Emanetlere Hıyanet Edilirse Kıyamet Kopar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 15 Aralık 2018
Buharî’de geçen bir hadîs-i şerifi nakl ediyorum: Biri Resulullah Efendimize sordu: “Kıyamet ne zaman kopacak?” Şu cevabı verdi: “Emanet zâyi edildiği vakit kıyameti bekleyin…” Soru sahibi tekrar sordu: Emanet nasıl zâyi edilir?… Efendimiz bu soruya şu cevabı verdi: “İş(ler), ehil olmayanlara tevdi edilince (verilince) kıyameti bekleyin…”
Emanet, iş kelimeleri üzerinde durulması gerekir.
İşler, Ümmet ile ilgili başkanlıklar, makamlar mevkiler, memuriyetlerdir. İslam’da din ve dünya ayrımı olmadığı için hem din hizmetleri, hem de dünya ile ilgili hizmetler ve vazifeler iş ve emanet kavramı içine girer.
Ümmetin başında bulunan İmam, Emîr, Halife. Onun vezirleri, yüksek bürokratlar.
Valiler, diğer idareciler. Yargı mensupları, kadılar vs.
Müftüler. Cami imamları, vaizler, müezzinler.
Medreselerde (okullarda, üniversitelerde) ders veren, ilim öğreten hocalar.
Velhasıl Ümmet için ve Ümmet içinde ne kadar iş, vazife, branş varsa bunların başına ve kadrolarına ehliyetli kimseler geçirilmelidir. Bu emanetler, bu işler ehliyetli olmayanlara verilirse kıyamet kopar.
Hangi kıyamet? İki tür kıyamet vardır: Büyük kıyamet ve küçük kıyametler.
İnsanların ölümü, kendi küçük kıyametleridir. Toplumun bozulup çürümesi ve çökmesi de bir tür kıyamettir.
Şu anda bizdeki işler, emanetler ne durumdadır? Müslümanların başında bir İmam-ı Kebir, bir Emîrülmüminîn yoktur. Bu makam boştur. Ümmet-i Muhammed büyük, orta, küçük birbirinden kopuk binlerce cemaate ayrılmıştır. Bunların arasında irtibat, işbirliği yoktur.
Bir soru yönelteceğim: Türkiye’de Ümmet-i Muhammed’in işleri, emanetleri hep ehil kimselerde midir? Cevabı siz veriniz. Peki ehliyet nedir? Öncelikle uzmanlıktır. Müftülük makamına geçecek bir zatın fetva verecek seviyede ilmi olması gerekir.
Öğretmen olacak kimsenin pedagoji bilmesi, öğretmenliğe ehil olması gerekir. Ehliyetin birinci ve temel şartı da diyanettir, yani iyi ve dindar Müslüman olmaktır.
Şayet herhangi bir cemaat, Ümmetle ilgili işlerin başına ehliyetli kimseleri değil, ehliyete bakmaksızın kendi cemaatine mensup kimseleri geçiriyorsa Müslümanlar kıyametlerine hazır olsunlar.
Ümmetin her sahadaki ve konudaki işlerini idare edecek ehliyetli elemanlar nasıl yetiştirilir? Ruh soyluluğuna sahip, akıllı, zeki, yüksek ahlaklı ve yüksek karakterli, istidatlı, kabiliyetli, çalışkan, başarılı gençler çeşitli testlere tâbi tutulur ve bunlar idareci, öğretmen, hukukçu ve saire yetiştiren okullara ve üniversitelere gönderilir.
Bu okul ve üniversitelerin tedrisatı (eğitimi) yeterli olmadığı için onlara ayrıca paralel ve alternatif eğitimler verilir.
Mesela
Onu hem Siyasal Bilgiler Fakültesinde okutacağız, hem de özel dersler verdireceğiz. Osmanlıcayı (Türkçeyi) Fuzulî Divanı’nı orijinal metninden okuyup şerh edebilecek derecede iyi bilecek… İngilizce ve Arapçayı, bu dillerde kültür kitapları okuyacak derecede bilecek… Çok yüksek seviyede tarih, beşerî coğrafya, mimarlık, şehircilik bilecek…
Mutlaka mantık bilecek… İstanbul görgüsüne, terbiyesine sahip olacak… Bir tarikata (gerçek tarikat) girecek, insanlık ve olgunluk elde edecek… Bizim kendi millî sanatımızı bırakın, Japon sanatını bile iyi bilecek… Dindarlık tarafı dört dörtlük olacak. Beş vakit namazı kılacak, Kur’an ve Peygamber ahlakı ile ahlaklı olacak…
İşte böyle genç bir idareciyi kaymakam yaparsanız emaneti ehline teslim etmiş olursunuz. Böyle bir kaymakamı gayr-i Müslim vatandaşlar bile beğenir, ona güvenir, onu destekler. Çünkü o vazifesini tam yapar, adaletle yapar, idaresi altındaki halka kol kanat gerer.
