarına hiç ses çıkartmamaktadır.
Son birkaç on yıl içinde
dini veya tarikatı ülkemizde sessiz sedasız örgütleniyor, devlete sızıyor, toplumun ana damarlarını ele geçiriyor. Sabataycı büyük medyada bir kere bile olsun, bu konuya temas edildiğini gördünüz mü? Onlar için en büyük tehdit ve tehlike İslâm’dır, dindar ve uyanık Müslümanlardır. Bu yüzden de Müslümanların dinî eğitim yapmasına asla taraftar değildirler. Bu yüzdendir ki, birtakım aşırılar ve fanatikler mütedeyyin vatandaşları
olarak görmektedir.
Küçük bir çocuğa İngilizce, keman, resim dersleri aldırabilirsiniz ama
Lâikliğe aykırı imiş… Böyle bir şeyin insan haklarını ihlâl olduğunu söylerseniz cevap veremezler.
Bu kafa gerekçesiz kafadır. Bu zihniyet, bu kafalar, bunların ideolojisi Türkiye’nin eğitimini çökertmiştir. Türkiye’nin bugünkü durumundan sorumlu on tarihî şahsiyet listesinde sahte Mesih Sabatay Sevi vardır (1626-76).
Sabatay Sevi’nin gölgesi ve hatırası Türkiye’ye kol germiştir. İsminden hiç bahs etmezler ama o, ülkemizin en son 350 yıllık tarihinin belki de en güçlü ve tesirli kişisidir.
Sabatay Sevi modern Türkiye’ye damgasını vurmuştur. Ülkenin beyni mesabesinde olan üniversitelerde onun ruhu hakimdir.
bu yana maarifimizde onun ilkeleri…………
Sabataycıların temel prensiplerinden biri şudur:
Onlar yakın tarihimizde hayli
Türk ve Müslüman yetiştirmiştir.
Sultan Abdülhamid’den sonra Türkiye’ye zorba bir düzen getiren
fırkasının ana kadrosu, beyni, kolu büyük ölçüde Sabataycıdır. Onlar kendilerini, ideolojilerini modern Türkiye ile özdeşleştirmiştir.
Son derece acımasızdırlar. Doğrudan doğruya vurmazlar. İntikamlarını dolaylı şekilde alırlar. Bir Sabataycı baskıya uğrarsa hep birlikte seferber olurlar, onu kurtarmak için ellerinden geleni yaparlar.
Bu memlekette Müslümanların da (bir miktar) hakları, hürriyetleri vardır ama onların hakları ve hürriyetleri daha fazladır. Onlar
Onlar habbeleri kubbe, pireleri deve yapmakta son derece mâhirdir. Onlar
diye övünürler.
Safsatalarından biri de
iddiasıdır. Boş lâfları bıraksınlar da, sayelerinde Türkiye’nin niçin bir Japonya, bir Güney Kore, bir Finlandiya veya Norveç olamadığının hesabını versinler. Bazıları ve birileri ülkemizi AB’ye sokmak için cansiperâne çalışıyor. AB ise bizi istemiyor, dışlıyor, tersliyor, vize verirken en ağır hakaretleri yapıyor, bin türlü zorluk çıkartıyor. Bizimkiler “Ne olur bizi de alın…” diye yalvarıyor. Soruyorum onlara: Norveç AB’ye üye değil de nesi eksik? İsviçre AB’ye üye değil de yetim mi kaldı, garip mi kaldı? Niçin Norveç ve İsviçre kadar olamıyoruz? 21 Kasım 2006