İnsan zaman ve mekânla sınırlı bir yaratık. Zamana ve mekâna bağımlı. Zaman ve mekândan büsbütün kurtulması mümkün değil ama seçimleri, tercihleri olabilir.

Müslümana göre dünyanın her yeri bir değil. Darülİslâm var, darülharb var. Darülfetret var. Müslüman, inançlarına ve dinine uygun bir hayat süremediği mekandan, daha müsait bir mekana hicret etmeli. Tabiî hicret edebilirse… Zamanımızda dünya üzerinde darülİslâm denilebilecek bir ülke bilmiyorum. Çok kötü yerler var, orta kötüler… Az kötü var mı acaba..

İngiltere, Norveç darüİslâm değil ama oralardaki Müslümanlar (teröre karışmazlarsa) İslâm ülkelerindekinden daha fazla din hürriyetine, dinine uygun bir hayat yaşayabilme serbestisine sahipler.

Türkiye’miz oldukça büyük ülke. Hayli çeşitlilik var. Her yeri bir değil. İmkanı olan bir Müslüman Türkiye’nin nerelerinde (İslâmî kriterlere göre) daha hür ve serbest olabilir

Nisbeten dindar şehirlerimiz var.

Ramazanda, açıkta oruç yenilemeyen şehirlerimiz var.

Ahlâksızlığın, azgınlığın, büyük şehirlere göre daha az olduğu yerler var.

Mudurnu’da, Cuma namazından bir saat önce esnaf sokaklara çıkıyor ve topluca dua ediyormuş.

Şu hususu açıkça söylemem gerekiyor: Medresesi, İslâm mektebi, tekkesi, ahîlik teşkilatı, fütüvvet ahlâkı, kadısı olmayan bir şehir tam bir İslâm şehri olamaz.

Şerrin eşeddi, ehveni, ortası olabilir, lakin şerrin iyisi, daha iyisi olamaz.

İki kötü karşılaştırılırken, biri ötekinden daha iyi demek mantıksızlıktır, beyinsizliktir. Daha az kötü denilebilir ancak.

İmkanı olan bir Müslüman, araştırma yapar, gezer dolaşır, istişare eder (danışır), istihare yapar ve (mesela) üç bin nüfuslu şöyle böyle muhafazakâr bir ilçeye veya beldeye taşınabilir. Büyük şehirdeki evini satar, orada ev alır, iş yeri açar, yeni bir hayat kurar.

Bu yer değiştirmenin niyeti, Müslümanca bir hayat sürebilmektir.

Tasavvufta tayy-i mekân vardır. Allah dilerse, bazı veli kullarına mekânı dürer, uzun mesafeler onlar için kısalır.

Zamanın da dürülmesi olabilir.

Akıllı ve bahtiyar Müslüman, küçük ve sakin bir şehirde daha fazla yaşamış olur. Bugün zaman, İstanbul’da ve (diyelim) Domaniç’te aynı hızla akmaz.

Gerçek kâmil bir mürşid’in civarında yaşamak, onun nasihatlerinden yararlanmak, ondan eğitim almak için yer değiştirilebilir.

Mürşid’in gerçekten kâmil olması, Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) bu devirdeki vekillerinden, vârislerinden, halifelerinden olması gerekir.

İslâmîkriterlere göre, İstanbul ve diğer büyük şehirlerimiz çok bozulmuştur ve azgınlıklarla (fuhşiyyat) ile dolmuştur. İmanî, İslâmî, Kur’anî hizmet yapanlar elbette kalacaklardır ama fırsat bulanların, imkanı olanların hicret etmesini tavsiye ederim.

Lükse, konfora, küfür ve nifak içindeki dünya rahatlıklarına hicret etmek caiz olamaz.

Müslümanlar keşke, İslâmî bölgeler (komünler) kurabilseler.

Eskiden bunun için hürriyet yoktu, bugün oldukça var ve denenebilir.

Bir gölün içindeki ada satın alınabilir, oraya bir İslâm beldesi kurulabilir, orada Müslümanca yaşanabilir.

