Pazar

Zaman gazetesinde

“Ehl-i Kitab ile Amentüde İttifakımız Var”

başlığı ile bir yazı çıkmış. Yazıda şu paragraflar yer alıyor:

“Zaten dikkatlice bakıldığında görülecektir ki, Ehl-i Kitabla temel noktalarda birlikteyiz. Daha meşhur ifadesiyle amentüde ittifakımız vardır. Çünkü Allah’ın gönderdiği kitapların hemen hepsinde tekrarlanan amentüdür. Allah birdir. Peygamberler haktır. Melekler vardır. Kitaplar gönderilmiştir. Ahiret vardır. Ölen insanlar bir gün dirilecektir, yaptıklarının mükafatını, kötülüklerinin de mücazatını göreceklerdir.

Bu temel noktalar bir amentüden başkası değildir ve biz Ehl-i Kitapla bu amentüde müttefikiz. Garip olan şudur ki, ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir. Burada Kur’ân’ın bir ayetini hatırlamak yerinde olsa gerektir:

(Mealen)

– Ey Ehl-i Kitap: “Geliniz, ittifak ettiğiniz amentüde buluşunuz.”

(Zaman gazetesi, A. Şahin, 17 Nisan 2000)

Zaman yazarı makalesinde İslâm’ın amentüsünü özetlemiş ama

Hıristiyanların amentüsünü yazmamış.

Dördüncü asırda konsillerde şekillenmiş olan

Katolik kilisesinin amentüsü şudur:

1. Ben Tanrı’ya kudretli Baba’ya;

2. Ve O’nun biricik oğlu Rab İsa’ya;

3. Ve O’nun bâkire Meryem ve Kutsal Ruh’tan doğmuş olduğuna;

4. Pontus Pilatus zamanında çarmıha gerildiğine, öldüğüne, gömüldüğüne;

5. Üçüncü gün ölüler arasından dirildiğine;

6. Göklere yükseltildiğinde;

7. Baba Tanrı’nın sağına oturduğuna;

8. Oradan gelip ölüleri dirileri hesaba çekeceğine;

9. Ve Kutsal Ruh’a;

10. Mukaddes Kiliseye;

11. Günahların affedileceğine;

12. Ölülerin canlanacağına, sonsuz hayata… inanırım.”

İslâm amentüsü ile Katolik-Hıristiyan amentüsü karşılaştırıldığında,

Ehl-i Kitap Hıristiyanlar ile aramızda amentü konusunda ittifak değil, ittifaksızlık olduğu kolayca ve hemen anlaşılacaktır.

ALLAH’a İMAN: Biz Müslümanlar ehl-i Tevhidiz, yani Allah’ın kemal sıfatlarla muttasıf ve noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna inanırız. Allah’a hiçbir şekilde eş, ortak, benzer, oğul koşmayız. Hıristiyanlar ise ehl-i tevhid değil, ehl-i teslistir, yâni onların inandığı Allah’ın üç uknumu vardır: Baba Tanrı, Oğul Rab ve Ruhü’l-kuds. Başta Katolikler olmak üzere Hıristiyanlar Hazret-i İsa’nın bir Peygamber olduğuna değil, Tanrı olduğuna inanırlar. İslâm böyle bir şeyi asla kabul etmez. Nitekim Kur’ân-ı azimüşşan teslis inancını kesin olarak reddetmektedir.

PEYGAMBERLERE İMAN: Biz Müslümanlar Allah’ın insanlara, çeşitli kavimlere göndermiş olduğu bütün Peygamberleri kabul eder, onların peygamber olduğuna iman ederiz. HıristiyanlarHazret-i Muhammed’in Peygamberliğini kabul etmezler. Onu -hâşâ- sahte bir peygamber olarak görürler. Bu hususta da aramızda büyük, derin, vahim bir ihtilaf bulunmaktadır.

Bilindiği gibi eski Arabistan müşrikleri de Allah’a inanıyorlar, fakat putlara da tapıyorlardı. Hindistan’daki Mecusî dininde on bin kadar put ve ilah vardır. Onlar da, Ram adını verdikleri, diğer ilah ve putlardan büyük bir Tanrı’ya inanırlar ama bu inanç kendilerini müşrik (Allah’a ortak koşan) olmaktan kurtarmaz.

