Elimize Geçen Kozları Değerlendiremiyoruz!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Cuma
Bundan birkaç ay önce sekiz-on çağdaş kadın aydın ve yazar, başlarını örterek topluca fotoğraf çektirdiler. Bu, gerçekten büyük bir medeniyet jestiydi. Zulme uğrayan başörtülü kadın ve kız vatandaşları desteklediklerini, onların haklarını savunacaklarını böylece beyan etmişlerdi.
Müslüman kesimin ileri gelenleri niçin bu resmi büyültüp, çerçeveletip yüz binlerce hatta milyonlarca çoğaltıp yaymamışlardı? Bu sorunun cevabını hâlâ bulmuş değilim. Hem başörtüsü yasağı hukuk dışıdır, bir insan hakları ihlalidir diye feryat ediyoruz, hem de elimize geçen böyle kozlardan yararlanmıyoruz.
Müslüman kesimin üzerine (istisnâlar dışında) maalesef ölü toprağı serpilmiştir.
Seçimlere az kaldı… İnşaallah yapılır… Birtakım dinibütün görünen Müslümanların yağcılıklarına, yalakalıklarına bakıp bakıp üzülüyorum.
Kur’an’da ayet var: “Ey iman edenler!.. Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun” buyuruyor Yüce Allah.
İslam dini doğruluğu emrediyor. Kur’an “Sana nasıl emr olunduysa öylece dosdoğru ol” diyor. Bizim yalakalar ve yağcılar küçük dünya menfaatleri için zalimleri destekliyor, alkışlıyor, şakşakçılık yapıyor.
Dikkat buyurunuz, hiç “Ümmet-i Muhammed” diyen var mı?
Zamanımız hizip, fırka, grup, klik zamanıdır.
Müslüman kesimde, Ümmetin başına bir emîr, bir imam seçilmesi ve bütün Müslümanların dinî işlerde ona itaat etmesi konusunda bir faaliyet var mıdır?
Bir cemaatin veya tarikatın başındaki muhterem zata saldırılıp hakaret veya iftira edilince ona bağlı olanlar büyük tepki gösteriyor, yeri göğü yıkarcasına feryat ediyor. Peygambere saldırılınca bütün Müslümanlar o derecede kuvvetli bir reaksiyon göstermiyor.
Dinimiz bize
diyor. Müslümanlar da topluca Muhammed milletidir. Lakin lafta kalıyor.
Müslümanları uyaracak, toparlayacak gür bir ses lazım… Böyle bir ses duyamıyorum…
Elbette fıkıh mezhebi, tasavvuf tarikatı haktır. Fakat mezhepten ve tarikattan önce, onların üstünde ümmet şuuru olmazsa neye yararlar…
Müslümanlar nasıl uyanacak?
Müslümanlar nasıl BİRleşecek?
Müslümanlar nasıl güçlü olacak?
Müslümanlar nasıl kurtulacak?
Bugünkü tefrika parçalanmışlık, darmadağınıklık, hizipçilik ortamı içinde kurtuluş izzet, teali ne mümkün…
Durumumuza gerçekçi bir gözle bakmaktan âciziz. Halimiz Kur’ân’a, Sünnet’e, hikmete uygun mudur?
Özeleştiri yapamıyoruz, kendimizi sorgulayamıyoruz.
Din baronları, sayın “erbab” hiç yanlış yapmaz, bütün hatâlar, yanlışlar, yamukluklar hep başkalarında ötekilerdedir. Yanlış ve hatâ bizim semtimize hiç uğramaz.
Önümüzdeki seçimlerde gerekeni yapabilecek miyiz?
Kendimizi dine uydurmak yerine, dini kendimize uydurmak istiyoruz. Ne büyük sapıklık!
Müslümanların Kültür, Ahlak, Güzellik Bakımından Üstün Olması
Bir açılışa gittim. Bakanlarımızdan biri de geldi. Yüz elli kişi kadar davetli gelmişti. Bunların çoğu seçkin kişilerdi. Başörtülü genç kızlar ve hanımlar da görülüyordu. Kıyafetlere baktım, ne açıkları, ne kapalıları beğendim. Bendeniz dindar bir Müslüman olarak tesettürlü hanımların, açık hanımlardan daha zarif, daha estetik, daha değerli bir kıyafete bürünmelerini arzu ederim.
