Elbette Ehli Sünneti Savunacağım
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 27 Aralık 2018
Cuma
Dinî, ilmî, kültürel konularda küfür edenler, hakaret savuranlar, yalan ve iftiraya başvuranlar, seviyesiz bir üslupla konuşup yazanlar fitne ve fesat çıkartmaktadır.
Ehl-i sünnetten, hak mezheplerden, bid’at fırkalarından bahs etmek Ümmet’i bölmek değildir. Ümmet zaten bölünmüştür. Peygamber ne buyurmuş?.. “Ümmetim (benden sonra) yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna bunlar cehennemliktir…” Kendisine sorulmuş: “Kurtulacak olan Fırka-i Nâciye hangisidir?” Şu cevabı vermiş: “Benim ve ashabımın itikadında olanlar, yolunda gidenler…”
İslâm ümmeti içinde usûle, esaslara, temellere aykırı olmayan müsbet çeşitlilikler vardır. Bir de usûle aykırı tarafları olan, az veya çok doğru yoldan ayrılmış bulunan bozuk, bid’atçi, aşırı giden fırkalar vardır.
Her fırka, kendisinin doğru ve hak olduğunu iddia ediyor. Dünya üzerinde sayıları çok az ama
, hak yolda olan grubun kendileri olduğunu sanıyor, öteki Müslümanlara kızıyor ve acıyor. Onlar da abdest alıyor, namaz kılıyor, oruç tutuyor, hattâ nafile ibadet ediyor. Şiîler hak ve doğru mezhebin Şiîlik olduğuna inanıyor. Vehhabîlere göre hak yol Muhammed ibn Abdülvehhab’ın yolu ve açtığı çığırdır.
Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak elbette Sünnîliği savunacağım. Bu, benim hem hakkımdır, hem de vazifemdir. Ehl-i Sünneti savunduğum için beni, fitne ve fesat çıkartmakla suçlamak insafa ve adalete sığmaz.
Bazıları
tâbirine bozuluyor, öfkeleniyor. İsim vermediğime göre kızmaya hakları yoktur. Gerçek ve ‘âmil (bildiğini, ilmini hayatına uygulayan) ulemaya ve hocalara samimî ve derin hürmetim vardır. Gerçek şeyhlere de hürmet ederim. Hepsinin ellerinden öperim.
Şimdi soruyorum: Herkes kendi fırkasını savunuyor da ben niçin Ehl-i Sünneti savunamayacakmışım? Yumuşak ve terbiyeli bir üslupla yazıyorum. Tenkitlerim anonimdir. İsim vermeden, kimlik belirtmeden eleştiriyorum.
Birtakım kimseler
şeklinde delilsiz, gerekçesiz, insafsız bir şekilde konuşuyor. Asıl fitneyi onlar çıkartıyor. Tasavvuf büyükleri, evliyaullah için
(hâşâ)
diyenlere cevap vermek hakkım değil midir?
Dört hak mezhep Müslümanları bölmez… Fıkıh Müslümanları bölmez… Aksine birleştirir. İslâm dinini, Muhammedî Şeriatı tehdit eden en tehlikeli bid’at mezhepsizliktir. Ehl-i Sünnet İslâm’ın ana caddesidir. Bu cadde-i kübrayı bırakıp da çıkmaz sokaklara, dar patikalara, bid’at yollarına sapanlar helâk olurlar.
Bendeniz amatör bir yazarım, profesyonel gazeteci değilim.
1. Kur’ân için çalışmak. Kur’ân’ın cahiller ve kötü niyetliler tarafından re’y ve hevaya uyularak yanlış yorumlanmasına karşı çıkmak.
2. Peygamberimizin Sünnetini ve Ashabını müdafaa etmek.
3. Şeriat-i garra-i Ahmediyyeyi savunmak.
4. Tashih-i itikad için çalışmak.
5. Bid’at ve dalaletlerle mücadele etmek.
6. Müslümanların doğru yolda birlik ve beraberlik içinde olmaları için propaganda yapmak.
7. İmamet-i Kübra için çalışmak.
