Elbet Bu Ülkede Din Hürriyeti Güneşi Doğacaktır!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Perşembe
İleride bu memlekete İngiltere’de, İsveç’te, Kanada’da ve diğer medenî ülkelerde olduğu gibi tam, yüzde yüz bir demokrasi gelir mi, bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var:
gelecektir,
gelecektir,
gelecektir,
gelecektir,
gelecektir,
…
Bütün bunlar kolay olmayacaktır. Çile ve zahmet çekilecektir. Yukarıda saydığım haklar, hürriyetler, haysiyetler gelince, değil bütün üniversite ve yüksek okullarda,
okullarda Müslüman kızların başörtüleriyle okumaları serbest olacak, böyle bir şey normal ve tabiî karşılanacaktır.
Müslüman kadın doktorlar, Müslüman kadın avukatlar, Müslüman kadın öğretmenler başörtüleriyle hizmet verecekler, tesettürlü oluşları dolayısıyla hakarete ve baskıya uğramayacaklardır. Halkının çoğunluğu Müslüman ve dindar olan bu ülkede Müslümanlara eşitlik sağlanacaktır. Türkiye Müslümanları din ve inanç konusunda İngiltere, Norveç, Kanada veya Avusturya’da yaşayan din kardeşleri
hür ve güvenli olacaktır. Onların temel hak ve hürriyetleri hiçbir bahane ve kuruntu ile ihlâl edilmeyecektir.
Dokuz on yaşındaki küçük mektepli kızların beyaz başörtüleriyle okullarına gittiklerini görür gibiyim.
Adalet, güvenlik, insan hakları, din ve inanç hürriyet güneşi…
Ey Müslümanlar!.. Bu anlattıklarım bütün medenî ülkelerde din kardeşlerimize tanınmış ve sağlanmış haklar ve hürriyetlerdir. Ümidinizi kesmeyiniz. Yan gelip yatmayınız. Doğumlar sancılı olur. Medenî vatandaşlar, haysiyetli insanlar olarak yasal sınırlar içinde vazifelerinizi yapınız, haklarınızı arayınız. Büyük bozukluklar yüzünden ortalık allak bullak olacak, dünya şimdiye kadar görülmemiş bir hercümerç yaşayacak ve sonra ortalık düzelecek ve sükûn bulacaktır.
Hayat ne güzel… Lüks hayat, yan gel yat… Hayat ne tatlı… Bazılarımız böyle konuşur, böyle söylenir dururlar da, hayatın ne olduğunu biraz daha ciddî, biraz daha derin düşünmezler. Hayat doğduğumuz andan ölünceye kadar geçen zamandır.
Öldükten sonra ruhumuz kalacak ve var olacak mı?.. Bunları düşünenlere materyalistler
diyorlar. Bir ateistle, bir agnostikle, bir inananın hayat telâkkisi bir olamaz. Birtakım Müslümanların hayatı ateistler, materyalistler gibi algılamalarına şaşmamak ve öfkelenmemek mümkün değil.
Dünyada her dine, her inanca, her felsefeye, her ideolojiye bağlı bütün insanlar bir tek gerçekte birleşiyorlar: Ölümün hak (realite) olduğunda. Ayırım bundan sonra başlıyor. İnanmayanlar öleceksin ve her şey bitecek diyor, onlara göre:
İnanmayanların dünyada (kendilerince) işleri kolay, yaptıkları yanlarına kâr kalacak. Ya durum inandıkları gibi değilse; hesap, kitap, sorgulama, mahkeme, mükâfat, ceza varsa…
Müslümanlık
bitmiyor. Âhirete, ölümden sonraki hayata, işlere hazırlıklı olacaksın. Biz Müslümanlar bu konuda gerçekten şuurlu ve idrakli miyiz, gereken hazırlıkları yapıyor muyuz? Müslüman nelerden hesaba çekilecek? Sorgulama kabir/berzah hayatında başlıyor. Sual melekleri soracaklar:
Birinci soru:
Bu soruya
demen gerekiyor. Dünyada böyle inanmadıysan orada bu cevabı veremeyeceksin.
İkinci soru:
(Peygamberin, Allah’tan sana tâlimat getiren zat)
Buna da
demen gerekir. Diyemezsen durumun kötüdür.
