Cuma

Soru: En büyük insan kimdir?

Cevap: Dünyanın kuruluşundan, insanın zuhurundan bu güne ve bu günden dünyanın batışına kadar gelip geçmiş, gelecek insanların en büyüğü ve önemlisi Hazret-i Muhammed’dir.

Soru: Bu bir inanç mıdır, yoksa objektif bir gerçek midir?

Cevap: Hem doğru bir inançtır, hem de akılla, firasetle, mantıkla anlaşılacak objektif bir gerçektir. Mü’minim ve Müslümanım diyen herkes böyle inanmak zorundadır. İnanmayan İslâm’ın haricine çıkmış olur. Mü’min ve müslim olmayıp da bu gerçeği aklıyla, fikriyle, kültür ile bulanlara bir örnek vereyim: Amerikalı bir astronom, matematikçi, hukukçu ve ilim adamı olan Michael H. Hart, “The 100. A ranking of the most influential Persons in History” adlı kitabında, insanlık içinden çıkmış yüz büyük adamı sıralar ve anlatırken, Hazret-i Muhammed’i birinci olarak göstermiştir.

Soru: Hazret-i Muhammed’in büyüklüğünün sebeplerini sayar mısınız?

Cevap: Dinî sebepler: O Allah’ın Resûlü’dür Peygamberin hâtemidir, en büyüğüdür. İnsanlık için en güzel örnek ve modeldir. Beşeriyetin saadeti, selâmeti, kurtuluşu için en doğru inançları ve yine en doğru dünya nizamını bildirmiş kişidir. Hem din önderidir hem dünya işlerinde en büyük rehberdir. Getirdiği kutsal kitap Kur’ân, Sünnet’i ve hadîsleri evrensel hikmetin ana kaynağıdır. Aklî sebepler: Hiçbir okul ve üniversite okumadı. Dünyanın geri kalmış, iklimi çok sıcak bir bölgesinde yetişti, ümmî idi. Buna rağmen çok parlak bir medeniyet, hukuk sistemi, dünya nizamı, siyasî doktrin kurdu. O’nun bütün başarıları birer mucizedir. Elindeki imkanların azlığı ve yetersizliği ile başarılarının parlaklığı ve büyüklüğü mukayese edilecek olursa O’nun büyüklüğü kolayca anlaşılır.

Soru: Peygamber’in bundan 1400 küsur yıl önce getirdiği dinin hükümleri bugünkü dünyanın ve modern insanlığın ihtiyaçlarına cevap verebilir mi?

Cevap: Elbette verebilir. Peygamber evrensel ve temel olan hükümler getirmiş ve tebliğ etmiştir. Evrensel ve temel hükümler zamanla değişmez. İslâm ve Peygamber adaleti emrediyor, bu değer dünya batıncaya, insanlık sona erinceye, Kıyamet kopuncaya kadar değer olarak kalacaktır. Peygamber’in getirdiği ilâhî kitap ve Sünnet’i yalanı, gururu, kibri, israfı, emanete hıyaneti, sözünden dönmeyi, ana babaya saygısızlık etmeyi, komşularını incitmeyi, yeryüzünde fesat çıkartmayı, ribayı ve para ticaretini, iktisadî ve ticarî sömürüyü yasak ediyor. Bunlar, ondört asır önce gelen ve konulan hüküm ve ilkeler diye eskimiş midir? Hayır!

Soru: Kur’ân’da “Kısasta sizin için hayat vardır” buyuruluyor. Bugün ise medenî dünya idam cezalarını kaldırmış durumdadır. Ne diyorsunuz?

Cevap: Anasını babasını öldüren, sekiz yaşında bir çocuğun ırzına geçtikten sonra başını taşla ezerek zavallı mâsumu katleden, bir yere patlayıcı madde koyarak hiçbir suçu ve kabahati olmayan zavallı insanların ölümüne sebep olan katili idam etmekten daha âdil, daha mâkul bir hüküm olabilir mi? Dünyanın süpergücü olan ABD niçin idam cezasını kaldırmadı? İdam edilmeyi hakkeden bir kimseyi idam etmemek adalete, vicdana, insafa zıt bir şeydir.

Soru: Peygamber’in dünya malları ve hazları ile alâkası nasıldı?

Cevap: Fakirâne yaşamıştır. Vefat ettiklerinde zırhı, birkaç ölçek buğday (başka bir rivayette arpa) karşılığında Medineli bir Yahudi’de rehin bulunuyordu. Dünya mallarına, paraya, zenginliğe meyl etmemiştir. Peygamberlik vazifesini ücretsiz yapmış, kut-i lâ-yemût (Ancak ölmeyecek kadar) yiyip içmiştir.