Bilindiği gibi İslâm’ın temeli iki kelimeden ibarettir. Buna din dilinde Kelime-i Şahadet denilmektedir ki, Türkçe mânâsı şudur:

Ben Allah’tan başka hak mabud olmadığına ve Hazret-i Muhammed’in Allah’ın kulu ve Peygamberi olduğuna şahadet ederim, iman ederim.

İşte bu iki temelde Hıristiyanlar ile aramızda ihtilaf vardır.

KİTAPLARA İMAN: Biz Müslümanlar Tevrat’a, İncil’e ve Kur’ân’a iman ederiz, onların Allah’ın göndermiş olduğu hak kitaplar olduğuna inanırız. Tevrat ve İncil’in zamanla tahrife uğradığını, bugünkü Tevrat ve İncil kitaplarının Allah kelamı olmayıp kul kelamı olduğunu, Yahudi ve Hıristiyanların kutsal metinlerinde ihtilaflar, tutarsızlıklar, ilaveler bulunduğunu kabul ederiz. Zaten insaflı Hıristiyan ilim adamları ve tarihçiler de bu hususu kabul ediyorlar.

Ehl-i Kitap bizim kutsal kitabımız olan Kur’ân-ı Kerim’in ilahî kelâm olduğunu kabul etmez. Etselerdi zaten Müslüman olurlardı. Binaenaleyh Kitaplara iman konusunda da aramızda büyük ihtilaf bulunmaktadır.

Ehl-i Kitap, İslâm dininin yegâne hak din olduğunu kabul etmez. İslâm’dan önceki dinlerin ve şeriatların hükümlerinin kaldırılmış olduğunu da kabule yanaşmaz.

Ehl-i Kitap ile aramızda amentü konusunda ittifak değil, ittifaksızsızlık ve ihtilaf bulunduğunu bilmek ve anlamak için büyük din alimi olmaya gerek yoktur. Küçük bir akaid ve ilmihal kitabını okumuş olmak bunu anlamak için yeterlidir.

Katolikler, Kilise dışında, yâni kendi dinleri dışında selamet ve kurtuluş olduğuna inanmazlar.Biz Müslümanlar da İslâm’ın dışında artık selamet ve kurtuluş olmadığına inanırız.

Son zamanlarda Hıristiyanların, Farmasonların ve uluslararası gizli teşekküllerin teşvik ve tertibiyle bir “Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” hareketi başlatılmıştır. İstanbul’da her yılın Kasım ayının birinci gününde içlerinde Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, Budist, Bahaî, Dr.Moon dini, Mason üyeler bulunan bir “Barış ve Kardeşlik Günü” toplantısı yapılmakta, tebliğler okunmaktadır. Bu diyalog ve hoşgörü faaliyetlerinin ardında kimler vardır, gayeleri nedir?

Diyalog ve hoşgörü adına hiç kimsenin İslâm’dan tâviz vermeye hakkı yoktur. Müslümanlar tarih boyunca Ehl-i Kitab’a hoşgörüyle bakmışlar, onların haklarını, hürriyetlerini, varlıklarını, kimliklerini tanımışlardır. Bizim, Ehl-i Kitap’tan hoşgörü dersi almaya ihtiyacımız yoktur.

Kur’ân-ı Kerim’in Ehl-i Kitab’a hitabı şöyledir:

«De ki: “Ey Ehl-i Kitab

(Yahudiler, Hıristiyanlar)

! Hepiniz bizimle sizin aranızda

(Müsavi ve âdil)

bir kelimeye gelin,

(şöyle)

diyerek:

‘Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabler

(olarak)

tanımayalım’.

(Buna rağmen)

eğer yine yüz çevirirlerse deyin ki: ‘Şahit olun, biz muhakkak Müslümanlarız.»

(Âl-i İmran, 64)


Sayın yazar, Müslümanların Ehl-i Kitab ile olan ihtilaflı meselelerine

teferruat

(ayrıntı)

diyor

ki, onun bu kanaatine iştirak etmek mümkün değildir.

Tevhid’i kabul etmiyorlar, Hazret-i Muhammed’in hak ve son Peygamber olduğunu kabul etmiyorlar, Kur’ân’ı hak kitap olarak kabul etmiyorlar, İslâm’ı hak din olarak kabul etmiyorlar

ve sonra da bu anlaşmazlık ve ittifaklar

teferruat

oluyor… Olmaz, olmaz, olmaz!… 20 Ocak 2003