Ergenekon Tavsadı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 31 Aralık 2018
Cumartesi
Derin Devlet krizi ilk çıktığı zaman herkes pür dikkat kesilmişti. Herkes bunlardan bahsediyordu.
Şu anda azıcık Ergenekon var, ulusalcılık var, çeteler, derin devlet var ama eski merak, heyecan, hassasiyet, dikkat kalmadı.
Büyük medya, krizi unutturmak için, dikkatleri başka konular üzerine çekti. Vücudunda sigara söndürülen, kaba etlerine kızgın ütü bastırılan ve tecavüze uğrayan sekiz yaşındaki zavallı çocukcağız… Bu kadarı da olmaz!
Hem Ergenekon’dan, ulusalcılıktan, çetelerden, derin devletten daha önemli nice başka krizimiz var: Baksanıza!..
törene başı kapalı olarak gelmiş,
İş bununla da bitmiyor… Bir keresinde okulun din dersi öğretmeni imam, çocuklar cemaat olmuş; öylece namaz kılmışlar. Dehşet ki dehşet…
Büyük medya halkı avucunun içine almış,
Öyle “çok akıllı”, çokbilmiş zamane sofuları ile karşılaşıyorum ki, uykusuzluktan gözlerinin etrafı şişmiş, yorgunluktan suratları Çarşamba pazarı gibi, şöyle konuşuyorlar: “Dün gece saat üç buçuğa kadar
açık oturumunu seyrettim,
İşte bu yüzden taş taşımış gibi yorgunum, dayak yemiş gibi perişanım… A musibet, seyretme!..
Eskiden eczahanelerde renkli camlı iki dolap olurdu. Yeşil camlının üzerinde
ırmızı renklide
yazardı. Zamanımızda televizyon cihazlarının üzerine “çok zehirli” levhasını koymak gerekir. Niçin?
1. Televizyon, çok yakından seyredenlerin sağlığına zarar verir. Radyasyonlar, elektromanyetik alan, bir sürü fiziki zarar.
2. Televizyon yayınları genelde İslâm dininin ahlâk ölçüleriyle uyuşmaz ve bağdaşmaz. İçkiler, fışkılar, şehvet/seks, kumar, zina, fuhuş, her çeşit günah…
3. Sabataycıların kanallarında İslâm dinine doğrudan doğruya veya dolaylı olarak çirkin saldırılar yapılır. Bir takım beyinsizler bunları merakla seyreder, bazen geç vakitlere kadar uzayan
onları uykusuz bırakır.
4. Sekse, erkekliğe dişiliğe, şehvete çok önem veren
(reyting meselesi…)
televizyonlar yüzünden çocuklar normal yaşın altında buluğa ermektedir.
5. Televizyonda hiçbir günah olmasa,
yine de dinî bakımdan mahzurludur.
Maalesef televizyonlar halkımızın beynini yıkıyor. Sahte, yapay gündemleri var. Türkiye’nin en büyük meselesi, Türkçe’nin acınacak bir duruma düşmüş olmasıdır. Bu konuyu işleyen, gündeme getiren var mı TV’lerimizde?
Bir iş adamı üç kadın almış, bizim medyamız adamı tefe koymuş, verip veriştiriyorlar.
Bunu hiç gündeme getirmezler.
Bundan uzunca yıllar önce Müslüman kesimde bir faaliyet, bir patırtı gürültü, bir hengâme vardı ki sormayın…
Salonlarda toplanıldı, evlerde bir araya gelindi, acıklı konuşmalar yapıldı.
Ortaya çarşaflar serildi, içlerine paralar, mücevherler atıldı. Sonra çarşaflar dört tarafından toplanıp bohçalandı. Böylece İslâmî medyaya sermaye temin edildi.
Çalgılar, çengiler, vur patlasın çal oynasın, çalsın sazlar oynasın kızlar… Kadın erkek, kız oğlan karışık, laubali meclisler… İslâm dininin kesinlikle
(tekrar ediyorum kesinlikle)
yasaklamış, haram kılmış olduğu
Çarşaflar içinde toplanan bilezikler, yüzükler, banknotlar uçtular gittiler. Geride kalanlar birer bardak Hamidiye suyu içsinler.
Yahu, şu memlekette on iki kişilik bir
kurulsa; bu muhteremler her şeyden önce Türkiye’nin 25 maddelik gerçek gündemini belirtip yayınlasa çok iyi ve çok isabetli olmaz mı? 72 milyonluk bu ülke on iki bilge kişi çıkartamıyor mu bağrından?
Vardır da onlara kimse itibar etmez. Böyle bir toplum bilge milge tanımaz. Şimdi, itibar sahibi olanlar şarkıcılar, türkücüler, futbolcular, hanendeler, sazendeler, hokkabazlar, palyaçolar…
Yazımın başında
demiştim. Biz onları unuttuk ama onlar fırsat bekliyorlar.
18 Mayıs 2008