Ekmeksiz Diyet
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Cumartesi
Sofrada ekmeğe hiç el sürmedi. Önce bol kalorili nefis, lüks ve pahalı bir et yemeği yedi. Arkasından kaymaklı tatlı. Tabiî salata, ayran da var. “Niçin ekmek yemiyorsunuz?” diye sordum. Sırıtarak “Diyet yapıyorum, ekmek şişmanlatıyor…” cevabını verdi.
Böylelerinin diyetine miyetine bakmayın siz. Perhiz yapmak isteyen kepekli buğday ekmeğinin yanında az ve yavan katık yemelidir. Bende Almanca “Ekmekle Diyet” adında bir kitap var.
Edepsizliğin adını ekmeksiz diyet koymuşlar…
Kırgızistan’dan gelen bir Müslüman anlattı. 1993’te o İslâm ülkesinde sadece 4 kilise varken şu anda resmî rakam 976’ya çıkmış. Evangelist misyonerler para dağıtarak, menfaat temin ederek, çocuklara tahsil imkânı sağlayarak, Teslis’e bağlanacak ailelere, zengin Batı ülkelerine göç edebileceklerini vaad ederek kendilerine adam çekiyorlarmış. Peki, misyonerler böyle gece gündüz çalışırken, dindar ve şuurlu olduklarını sanan Müslümanlar ne yapıyor? Fazla birşey yaptıkları yok. Bir miktar yeni cami yaptırıyorlar ama bunların mihrabına geçecek kaliteli imam, minberine çıkıp hutbe okuyacak kaliteli hatib, kürsüsüne oturup halka va’z u nasihat edecek kaliteli din alimi yok.
Müslüman bir iş adamı halkın gelip gittiği bir iş yeri açmış. Bakkal, market gibi bir yer değil. Yerin tamiratına yirmi beş milyar harcamış. Duvarlar bomboştu. Birkaç güzel çerçeveli hat, ebru, gravür, resim asılmasını teklif ettim. Kaç lira tutar diye sordular. “İrili ufaklı on kadar tabloyu, hattı, resmi iki yüz elli milyon liraya asabiliriz…” dedim. “Bir düşünelim…” dediler.
Beyinsiz bir ebeveyne (ana-babaya) açık not: “Oğlumuz bol para getiren bir mesleğe ve işe sahip olsun. İleride lüks bir evi olsun. Evinde lüks mobilyalar, pahalı eşyalar olsun. Lüks, gösterişli, pahalı bir otomobil ile gezip tozsun. İyi yesin, iyi giyinsin, iyi yaşasın…” diye düşünüyor ve temenni ediyor, başka bir şeye önem vermiyorsunuz. Siz bu kafa ile evlâdınızın felaketine sebep olursunuz. Bu kafa ile oğlunuz Mevlâsını değil, belasını bulur. Öncelik verilecek önemli hususlar şunlardır: Oğlunuz imanlı, sâlih, iyi, hayırlı bir insan olsun. İyi ve vasıflı Müslüman olsun, iyi insan olsun, iyi vatandaş olsun. İlim, kültür, ahlâk, fazilet, takva sahibi olsun. Allah’a itaatkâr, Peygambere biatlı olsun. Azmasın, kudurmasın, çıldırmasın. Kanaatli bir hayat sürsün. Bulursa dağıtsın, paylaşsın, bulamazsa şükr etsin.
Okuma-Yazma bilmeyenlere uyarı: Yaz geliyor, çocukların okulları ve üniversiteleri tatile girecek. Müslümanların, bin yıllık geleneksel yazısı ile okuma yazma bilmeyenleri bu tatilden istifade ederek okuma-yazma öğrensinler. Yazmak zor gelirse hiç olmazsa sadece okumayı öğrensinler. Kur’ân okumasını bilen bir çocuk yarım saatte Osmanlıcayı sökebilir. Sökebilir dedim. Bundan sonra bir ömür boyu okumak, ilerletmek gerekir. Cahilliğin sonu iyi değildir. Dünyanın hangi milleti, hangi toplumu atalarının bin yıl kullanmış olduğu millî ve geleneksel yazıyı okuyamıyor? Kültürümüzdeki tarihî devamlılığımızdaki kopukluğu tâmir etmek, gidermek zorundayız.
