Eğitimin Çöküşü
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Pazar
Konuya girmeden önce terbiyeli, edepli, iffetli, vatansever, tek kelimeyle efendi kız ve erkek öğrencilerimizi tehzih ettiğimi beyan etmek isterim. Bu yazacaklarım onlarla ilgili değildir. Onlar bizim medar-ı iftiharımızdır, geleceğimizin teminatıdır, onları severiz, başımızın tacıdırlar.
Şimdi konuya girebiliriz: Bu işin böyle olacağı belliydi. Bendeniz yıllardan beri İstanbul liselerinde okuyan bir kısım çocuklarımızın hallerini görüyor ve çok üzülüyordum.
Tuncer okul kapısından çıkıyor, yaptığı ilk iş gömleğinin yakasını gevşetmek, yukarıdan bir iki düğmesini açmak, kravatını aşağıya indirmektir. Bununla da bitmiyor, yine gömleğin etekleri pantolon dışına çıkartılıyor, hava müsaitse ceket omuza alınıyor. Yanındaki arkadaşları da böyle yapmıştır. Konuştuklarına kulak veriniz. Pek laubali, pek bayağı konuşmalar. Hattâ bunlara konuşma bile denemez. Argo kelimeler, ünlemler, kaba gülüşmeler…
Mübeccel’e gelince: O da lise kapısından dışarı çıkınca etekliğini belinden kıvırıyor ve mini oluyor. Yanındaki arkadaşı ve arkadaşlarıyla kıkır, kıkır, fingir fingir bir konuşuyorlar ki, sormayın.
Kısa bir müddet önce İzmir’den korkunç bir haber yansıdı bazı medya organlarına: Bir okulun birkaç fakir öğrencisini bir çete pazarlıyormuş. Bunlar kız mıymış? Hayır maalesef erkekmiş. Elbette genellemiyorum ama böyle bir haber yayınlandı.
İstanbul’dan diğer bir haber: Filan okulda birkaç büyük ve kabadayı öğrenci küçük yaştaki (erkek) öğrencilere tecavüz etmişler. Durumu öğrenen birkaç veli idareye müracaat etmişler. Onlara
denmiş. Müfettişler tahkikat yapıyorlarmış.
Liselerde bıçaklama hadiseleri son haftalarda çok arttı. Ölenlerin, yaralananların, başı yarılanların haddi hesabı yok. Yıllardan beri uyuşturucu çetelerinin okulları pençeleri altına aldıklarını duyarız. Uyuşturucu deneme yaşı 11’e kadar düşmüş. Bu işte birtakım fakir ve muhtaç çocukları kullanıyorlarmış.
Onbeş yirmi sene önceki bir vak’ayı anlatayım: Daha sonra rahmetli olan bir dostum, oğlunu şehrin zengin mahallelerinden birindeki liseye vermişti. Çocuk fakir olduğu için çete ajanları ona yaklaşmışlar,
demişler. İş dedikleri, zengin arkadaşlarına eroin, kokain ve benzeri uyuşturucular satmak.
Dostum bunu duyunca çok üzülmüş, kahr olmuş ve çocuğunu oradan alıp bin bir zahmet ve külfetle İstanbul dışında okutmuştu. Peki okullarda faaliyet gösteren uyuşturucu çetelerinin içyüzü nedir?
Onları sadece bir grup suçlu olarak görmeyiniz. Kökleri çok derinlerdedir. Çok güçlü, çok forslu koruyucuları ve ortakları vardır. Aksi takdirde bu işi yapabilirler mi, sürdürebilirler mi?
Üç sene mi oldu, iki sene mi, dostlarımdan bir zat, ziyaretime gelmişti. Çok üzgündü. Oğlu suriçinde temiz bir semtteki bir ilköğretim okulunda öğrenciymiş. Hadise basına medyaya intikal etmemiş, okulun içinde kalmış, çocuk babasına söylemiş. Vak’a şu: Altı öğrenci, bodrum katta bir kız çocuğuyla (onun rızası olarak) cinsel münasebette bulunmuşlar. Durumu kimse fark etmemiş, birkaç ay sonra kızın karnı şişince ana babası doktora götürmüşler. Doktor
deyince ayılıp bayılmışlar, okula koşmuşlar. Hadise ört bas edilmiş… Hem kızın ve ailesinin, hem erkek çocukların, hem okulun namusu kurtulmuş!
Bir müdür bey, okullardaki bu hadiseler dolayısıyla şöyle demiş:
Peki millî eğitim sistemimiz, okullarımız, çocuklarımız, gençliğimiz bu duruma nasıl düştü? Okullarımızda sözde mecburî din ve ahlak dersleri okutuluyor. Bu dersler hakkıyla okutulmuş olsaydı durum böyle mi olurdu.
Herkes okullarda din dersi okutuluyor diyor ve bu derslerin nasıl okutulduğunu veya okutulmadığını sorup araştırmıyor. Bu dersler bir aldatmacadan ibarettir. Bana inanmıyorsanız alın bir
kitabını ve tedkik buyurun.
Okullarımızda uzun yıllar boyunca, Darwin’in iflâs etmiş evrim teorisi gerçekmiş diye okutuldu.
Darwin teorisi Allah inancına, yaratılış inancına tamamen zıttır. Ona göre hayat maddeden türemiş, milyonlarca yıl önce canlı bir hücre meydana gelmiş, sonra evrimle bugünkü çeşitlilik oluşmuştur.