Soru: Birkaç hanımla birden evli olması…

Cevap: Hazret-i Muhammed yirmi beş yaşında bir genç iken, kırk yaşında dul bir hanım olan Hazret-i Hatice ile evlenmiş, onun ölümüne kadar başka bir hanım almamıştır. Onun vefatından sonra evlendiği hanımların çoğunu ya o kadınları himayesine almak için, yahut bazı kabilelerle bağlar kurmak siyasetine mebni yapmıştır. Sadık Vicdanî “Peygamberimiz Niçin Çok Evlendi?” adlı kitabında bu husustaki gerçekleri açıklamaktadır.

Soru: Hazret-i Âişe ile, o çok genç iken evlenmiş olması…

Cevap: O devirde kızlar büluğa erince evlendiriliyordu. Zaten bundan bin yıl önce insanlar genellikle otuz beş kırk yaşında vefat ediyorlardı. Benim gençliğimde kırsal kesimde, köylerde on iki on üç yaşındaki kızların evlendirildiğini hatırlıyorum. Bir hadîse hakkında hüküm verirken, o hadisenin tarihî, kültürel, sosyal kontekstini gözden ırak tutmamak gerekir.

Soru: İslâm’da savaş var…

Cevap: Savaş bütün insanlık tarihinde olan bir şeydir, İslâm’a mahsus değildir. Tarihin savaşlı yılları, savaşsız yıllarından daha fazladır. İslâm ve Hazret-i Muhammed savaşı kutsallaştırarak insanlığa en büyük iyiliği yapmıştır. Kutsal olmayan savaşlar vahşi, barbar, yıkıcı savaşlardır. İslâm ise dünyada hakikî bir medeniyet kurmak, âdil bir nizam tesis etmek için savaşmıştır. Sırpların Saray-Bosna’da yaptıkları rezilâne savaşı, İslâm’ın savaşlarıyla bir tutmak mümkün müdür? İslâm’ın bayraktarlığını yapmış olan Osmanlılar Bizans’ı, Konstantiniye’yi niçin fethettiler? Çünkü onlar fethetmeseydi, ya Bulgarlar, ya Sırplar veya başka bir kavim fethedecekti. Bizans bitmişti. İslâm’ın savaşları bir “Pax”, bir dünya barışı kurmak için yapılmıştır.

Soru: İslâm’ın tesettür emri hakkında ne diyorsunuz?

Cevap: Tesettür kadın haklarının, haysiyetinin, kadınlığa gösterilen hürmetin en büyük simgesidir. Bana inanmıyorsanız, Yakup Kadri’nin 1920’li yılların başlarında kaleme almış olduğu “Çarşafa ve Peçeye Dair” başlıklı nefis yazısını okumanızı tavsiye ederim. Azıcık aklı olan kişi de kabul eder ki, medeniyet örtünmek, çıplaklık vahşet ve kölelik demektir. Hâlâ Afrika’nın ortalarında, Amazonya’da, Yeni Gine ve Borneo adasında anadan doğma çıplak gezen veya sadece bir hayvan postuna bürünerek dolaşan vahşi, ilkel, taş devrini yaşayan kavimler vardır. Tesettür evrenseldir. Bütün dinlerde, bütün medeniyetlerde vardır. Birtakım bedbaht kadınlara, üzerinde T.C. resmî anteti bulunan “Vesika”larla fuhuş yapmak, ırzlarını satmak hürriyeti veren zihniyetin tesettüre karşı çıkması gülünçtür, küstahlıktır. Tesettür hürriyet demektir, açıklık ise köleliktir.

Soru: Müslüman dünyasında gerilik, zaaf, güçsüzlük görülüyor…

Cevap: Bunun sebebi, Müslümanların İslâm dininin hükümlerine arka çevirmiş olmalarıdır. İslâm’ı hakkıyla hayata uyguladıkları zamanlarda büyük medeniyetler, büyük devletler, âdil sistemler kurmuşlardı. Tarih bunları yazıyor. Osmanlı’nın gerilemesi ve batması da İslâm’a sarılmaktan değil, İslâm’dan uzaklaşmaktan olmuştur.

Soru: Başka bir diyeceğiniz var mı?

Cevap: Denilecek o kadar çok şey var ki… İnsanları mutlu edecek, haysiyetli bir hayat sürmelerine imkân verecek, güvenlik içinde yaşatacak bütün iyilikler, güzellikler İslâm’dadır. Kokuşma, rüşvet, riba, fuhuş, ahlâksızlık, insanın insanı sömürmesi, haram yiyicilik, halkın bir kısmı fakr u zaruret içinde kıvranırken küçük bir azınlığın zevk u sefa, israf ve sefahat içinde yaşaması, eşkıyalığın her çeşidi, yalanın saltanatı ve akla gelen her türlü kötülük yeryüzünden İslâm ile kalkacaktır. Yüzde yüz kalkmasa bile en az seviyeye indirilecektir. 20 Ocak 2001