Pazar

İKTİDAR partileri “Avucunuzu yalayın, 2004’e kadar seçim yok. Ülkenin idaresi bize aittir” diyorlar. Peki bu iktidarla iki sene daha dayanabilir mi ülke ve halk?

Zâhirde göstermelik bir demokrasi var ama bizde demokrasinin kendisi yok, karikatür veya müsvedde bir uygulaması var.

Düzen partilerinin iç yapıları, işleyişleri hiç mi hiç demokratik değil. Kabile veya aşiret sistemine benzeyen bir şekilde idare edilen bu partilerle nasıl demokrasi olacak?

Padişahlar bile gerektiğinde azl ve hal’ ediliyordu. Bizdeki partilerin “Hazret-i Genel Başkan”ları ölünceye kadar postlarında veya tahtlarında otururlar. Hiçbir kriz, fırtına, skandal, rezalet, yolsuzluk, başarısızlık onları koltuklarından indiremez.

Emanetler ehline verilmiyorsa, en ehliyetli ve liyakatli insanlar milletvekili olarak seçilmiyorsa, ülke her geçen gün daha kötüye gidiyorsa ben öyle demokrasiyi ne yapayım?

Medyasının erdemli, hikmetli, ahlâklı, vatansever olmadığı bir ülkede demokrasi yaşar mı?

Seçim seçim deyip duruyoruz. Bu kaçıncı seçim? Bugünkü iktidarı halk çoğunluğu seçmedi mi?

İlhan Kesici bey başarılı bir politikacıdır. O şimdi niçin milletvekili değil? Mesut Yılmaz’ın hışmına uğradı ve tasfiye olundu. Bu da bizdeki demokrasinin cilvelerinden.

Tükiye’nin şu anda en tehlikeli, en büyük derdi kokuşmadır. Demokrasi kokuşmayı niçin önleyemiyor?

Bazı adamlar milletvekili olabilmek için bir milyon dolar harcıyor ve sonra masraflarını kat kat çıkartıyor. İki yüzden fazla işadamı vekil seçilmiş. Bunlar Meclis’te ne işler yapıyor?

Herkes biliyor ki, Türkiye’deki büyük, yaygın, genel, korkunç kokuşmanın dört kesimden aktörleri vardır: Politikacılar, büyük bürokratlar, medyacılar ve işadamları. Demokrasi bu şeytanî koalisyonu niçin etkisiz hale getiremiyor?

Bazı zarurî şartlar yerine getirilmezse yeni seçimlerin de faydası olmaz. Hatırıma gelen maddeleri sayayım:

1. Milletvekilliği bir emanettir. Bu emanetin ehli ve layık kişilere verilmesi gerekir. Ehil ve layık olmayan kimseler milletvekili seçilirse emanete hıyanet edilmiş olur. Emanete hıyanet edilen bir ülke batmaya mahkûmdur.

2. Sabıkalı, şâibeli, kirli, ahlâk ve karakterleri zayıf kişilerin aday olması önlenmelidir.

3. Vatandaşın, demokratik olmayan partilerin listelerine oy vermesi yerine, adaylara oy vermesini sağlayacak, her bölgeden tek milletvekili çıkartan dar bölge sistemine geçilmelidir.

4. Partiler kanunu değiştirilmeli ve genel başkanların mutlak saltanatlarına son verilmelidir.

5. Medyadaki tekelleşme ve kartelleşme, demokrasinin önündeki en büyük engeldir. Şu anda, ülke çapında gazete ve dergi dağıtan tek bir şirket vardır. Onun dağıtmadığı gazete ve dergi yaşayamaz. Bu tekelleşme ve kartelleşme kırılmalıdır. Az bir sermaye ile günlük gazete çıkartma imkanı sağlanmalıdır.

6. İçlerinde çok değerli ve vatansever kimseler bulunan küçük partiler, baraj yüzünden seçim kazanamamakta, Meclis’e milletvekili sokamamakta, aldıkları oylar ziyan ve heder olmaktadır. Bu partilerin ittifak yaparak seçime girme imkanları olmalıdır.