Ezan-ı Muhammedî okununca camilere gidip cemaatle namaz kılmak yasak değildir. Bazı memurların, resmî görevlilerin namaz kılmaları yasak “gibiyse” de, halkın binde 999’u için bir yasak yoktur. Peki, kendilerini olgun, dört başı mâmur, şuurlu, uyanık Müslüman sanan bazı gafiller niçin camiye, cemaate gitmezler. Camiler kapatılsa, cemaatle namaz kılmak yasaklansa bunlar “Ah içimiz yanıyor, bu ne korkunç yasaktır. Şu camiler açık olsa, cemaatle namaz kılmak serbest olsa da gidip topluca doya doya ibadet edebilsek…” edebiyatı yapacaklardır. Bizim gibi cahil, gafil, şuursuz, iradesiz, zayıf, vasıfsız Müslümanların beş vakti camide kılmaya gücü ve aklı yetişmez. Lakin hiç olmazsa, arasını çok açmamak şartıyla zaman zaman, mesela hiç olmazsa günde bir kez camiye gitmemiz gerekir. Cemaat rahmet sebebidir. Allah’ın yardımı cemaat üzerinedir. Cemaatsizlik azaba yol açar. Umulur ki, bin kişilik cemaatin içindeki sâlih bir kişinin duası bereketiyle geriye kalan 999 kişi affedilir.
Holding, büyük şirket, fabrika sahibi Müslüman sanayiciler ve tacirler, kendi iş sahalarının dışındaki kültür ve hizmet alanlarında da birşeyler yapmaya çalışmalıdır. Sanat, kültür, edebiyat konusunda değerli büyük kitaplar çıkartmalı; örnek olacak lokantalar ve kafeler açmalı; geleneksel sanat ve zenaatlerimizi canlandırmak için okullar ve kurslar kurmalıdır. Bu hususta dikkat edilmesi gereken bir husus vardır: Maalesef toplumumuzda birtakım yiyici, alçak, rezil, şarlatan, utanmaz, arsız, yılışık, yalaka adamlar vardır. Bunlar nerede bir imkân, hayra ayrılmış bir fon varsa oraya üşüşürler ve herşeyi mıncıklar, berbat ederler. Böylelerini hizmetlerden uzak tutmak gerekir. Bütün işler, hizmetler, vazifeler, misyonlar ehil, layık, haysiyetli, başarılı, namuslu, efendi, vasıflı kimselere verilmelidir. Bazı holding ve müesseselerin, Amerikan fast food’u ile mücadele ve rekabet etmek için millî börek sarayları, pilav-hâneler, çorba sarayları ve bunlara benzer yemek müesseseleri kurmasını temenni ediyoruz. Bendenizin bu konularda ihtisası yoktur ama aklımın erdiği kadar yardımcı olabilir, bir nevi danışmanlık hizmeti görebilirim. Tabiatıyla hiç bir ücret ve karşılık beklemem.
Eski Mısırlıların hiyeroglif yazısını, aradan binlerce yıl geçtikten sonra ilk defa okuyabilen Fransız Champollion (1790-1832), değil Fransa’da, bütün insanlık aleminde bir çıkmış, ama pîr çıkmış bir zekâ ve dehadır. Dokuz yaşında doğu dillerini öğrenmeye başlamış, 17 yaşında Dijon ilimler akademisine üye seçilmiş, sonunda hiç kimsenin sırlarını çözemediği eski Mısır yazısını okumayı başarmıştır. Onun 10’dan fazla eski şark dilini bildiği kitaplarda yazılıdır. Böyle deha ve zekâlar seri halinde yetişmez, yetiştirilemez. Binde bir değil, milyonda bir değil, on milyonda bir yetişirler.
Her ülkenin idarecileri, aydınları, yüksek tabakası edebiyat, ilim, sanat, fen sahalarında istidatı olan zeki çocukları aramalı, keşf etmeli ve onların yetişmesi için bütün imkanlarını seferber etmelidir. Türkiye’nin her yüzyılda en az yüz adet dünya çapında düşünüre, edîbe, tarihçiye, mimara, arkeologa, sanatçıya, dekoratöre, modacıya, filozofa ihtiyacı vardır. Tibetlilerin Dalay Lama olacak çocuğu daha küçükken arayıp bulmaları gibi, Türk toplumunun temsilcileri böyle istidatlı, kabiliyetli, zeki, dâhi çocukları ve gençleri çok ciddî şekilde aramalı ve yetişmeleri için çalışmalıdır. 28 Mart 2004