19’uncu ve 20’nci asırlarda insanlığı şaşırtan, sapıtan, iki ideoloji vardır. Biri Marksizm, diğeri Darvinizm yahut evrim teorisi. Evrim teorisi çoktan iflas etti, onun yerine neo-Darvinizm çıktı, o da iflas etti. Lakin taraftarları, bağlıları onu hâlâ benimsiyorlar.
(1) Genç nesilleri, çocukları bilgili, kültürlü yetiştirmek. Nasıl bilgiler? Doğru ve sahih olan bilgiler ve inançlar…
(2) Gençlere, çocuklara ahlâk ve karakter terbiyesi vermek. İngiltere eğitiminde bu ikinci maddeye çok önem verilir. Sadece bilgi veren, onun yanında ahlak ve karakter veremeyen bir eğitim yetersizdir, hattâ zararlıdır.
(3) Sanat, estetik, güzellik boyutu kazandırmak.
Bizim millî eğitim sistemimiz elli yıldan beri bu üç konuda son derece yetersiz kalmıştır. Son hadiseler iflas etmiş olduğunu göstermektedir.
Öyle bir eğitim düşünün ki, çocuğu yedi yaşında alıyor, on iki sene okutuyor, eline diploma veriyor ve bu çocuk veya genç, 1928’den önce anadiliyle yazılmış, basılmış kitapları, arşiv vesikalarını, tarihî bina kitabelerini, dedelerinin mezar taşlarını okuyamıyor. Böyle eğitim olur mu? Soruyorum: Dünyanın hangi medenî, ileri, demokrat, insan haklarına saygılı ülkesinde, 1928’den önce yazılmış ve basılmış metinler okunamaz, anlaşılamaz?
Bizim okullarımızda doğru dürüst cebir geometri, fizik kimya bile okutulup öğretilemiyor. Lise mezunları, özel dershanelere çuvalla para ödeyerek eksiklerini tamamlamak zorunda kalıyor. Bir memleketin ne durumda olduğunu, iyi veya kötü olup olmadığını anlamak mı istiyorsunuz, onun liselerine bakınız. Liseler iyiyse, ülke iyidir, değilse, batıyor demektir, istikbali karanlıktır.
Bu memleket asırlar boyunca İslâm dini, İslâm medeniyeti, İslâm ahlakı ile ayakta durdu. Ticaret ve iktisat hayatı bile dinî esaslar ve temeller üzerine kuruluydu. Loncalar, ahîlik, fütüvvet teşkilatı… Onları yıktık yerlerine ne koyduk? Bozulan sadece okullar, eğitim sistemi, gençlik değildir. Bütün ülkede genel bir bozulma, kokuşma, çürüme müşahede edilmektedir.
Hamlet piyesindeki meşhur cümleyi bir an bile olsun hatırınızdan çıkartmayınız; “Danimarka krallığında kokuşmuş bir şey var.” Böyle giderse bazı büyük şehirlerimizde bir sene sonra sokağa çıkmak bile zorlaşacaktır.
Millî eğitim sisteminin ana vazifesi, birbirlerinin meleği olan iyi Türkiyeliler, iyi vatandaşlar, iyi insanlar yetiştirmektir. Bu yapılamazsa, o ülkenin insanları, birbirinin kurdu olur ve korkunç bir kaos meydana gelir. Bir ülkeye elbette doktor, mühendis, işletmeci lazımdır. Lakin en lazım olan meslek ve uzmanlık
Biz bütün dikkatimizi, ilgimizi birtakım bol para getiren mesleklere yoğunlaştırdık ve eğitim işlerine gereken önemi vermedik.
Birtakım politikacılar ve halk için eğitim ne demekti? Bir okul binası yapılır, içindeki dershaneler döşenir, gereken sayıda öğretmen kadrosu tayin edilir, yine gereken sayıda öğrenci alınır ve bu çocuklar okutulur. Behey adamlar! Okutulur diyorsunuz ama ne okuttuğunuzu biliyor musunuz?
Dünyanın ciddî ülkelerinde okullar sınavla bitiriliyor. Bizde sınav mınav yoktur. Ön kapıdan giren çocuk birkaç yıl sonra elinde diploma denilen bir kağıt parçasıyla arka kapıdan mezun edilir. Ne yeterli bilgi ve kültür verilmiştir, ne ahlâk ve karakter terbiyesi, ne de sanat ve estetik boyutu kazandırılmıştır.
Eğitimimiz düzeltilebilir mi? Teorik olarak düzeltilebilir ama pratikte böyle bir şeyi mümkün görmüyorum. Bir kere kafalar, zihniyetler taşlaşmış, betonlaşmıştır. Okullarımız belli bir ideolojinin fideliği olarak faaliyet göstermektedir.
Bundan sonrası tufandır.
Zaman zaman yazıyorum: Türkiye’ye yakın komşu bir ülkede gerçekten millî bir Türk lisesi açılmalıdır. Şimdilik bir tek lise yeter. Bu lisede, 1928’den önceki yazımızla okumak ve yazmak da öğretilmelidir. İngiltere’deki Eton koleji ayarında kaliteli eğitim verilmelidir. Böyle bir okuldan mezun olup, daha sonra üniversitede eğitim, medya, iletişim gibi sahalarda ihtisas yapacak gençler belki Türkiye’ye hizmet edebilirler.
Bugün ülkemizde hizmet yok mudur? Vardır ama yeterli değildir. Hattâ bendeniz kalitesiz hizmete hizmet demem. 27 Mart 2006