Yetersizler böyle projelere burunlarını sokmamalıdır.

İslâm’ı doğru olarak bilmeyenler, birtakım cemaat ve tarikat holiganları, bedevî zihniyetliler, yetersizler, ehliyetsizler, mıncıklayıcılar bunları berbat edebilir.

İslâm komünü mutlaka bir erdem-kent (Medine-i Fâdıla) olmalıdır.

Böyle bir yeri, bazı insaflı kâfirler bile beğenmeli, ona hayran kalmalıdır.

Böyle bir kentte, her türlü militanlık, holiganlık, fanatizm, yobazlık, beyinsizlik yasak olmalıdır.

Böyle bir mekanda cemaat, tarikat, grup, hizip, fırka, parça, grup propagandası yapılamaz.

Orada ilim, irfan, yüksek kültür, sanat, estetik, ahlâk, fazilet, kibarlık, adalet, insaf, nezaket, iffet hakimdir.

Bu adada mutlaka gerçek bir mürşid-i kâmil bulunacak, imamlık ve vaizlik yapacaktır. Adalı Müslümanlar bu zattan el almaya mecbur değildir. Kimin nasibi varsa intisab eder.

Bu mürşid o kadar iyi bir zat olacaktır ki, kimse onun aleyhinde bulunamayacaktır.

Mürşid hazretleri halktan para topla(ya)maz.

Adada eğitim kalitesi çok yüksek küçük bir medrese faaliyet gösterecektir. Beş hocası da yabancı olacaktır.

Medresede, iyi öğretilmek şartıyla dört yabancı dil okutulacaktır.

Adada bir İslâm mektebi olacaktır. Tedrisat Osmanlıca ve Latin hurufatıyla yapılacaktır.

Adada tesettür mecburî olacaktır.

Adada bir Mevlevî tekkesi bulunacaktır.

Adada en az otuz çeşit sanat ve zanaat olacak, ürün verilecek ve satılacaktır.

Adaya Çin’den bir porselen, seramik, toprak ustası getirilecek, Selçuklu, beylikler, Osmanlı, Bizans sanatından ilham alınarak harika sanat eserleri üretilecek, dünyanın takdirini ve beğenisini kazanacaktır.

Adada Murano’daki gibi cam sanatı bulunacaktır.

Adada, televizyon ve cep telefonu olmayacaktır.

Televizyonların ve cep telefonlarının çalışmaması için tertibat alınacaktır.

Adada seralarda çiçekçilik, fidancılık yapılacak, kaktüs, bonsai yetiştirilecektir.

Japonya’dan bir bonsai ustası (üstadı) getirilecektir.

Adadaki bütün erkekler farz namazları cemaatle kılacaktır.

Adada Vehhabiler, Selefiler, reformcular, mezhepsizler, dinde yenilik ve değişim isteyenler, Fazlurrahmancılar, aktivistler, Mutezile fırkası mensupları, diğer bid’atçiler ikamet edemeyecektir.

Adada Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığı olacak, İslâmcılık ideolojileri olmayacaktır.

Adada yalan söylemek, gıybet etmek, tecessüs etmek yasak olacaktır.

Ada işlerini halkın seçtiği erdemli muhtar ve yedi kişilik ada şûrası görecektir.

Adada hemen hemen hiç suç işlenmeyecektir. Ada âsâyiş, huzur, saadet yurdu olacaktır. Bu konuda ülkenin diğer yerlerinden çok farklı olacaktır.

Adada bisikletle seyahat edilecektir.

Randevulu olanlar hariç adaya ziyaretçi kabul edilmeyecektir.

Böyle erdemli ve örnek bir İslâm komünü kurulursa bütün müşrikler, kafirler, münafıklar, facirler, fasıklar, azgınlar hep bir ağızdan saçlarını başlarını yolarak feryat edecekler, memleket elden gidiyor diye haykıracaklar ve yıkmak için seferber olacaklardır.

Bazı sahte Müslümanlar, yarı mühtediler de erdemli adaya karşı olacaklardır.

Erdemli ada, erdemli ada… 19.10.2016