Elli Çete-Aile
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Cuma
Nazlı Ilıcak, ülkeyi soyup soğana çeviren on sekiz çete-aileden bahsediyor. Onların nasıl kollandıklarını, nasıl zeytinyağı gibi suyun üzerinde kaldıklarını anlatıyor.
Nazlı hanım rakamı küçük tutmuş; ülkeyi, halkı, devleti soyan çetelerin sayısı otuza, hattâ elliye kadar çıkartılabilir.
Meclis başkanı bir ayda yirmi kere muayene olan ve devlete tam yetmiş milyar liralık fatura çıkarttıran birinden bahsetti. Başkan bu faturayı ödememe kararı almış ve sorumluyu mahkemeye vermiş; iyi etmiş, tebrik ediyorum. Ancak yetmiş milyarlık faturalar, yolsuzluklar büyük soygunların ve talanların yanında hiçbir değeri olmayan küçük “işlerdir”. Elli kadar çete-aile doların milyonuyla, hattâ bazen milyarıyla götürüyor. Sayın Meclis başkanımız bunlarla uğraşamaz. Çünkü onlar çok güçlüdür, çok gözükaradır, çok yırtıcıdır.
Yurtdışından yayın yapan bazı internet sitelerini okurken insan çıldıracak hale geliyor.
Eskiden Irak tabiyetindeyken Türkiye’ye gelmiş, Türk vatandaşlığına geçmiş bir genci, Irak rejiminin isteği üzerine almışlar, komşu makamlarına teslim etmişler. Irak bu adam için 100 bin dolar vereceğini söylemiş; otuz bin dolar vermiş, gerisini vermemiş… (Atin’den)
Geçenlerde Uzanlar grubu bir baraj açtı, devlet adamları, milletvekilleri, büyük bürokratlar törene katıldı, büyük tantana oldu. Doğan grubu gazetelerde bu baraj, bu tören, bu tantana hakkında tek satır çıkmadı. Bizim büyük medyamız böyledir, canının istediğini yazar, işine gelen yayını yapar, gelmeyeni yapmaz. Böyle medyacılık olur mu?
Diyelim ki, onbeş yaşında mektepli bir velet, dini ve mukaddesatı tahkir etti, Allah yoktur diye bağırdı ve şikayet üzerine yakalandı, iki gün nezarette tutuldu. Bizim çağdaş, özgürlükçü büyük gazetelerimiz ve televizyonlarımız bu hadise üzerine kızılca kıyamet kopartırlar, “Ağzı süt kokan vatan yavrularına zulm ediliyor!” diye avaz avaz bağırıp korkunç bir yaygara ve şamata kopartırlar.
Onbeş yaşında bir kız İmam-Hatip öğrencisi, başörtüyle okula girmek istediği için kelepçelenir, okul önündeki gözü yaşlı annelere resmî bir görevli “Siz kendinizi bir b.. mu sanıyorsunuz?..” diye hakaret eder, bu hadise bizim büyük medyamızın dikkatini çekmez. Medya etiğinden bahsedip duruyorlar. Böyle etik başlarında paralansın!
1. Kriz olacağını önceden öğrenip, ellerindeki Türk parasını dövize çeviriyor ve bir gecede milyarlarca dolar haksız, haram, şaibeli kazanç elde ediyorlar. Bir yıl kadar önce cumhurbaşkanı ile iktidar arasında, MGK toplantısında çıkan kriz esnasında böyle kazançlar elde edilmiştir. Milyar dolar demek kolaydır. Elinize bir kağıt kalem alıp bir milyar doların kaç Türk Lirası ettiğini önünüzdeki kağıda yazarsanız aklınız durur.
2. İhale dalavereleri: Büyük ihaleler bugünkü sistemin kangren olmuş bir yarasıdır. Mevcut yönetimin bu sahadaki yolsuzlukları önleyecek niyeti, iradesi, gücü yoktur. Zaten yolsuzluk bozuk yönetimin temel ilkesi haline gelmiştir. Bu sahada da milyarlarca dolar dönmektedir. Devletin ülkenin işleri hem kötü yapılmakta, hem de ucuza çıkacak bir iş, birkaç misli fiyata mal olmaktadır. Bu konuda fazla konuşanı konuşamayacak hale getirirler yâni öldürürler, mâlum ölüler konuşmaz.