7. Vatandaşların karma liste yapmalarına da izin verilmelidir.

8.Yüz kızartıcı suçlar dokunulmazlık kapsamından çıkartılmalıdır.

Bir an bile unutulmamalıdır ki, demokrasi sadece oy çokluğu, kelle sayısı sistemi değildir. Keyfiyetsiz ve vasıfsız bir demokrasinin kıymeti yoktur.

Partilerin, genel başkanların, milletvekillerinin demokrasiyi yozlaştırmalarının önüne geçmek için ciddî ve sağlam tedbirler alınmalıdır.

Meclis’e ve kabineye giren politikacıların aynı zamanda aktif ticaret ve sanayi işleri yapmaları mutlaka önlenmelidir. İşadamları vekil seçildikten sonra işlerini ve ticaretlerini kayyımlara veya noterlere emanet etmelidir.

Yolsuzluk, hortumlama, banka soygunu, hayalî ihracat, hırsızlık yapan politikacıların Yüce Divan’a sevkedilmelerini engelleyen anti-demokratik kösteklemelere son verilmelidir. Adamın bin türlü pisliği ve yolsuzluğu ortaya çıkıyor, oy çokluğu ile “Yüce Divan’a gönderilmesine lüzum yoktur” deniliyor ve adam kurtuluyor. Şeklen demokratik olsa bile ruh ve esas itibarıyla anti-demokratiktir bu kararlar.

Meclis’teki israfa, lükse, saltanata bir sınır çizilmelidir. Gazeteler yazıp duruyor, milletvekillerinin sağlık, tedavi masrafları bile astronomik rakamlarla ifade ediliyor. Fakir halk hastahane kapılarında uzun kuyruklar oluşturur, nice çileler ve zahmetler çekerken vekillerin bu israfı doğru mudur?

Hiçbir milletvekili ve politikacı yeni memur ve işçi alınması, banka kredileri, resmî ihaleler konusunda hiçbir girişim yapamamalıdır.Milletvekilleri komisyoncu değildir, iş bulma mercii değildir, iş takipçisi değildir. Onların çok önemli, çok ulvî, çok hayatî vazifeleri vardır; bunlarla meşgul olsunlar.

Bugünkü partiler sistemi ve genel başkanların zihniyeti, milletvekillerini bir oy robotu görmektedir. Bu sapık ve yamuk anlayışa son verilmelidir. Hiçbir haysiyetli vekil, oy robotu olmayı kabul etmez.

Meclis’e öyle kaliteli, öyle haysiyetli, öyle erdemli vekiller sokulmalıdır ki, gerektiğinde gözlerini kırpmadan istifa etsinler, sine-i millete dönsünler. Ayda birkaç milyar liralık bir gelir için vekillik vazifelerini yerine getirmeyen kişiler bu ülkeye, bu millete, bu devlete hakkıyla hizmet edemez.

Sağcı olsun solcu olsun, lâik veya dindar olsun, Sünnî veya Alevî olsun, şu veya bu olsun Meclis’e mutlaka vasıflı, faziletli, ahlâklı, yüksek karakterli, temiz, haysiyetli, vatansever kişiler gönderilmelidir.

Kötü idare, haksızlıklar, yolsuzluklar, pislikler konusunda Meclis’te sık sık fırtınalı celseler yapılmalı, her kesimden ve görüşten milletvekilleri, gerektiğinde kendi genel başkanlarını ve partilerini yerden yere vurmalıdır.

Cumhurbaşkanımız bize üç yüz milletvekili yeter buyurmuşlar. Üç yüz kişi çoktur bile. Bence bu ülkeye iki yüz elli milletvekili yeter de artar. Kabinede de sadece onbeş bakan bulunmalıdır. Yeter ki, vasıf olsun, ehliyet ve liyakat olsun. 05 Kasım 2001