Bu genç gerçek bir dindar olduğu için kendini satmayacak, gurur sergilemeyecek, gizli bir hazine olacaktır. Hangi İçişleri Bakanlığı böyle bir kaymakam adayını tayin etmez?
Bu gibi hasletler, üstünlükler ve güçler yoksa; şu cemaattenmiş, bu tarikattanmış, o gruptanmış, Filanca Efendinin müridiymiş gibi şeylerin kıymeti elbette olmaz.
Özetlemek gerekirse emanetler, işler verilirken iki şeye dikkat edilecektir: Uzmanlık ve gerçek dindarlık.
Önemli bir soru: Böyle çok vasıflı, çok güçlü, çok donanımlı genç elemanlar yetiştirebilir miyiz? Elbette yetiştirebiliriz. Anlattıklarım ulaşılması mümkün olmayan hayaller değildir.
Zeki, çalışkan ve kabiliyetli bir gencimiz üç senede üç lisanı iyi öğrenebilir. Haftada bir ders alarak bir genç üç senede hattat olabilir. Bugün Danimarka’da her lise mezunu genç İngilizceyi iyi biliyor, bu lisanla konuşup yazabiliyor. Onlar Merih’ten gelmediler.
Müslümanlar bir tek arivisti, ehliyetsizi, bağnaz holiganı bile herhangi bir makama geçirmemelidir. Evet işlerin, emanetlerin bir kısmı ehliyetsizlere verilerek o emanetlere hıyanet edilirse toplumun/ümmetin kıyameti kopar. Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) böyle demiştir. O Muhbir-i Sâdıktır, söylediği, haber verdiği her şey doğrudur.
HER Sünnî Müslüman, zamanın imamına biatli olmalıdır. Bu imam, imametini ilan etmişse ismiyle… Etmemişse gıyaben… Gıyaben nasıl biat edilir: “Ben zamanın İmam-ı Kebirini, Emîrülmü’minînin ismen bilmiyorum ama her kimse ona biat ediyorum…”
Kur’an-ı Kerimde “Ey iman edenler, Allah’a, Resûlüne ve SİZDEN olan emir sahiplerine itaat ediniz” buyrulmaktadır. Bizden olan emir sahipleri kimlerdir? Bir İslam devleti varsa onun başındaki Müslüman zattır. Bu zatın BİZDEN olması şarttır.
Bizden demek şu veya bu hizipten ve fırkadan, şu veya bu cemaatten demek değil;
gelir. Bir İslam devleti ve nizamı yoksa, icazetli gerçek ulema, fukaha ve kâmil mürşidler de emir sahibidir ve onlara itaat edilmelidir.
Her hâl kârda Müslümanın boynunda itaat, biat, ahd bağı olmalıdır. Hakikî ulema, fukaha ve mürşidler Müslümanları mârufa dâvet ederler, münkerden sakındırırlar. Onlar sahih itikadı öğretirler. Beş vakit namaza ve cemaate davet ederler. Zekatın dosdoğru verilmesini tavsiye ederler.
Onlar kurtarıcı güzel ahlakla ahlaklı olunması, helak edici kötü huylardan uzak durulması konusunda devamlı ders verirler. Onlar Kur’andaki farzların ve emirlerin yapılmasını; haramların ve yasakların yapılmamasını bildirirler.
Onlar Ümmet-i Muhammedin birlik ve beraberlik içinde olmasını isterler. Onlar ihlası, taqvayı emr ederler. Onlar mü’minleri şeytanın ve nefs-i emmarenin hile, tuzak ve şerlerine karşı uyarırlar. Onlar tesettürü emr ederler.
Onlar ribayı kötüler ve ondan sakındırırlar. Onlar emr-i maruf ve nehy-i münker yaparlar. O Rabbanî alimlerin, fakihlerin, mürşidlerin öğütlerini tutan, emirlerini yerine getirenler inşaallah kurtuluşa erer.
İlmi, irfanı, iradesi kendini kurtarmaya yeterli olmayan her Müslümanın kendine kâmil bir alimi, fakihi, şeyhi mürşid ve imam edinmesi gerekir. Aksi takdirde şeytanın ve nefsinin oyuncağı olur da haberi olmaz.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun sona) “Zamanındaki İmam’a biat etmeden ölen kimse, sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” buyurmuşlardır.
Herkes düşünsün taşınsın, başının çaresine baksın. İmam kimdir bilmiyorsan, kim imamsa ona gıyabında biat ettim dersin. Vesselam. 16 Ocak 2012