3. Susurluk’taki meşhur kaza ile ortaya çıkan çetecilik, uyuşturucu, silâh kaçakçılığı, haraç alma, yargısız infaz işleri.
4. Borsa dalavereleri: Birtakım uyduruk, kasıtlı haberler hazırlanır, yayınlanır ve sonra tokat vurulur. Ah, bu işleri iyi bilen biri çıksa da tafsilatlı (ayrıntılı), belgeli, sağlam bilgilerle dolu büyük bir kitap yayınlasa. Yazanı yaşatmazlar ama adamcağız memlekete ve millete büyük bir hizmet etmiş olur.
Çetelerin bazı medya mensuplarına her ay zarf içinde büyük maaşlar ödediğine dair yoğun rivayetler bulunmaktadır. Sus payı… Bizim büyük medyamız arada bir “Hamamın namusunu kurtarmak için” birkaç yolsuzluğu yazar. Bu yayınlar bir emniyet süpabı vazifesi görür.
Birtakım büyük Yahudi veya Sabataycı işadamları bazı İslâmî cemaatlere büyük yardımlar yapıyor diye haberler alıyoruz. Bir Yahudi, bir Sabataycı İslâmî bir cemaate niçin yardım etsin? Bu işlerin sırrı nedir? Ne gibi dolaplar dönmektedir? Aldanan Müslümanlar mıdır?
Bir iş imparatorluğuna sahip Sabataycı bir vatandaş İslâmî bir cemaate ayda on bin dolar yardım ediyormuş ve o cemaatin gazetesinde bu zat aleyhinde tek satır yazılmıyormuş… Siz bu durumu mâkul buluyor musunuz?
Türkiye’de yüzelli milyar dolar kara-para birikimi bulunduğu, yaygın ve yoğun bir rivayet. Eskiden bu gibi rivayetlere zannî bilgi diyorlardı. Bu para millî ekonomiye kazandırılsa iktisadî kriz çözülmüş olur. Lâkin hiçbir güç bu kara paranın sahipleri, büyük babaları üzerine gidemiyor.
Cumhurbaşkanımız yolsuzluk ve kokuşma ile savaşta yalnız bırakılmıştır, tecrit edilmiştir.Bazı siyasetçiler, büyük işadamları, büyük bürokratlar, medyacılar ona diş biliyor. MGK toplantısında ona “Seni buraya biz getirdik, sen kim oluyorsun da bize karşı geliyorsun?” denilmişti.
Şu anda korkunç kokuşmanın beşerî irade ile horizontal-yatay yollardan önlenmesi imkânsız denecek derecede zordur. O halde, vertical-dikey Büyük ve Mutlak İradenin sillesi inecektir. Böyle bir şeyi düşünmek bile beni dehşet içinde bırakıyor. Vertical çözüm sonunda ülkemiz eski Sodom-Gomore gibi batıp hâk ile yeksan olabilir.
Türkiye’de bilhassa son onbeş yirmi yıl içinde evrensel bilgelik (hikmet) kuralları gözardı edildi; siyaset, medya, bürokrasi, eğitim, üniversite son derece vasıfsız hale geldi. Para tek değer oldu, putlaştırıldı, popülist siyasetçiler bütün temel müessese ve değerleri çürüttüler, sonunda bugünkü feci ve perişan hale düştük.
Artık işler kolay kolay düzelmez. Birtakım sicili bozuk kişiler ve gruplar biz düzeltiriz diyorlar. Boş lâflar ediyorlar, aldatıcı propagandalar yapıyorlar. Ülkenin düzelmesinin ve kurtulmasının birinci şartı çalmamak, haram yememek, milletin hakkını gasbetmemektir. Efendi! Bana malını ve servetini eksiksiz olarak beyan et; bunları nasıl kazandığını söyle, ben de senin ne mal olduğunu söyleyeyim.
Kendisi çalarken, hortumlarken, götürürken, talan ederken iyi, başkası aynı işleri yaparken kötü… Bu kafadakilerin bu ülkeye, bu millete, bu devlete bir hayırları olmaz. Evet birinci şart hırsızlık yapmamak, haram yememek; ülkeyi ve devleti soymamaktır. 30 Mart 2002