Azerî Türkçesiyle bir kitap yayınlanmış; Erivan’ın, içinde bir miktar Ermeninin de yaşadığı bir Türk-İslâm şehri olduğunu, daha sonra Müslümanlardan

“arındırılıp”

Ermeni şehri haline getirildiğini anlatıyormuş. Bir nüshasını bulup da Türkiye Türkçesine çevirtip yayınlayamadım.

Ortadoğu’da, Kafkaslarda, Balkanlarda birçok şehirde ırk, kimlik, din, mezhep insicamı (homojenliği) yoktur. Beyrut’a bakalım: Bu şehirde Sünnî Müslümanlar, Şiî Müslümanlar, Mârunî Hıristiyanlar, Ermeniler, Dürziler ve daha bir sürü cemaat veya Osmanlıcasıyla “Millet” yaşar. Bunlar şehri “paylaşırlar.” İçlerinden biri “Hayır, şehir yüzde yüz benim olacaktır” derse kıyamet kopar.

Eskiden nice Anadolu şehri de böyleydi. Oralarda Sünnî Müslümanlar, Gregoryen Ermeniler, Ortodoks Rumlar, bazısında Yahudiler; Türkler, Kürtler, Alevîler, Caferîler yaşardı. Interconfessionnel bir barış ve uzlaşma vardı.

Emperyalist sömürgeci devletlerin bayraktarlığını yapan, onların keşif kolları ve sabotajcıları olarak çalışan çeşitli kiliselere mensup bazı misyonerler Ermenileri ve Rumları kışkırtarak Osmanlı barış ve uzlaşmasını, paylaşım ahlâkını yıktılar.

Türkiye’nin iç barışını, sosyal mutabakatını, paylaşım ahlâk ve kültürünü yıkmışlardı.

Rumlar ve Ermeniler çok büyük bir kumar oynadılar ve kaybettiler.

Şimdi feryat ediyorlar. Ermeniler “Ah Erzurum, Malatya, Van…” diye, Rumlar “Ah Smirna, ah İyonya, ah Pontus…” diyerek kanlı göz yaşları döküyor.

Kumarı onlar kazanmış olsaydı Müslümanlar silinecek, ağlayarak dövünecekti.

Osmanlı ülkesindeki iç barışı, sosyal mutabakatı, çok dinli ve çok ırklı paylaşım ahlâk ve kültürünü kimler yıkmıştır? Müslümanlar mı, yoksa Rumlar ve Ermeniler mi?

Bu yıkımda Yahudi ve Sabataycı Jön Türklerin yüzde beş payı varsa, sorumluluğun ve vebalin yüzde doksan beşi Hıristiyanlara aittir.

Rumların, Ermenilerin var olmaları Osmanlı’nın “millet sisteminin” ayakta kalmasına bağlıydı. Bunu anlayamadılar, bilemediler. Şeriatli, teokratik bir Türkiye’de (az çok baskıya uğrasalar da) var idiler. Kiliseleri, lisanları, millî kimlikleri, örfleri, âdetleri, okulları, hayır müesseseleri, vakıfları, mezarlıkları ile…

1. Emperyalist sömürgeci devletler, misyonerler, misyoner okulları Ermenilerin sebeb-i felâketi olmuştur.

2. Pan-elenizm, megali idea Rumların felâket-i sebebi olmuştur.

3. Yaşadıkları coğrafyanın tamamına sahip olma hayalleri onları yok olmaya, tarihten silinmeye götürmüştür.

Keşke Ermeniler, gönüllü “Ermeni-Osmanlı” birlikleri kurarak istilâcı ve düşman Rus ordusuna karşı Müslümanlarla birlikte çarpışmış olsaydılar. Keşke Rumlar, Yunanistan’ın İzmir’i istilâsına silahla karşı çıkmış olsaydılar. Keşke papaz Hrisostomos Yunan ordusunu takdis değil, tel’in etmiş (lanetlemiş) olsaydı, keşke Ermeniler ve Rumlar “Biz Türkiye’de Müslümanlarla birlikte kardeşçe yaşıyoruz, bu ülkeyi birlikte paylaşıyoruz, birliği bozmayız ve bozdurmayız demiş olsalardı.

Yakın tarihimizde Türkiye Yahudileri, Rumlar ve Ermeniler gibi yanlış kumar oynamadı. Yaşasin yaşasin yaşasin diye bağırdılar ama “Kim yaşasın?” sorusuna kesin cevap vermediler.

1922’de büyük ve dehşetli İzmir yangınında Rum mahallesi cayır cayır yandı, Ermeni mahallesi cayır cayır yandı… Yahudi mahallesine bir kıvılcım bile sıçramadı.

Yahudiler, Türkiye’yi ele geçirmek için bambaşka bir siyaset ve strateji uyguladı.

Onlar yirminci asırda iki Yahudi devleti kurmak hayalini besliyordu.

İstiklâl savaşından sonra, kumarı asıl kaybedenler Müslümanlar oldu. Acaba bunun farkındalar mı?

Varlar ama ruhlarını yitirdiler, vatanlarında sömürge yerlisi oldular.

Eskiden Ermeni milletine tebaa-i sâdıka denirdi, emperyalistler ve misyonerler onların bir kısmını âsi tebaa haline getirdi. İhtilâl ve terör çeteleri kuruldu, kan akıtıldı. 1905’te Ermeni komitacıları Padişah SultanAbdülhamid cuma namazında iken Yıldız camiinin önünde bomba patlattılar.Bomba, Padişahın namazdan çıkıp sarayına döneceği zamana göre ayarlanmıştı ama o gün Sultan Şeyhülislam ile ayakta birkaç dakika süren bir konuşma yapmıştı. Bomba, o gelmeden patladı. Nice mâsum insan telef oldu. Aslında, bu bombayı Ermeni ihtilâlcileri ve teröristleri kendi milletlerinin başında patlatmış oldular.

Anadolu’da yaşayan Ermenilerin ve Rumların önünde iki şık vardı:

Birinci şık: Bu coğrafyada Müslümanlarla birlikte barış ve uzlaşma içinde yaşamak, Türkiye’nin birliğini korumak.

İkinci şık: Müslümanları kovmak, doğuda bağımsız bir Ermenistan kurmak, Batı Anadoluyu Yunanistan’a bağlamak veya bağımsız İyonya Cumhuriyeti kurmak.

Bütün Ermeniler, bütün Rumlar bunu mu istiyorlardı. Hayır. Lakin isyancı, ihtilâlci, terörist kamplar ağır bastı.

Birinci Cihan Harbi’nde Rus ordusu Van’ı ele geçirince Ermeniler bayram yaptılar, düşman ordusunu kurtarıcı gibi karşıladılar.

1919’da Yunan ordusu İzmir’i işgal edince Rumlar “Zito zito” (yaşasın) diye bağırarak sevinç gösterileri yaptılar. İzmir metropoliti Hrisostomos düşman ordusunu dinî merasimle karşıladı, onu takdis etti (kutsadı). 12 Nisan 2010 Pazartesi