8. Din sömürüsüne karşı çıkmak, Müslümanları bu konuda uyarmak.
9. Fırka asabiyeti ile mücadele etmek, Ümmet şuurunun kuvvetlenmesi için sa’y ü gayret göstermek.
10. Müslüman toplumda ahlâkın, faziletin, hikmetin hakim olması için propaganda yapmak.
Biri soruyor: Müslümanlara başkan mı olmak istiyorsun? Bu zat benim önceki yazılarımı okumamış. Müslümanlıkta (istisnâî ve zarurî haller dışında) başkanlığa talip olmak haramdır. Talip olmasa, matlup (istenen) olsa, şayet ehil ve layık değilse kabul etmek yine haramdır. Olgun bir Müslüman olduğumu iddia etmem ama şu halimde ve bu yaşımda başkanlık emeline sahip olacak kadar da ham, hırslı, azgın değilim. Hiçbir rütbesi, derecesi, fazileti, iddiası, emeli olmayan sıradan bir Müslümanım. O kadar… Ehl-i Sünneti savunmaya devam edeceğim… Ehl-i bid’ati tenkit edeceğim… Bozuk fırkaların propagandalarına karşı çakacağım… Din sömürüsü yapanlara muhalif olacağım.
İslâm’a ve Ümmete en büyük zarar din sömürücülerinden gelmektedir. İslâm’ın önündeki en büyük engel cahil ve bid’atçi Müslümanlardır. Din sömürüsü, mukaddesat bezirganlığı yapanlar kadın satanlardan daha alçaktır. İslâm bedeviyet dini değil, medeniyet dinidir. İslâm ilim, irfan, ahlâk, fazilet, hikmet, adalet, insaf, edep, terbiye, mürüvvet ve fütüvvet dinidir.
1. Binlerce vatandaş yargısız olarak feci şekilde öldürülmüş ve cesetleri kuyulara atılmış, çukurlara gömülmüş.
2. Binlerce vatandaşa hukuka ve insan haklarına aykırı olarak işkence yapılmış.
3. Ülkenin yüzlerce yerinde toprağa çeşitli silahlar, cephane gizlice gömülmüş.
4. Serbest seçimlerle halkın seçmiş olduğu sivil iktidarı devirmek için planlar yapılmış, teşkilat kurulmuş.
5. Laik kesimi harekete geçirmek için o kesimin göz bebeği gazeteciler, akademisyenler, aydınlar acımasızca öldürülmüş.
6. Binlerce fail-i meçhul cinayet dosyası var.
7. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat darbeleriyle hukukun beli kırılmış, millet iradesi gemlenmiş, ülke kalkınması engellenmiş.
8. Üniversiteler malum bir zihniyetin fideliği haline getirilmeye çalışılmış.
9. Din, vicdan, inandığı gibi yaşamak hürriyeti ayaklar altına alınmış.
Bunlar ve bunlara benzer kötülükler yapılırken birileri anormal şekilde zenginleşmiş, kara ve kirli servet edinmiş. Büyük medya tekelleşmiş ve kartelleşmiş. Kirli, karanlık, hukuk dışı, ahlâka aykırı dosyalar yığınlarla.
Bu saydığım pislikler, kanunsuzluklar, vicdansızlıklar Norveç’te, İsveç’te, Finlandiya’da var mı? Türkiye’ye bildiğimiz normal devlet yetmiyor mu ki, bir de derin devlet kurdular, ensemizde boza pişirdiler.
Birileri kanun kanun diyerek kanunun, hukukun, adaletin ırzına geçti. Bütün bu kötülükler yüzünden Türkiye geri kaldı. Türkiye bir Japonya, bir Güney Kore olamadı.
diyorlardı. Tam aksi oldu.
Çünkü eğitim sistemi bozuktu, genç nesilleri iyi yetiştiremediler. İman bir nasip meselesidir. Bunlar, kendileri dinsiz imansız diye milletin dinine imanına savaş açtılar.
Türkiye’deki başörtüsü krizi gibi bir kriz var mı, dünyanın medenî ülkelerinde? Üniversiteye niçin başörtülü Müslüman kızları almıyorlar? Müslümanlar okumasın, Müslümanlar kadro kuramasın, Müslümanlar cahil kalsın.
Bu kafadakiler ne demokrasiye, ne hukuka, ne de insan haklarına inanır. Düşmüşüz bir çukura, debelenip duruyoruz. Kurtulabilecek miyiz? Kurtulmak için bilmek gerekir. Bildikten sonra kurtulmaya niyet etmek gerekir. Kuru niyetle olmaz. Bir kurtuluş plan ve programı olması gerekir. Bunu hayata geçirecek bir irade gerekir. İmkanlar gerekir. Bunlar bizde var mı? 24 Ocak 2009