Osmanlı atalarımız kılık kıyafet konusunda bizden daha medenî, ileri, yüksek imişler. Bundan 60 yıl öncede şehirlilerimizin kıyafetleri çok düzgündü. 1945 ile 1952 yılları arasında Beyoğlu’nda Galatasaray lisesinde okudum. O zamanlar İstiklal caddesinde saçları taranmış, gömleklerinin yakaları kolalı, kravatları düzgün bağlanmış, pantolonları ütülü, ayakkabıları boyalı ve cilalı beyler, rabıtalı giyimli şık hanımlar görülürdü. Şimdi Beyoğlu insan kaynıyor. Taksim’den Tünel’e kadar “Cadde-i Kebir” onbinlerce adam ve kadın dolu. Bazen oraya gittiğim vakit düzgün kıyafetli bir adam, bir genç arıyorum ve binlerce kişi içinde bir tane rabıtalısını bulamıyorum.
Lisanımız gibi kıyafetimiz, mimarimiz, görgümüz de bozuldu.
Otomobillendik, telefonlandık, lüks ve konfora kavuştuk ama medenî seviyemiz o nisbette yükselmedi.
Ahlak ve karakter konusunda da durumumuz parlak değil.
Para kazandık, zengin olduk, refah seviyemiz arttı. Lakin aynı derecede medeni, görgülü, şehirli olamadık.
Geçinmek için elbette bir miktar para ve gelir gereklidir ama insanı insan yapan şey para değildir. Parayı ana değer olarak kabul eden kişi insanlıktan çıkmış olur.
Doğru ve sağlıklı bir medeniyette en geniş manâsıyla yiğitlik/fütüvvet vardır. Gönül yiğitliği… Fütüvvetin olmadığı yerde insan insanın kurdudur.
Serveti var, iyi bir geliri var, mutlu olmak için her şeyi var, lakin adam kazanç hırsı içinde haram yiyor, çalıyor, dolandırıyor, saçı bitmedik yetimlerin hakkını yiyor. Böyle bir adam vatandaş değildir, insan değildir, hele hiç Müslüman değildir. O bir canavardır.
Adam büyük zengin olmuş ama giyinmesini bilmiyor… Yemesini bilmiyor… Yaşamasını bilmiyor… Parası çok ama merhameti yok… 50 milyon dolarlık malı ve işi var, gözü hâlâ haramda. Böyle adamlar bir ülke ve toplum için felâkettir, baş belâsıdır.
Zengin bir toplum, zenginliği kadar ahlaka, fazilete, hikmete sahip değilse rezilliğe mahkumdur.
Müslümanım diyor, dindarlık taslıyor ama hanımefendi Müslüman kadın kıyafetine bir türlü bürünemiyor. Parası çok, gidiyor, en yüksek fiyatlara kılık kıyafet, başörtüsü alıyor. Bunları üstüne başına geçiriyor ve bayan Rüküş ve Gökkuşağı olarak arz-ı endam ediyor. Ne anladım ben bu zenginlikten!..
Öylesine cahil ve gururlular ki, danışmayı, ehil olanlara sormayı bile akıl edemiyorlar.
Bundan yirmi yıl kadar önce bir üniversite öğrencisiyle tanışmıştım. Emsaline göre çok kibardı, çok efendiydi, çok terbiyeliydi, çok nazikti. Merak ettim, ondaki bu üstünlüğü araştırdım. İsmini vermeyeceğim bir tarikata mensupmuş…
Bütün tarikat mensupları onun gibi değil… Keşke olsalar…
Gerçek tarikat olgun, terbiyeli, görgülü insan yetiştirme ocağıdır.
Tarikatlar seksen küsur yıldan beri kapalı. Tarikat olmadan İslamî hayatı yaşamak ne kadar zor.
Bin zahmet ve sıkıntı ile tasavvuf ve tarikat hizmetleri verenlere minnet ve şükranlarımı arz ediyorum.
Kimseyi isim vererek itham etmek suçlamak istemem ama tasavvufun, tarikatın sahicisi ve sahtesi vardır. Dervişleri ve muhibleri edepli, terbiyeli, gönül yiğidi, görgülü, büyüklere saygılı, küçüklere şefkatli ise ne ala. Değilse o tasavvuf kuru laftan, gösterişten ibarettir.
Müslümanım demekle iş bitmiyor. Asıl mesele gerçek, vasıflı ve olgun Müslüman olmak… 23 Haziran 2007