Üçüncü soru:
Buna da
cevabını vermen gerekir. Zahiren Müslüman gibi görünen, gerçekte parayı, zenginliği, nefsini din-iman haline getirmiş, putlaştırmış olanlar sınavın bu üçüncü sorusunu da doğru şekilde cevaplandıramayacaklardır.
Dördüncü soru:
Bunun cevabı
olmalıdır. Dünyada kitabın Kur’ân değil idiyse âhiretin kapısındaki sorgulamada bu cevabı veremeyeceksin…
Kur’ân-ı Kerîm’de birtakım ârabiler (bedevîler) için
(göründüler)
buyuruluyor. Peygamber Aleyhisselâm bazıları için “İman onların boğazlarından aşağıya (kalplerine) inmedi” diyor. Bu devirde böyle insanlar var mıdır? Elbette vardır.
Bir Müslüman için en önemli konu âhirette halinin ne olacağıdır. Âhireti düşünmeyen, âhiret için hazırlık yapmayan, âhiret için azık toplamayan kimse nasıl bir Müslümandır?
Müslüman yatarken uyumadan önce şöyle demelidir: “Rabb olarak Allah’tan, nebi olarak Muhammed aleyhisselâmdan, din olarak İslâm’dan, kitab olarak Kur’ân’dan râzı olduğum halde uyumaya hazırlanıyorum.” Uyku küçük bir ölüm değil midir? Gece yatıyorsun, şuurun kapanıyor, sabahleyin uyanıyorsun… Sonra bir gün gelecek, uyku gibi bir şey, gözlerini kapatacaksın, kendinden geçeceksin ve bir daha uyanmayacaksın.
Ölüm bitiş, yok oluş, hiçlik değildir. Bir âlemden başka bir âleme geçiştir. Gidenler buraya bir haber gönderemezler. Hazret-i Ali Efendimiz
buyurmuş. Necip Fazıl bir şiirinde
diyor.
Gaflet uykusunda ömürlerini ziyan eden, geleceklerini karartan insanları uyarmak ne kadar büyük bir hizmet. Ellerinde büyük imkânlar olduğu halde bu hizmeti düşünmeyenlere ve yapmayanlara şaşıyorum.
Bu Cuma, namazı nerede kılalım?.. Henüz vakit var, Haliç taraflarına gidelim… Olur… Otomobile bindik, Fener’e gittik. Namazı bir Bizans kilisesinden camiye tahvil edilmiş Gül Camii’nde kılacağız. Ezana beş on dakika var. Namazdan sonra öğle yemeği yiyebileceğimiz bir lokanta keşfetmek için biraz yürüdük. Benim oralarda gördüğüm fakat yemek yemediğim bir lokanta vardı, ona baktık, nefis balık ızgara yapıyorlar. Zargana bile var… O semtte Rizeli çok, lokanta sahipleri de oradan gelmişler, uzun yıllardan beri hizmet veriyorlarmış. Balık dışında ev yemekleri, Doğu Karadeniz mutfağı da mevcut… Şimdi namazı kılmaya gidelim, dönüşte yemeği burada yeriz…
Yıllardan beri hayran kaldığım bir eski ahşap Osmanlı evi vardı o sokakta. Yavaş yavaş harap oluyor, en tepedeki cihannumâsı ve üst katı boş, pencereler perdesiz, birinci katta aile var. O güzelim ecdat eserini harabiyete terk edenlere ne kadar teessüf etsek azdır.
Camiye gittik, namazı kıldık, lokantaya döndük. Ben bir tabağa azıcık karalahana ve başka sebze yemeklerinden koydurttum, yanımdaki dostum hamsili pilav yedi. İstanbul’da başka yerde bulunur mu bilmem? Yemeğin üzerine siyah üzüm suyu ve mısır unuyla yapılmış (şeker konmamış), hafif ve sağlıklı birer tatlı… Ne tuttu biliyor musunuz? Kişi başı 14 YTL…
(Yılmazlar Lokantası, Küçük Mustafa Paşa Mahallesi, Kara Sarıklı Sokak No: 8 Fatih/Fener. Telefon 0212 521 29 47) Yukarıda bahsettiğim üzüm sulu, mısır unlu tatlının ismi
imiş. Lokantanın fiyatlarını gördünüz; mütevâzı olmaya şiddetli alerjisi olanlar sakın gitmesinler. 02 Mart 2007