Ermenileri Kışkırtanlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
SalıOndokuzuncu asrın son çeyreğine kadar Ermeniler Osmanlı devletinin sâdık tebaası idiler. Devletle iyi geçiniyorlardı. Kendi millî kiliseleri olan Gregoryen mezhebine bağlıydılar. Ayrı bir “Millet” teşkil ediyorlar; dinlerini, kimliklerini, kültürlerini güven içinde koruyorlardı.
Ermenilerin felâketlerinin ana sebebi Avrupalı ve Amerikalı sömürgecilerin ve misyonerlerin tahrikleri olmuştur. Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın Osmanlı devleti toprakları üzerinde emelleri vardı. Amerika’lılar da Hıristiyanlık gayreti ile sanki yeni bir Haçlı seferine çıkmışlardı. Anadolu Ermenileri için en zararlı şey aşırı milliyetçilik olmuştur. Milliyetçilik her zaman ilgili olduğu millete, ülkeye, devlete yararlı olmaz.
Ermenilerin menfaati Türk devletinden yana olmak, o devleti desteklemek, ona hizmet etmek, ülkedeki Müslümanlar ile iyi münasebetler içinde bulunmaktı. Rus, İngiliz, Fransız ajanları, tahrikçileri, misyonerleri ise onlara yıllar boyunca “Türkiye sizi eziyor, Türkler sizin düşmanınızdır. Türkler sizin vatanınızı işgal etmiştir. Türklere başkaldırın, kendi devletinizi kurun” propagandasını yaptılar. Sonunda sâdık tebaanın bir kısmı âsi tebaa oldu. Kurunun yanında yaş da yandı ve Anadolu’nun bir kısmını alalım derken varlıklarını yitirdiler. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular.
Millî Gregoryen kilisesi asırlar boyunca Osmanlı devleti ile iyi geçinmişti. Misyonerler ve emperyalistler Ermenileri mezhep itibarıyla parçaladılar. Bir kısmını Katolik ettiler, bir kısmını Protestan.
Osmanlı devletini yıkan güçlerin başında Rumeli Hisarında kurulmuş olan Amerikan misyoner okulu Robert Kolej gelir. Bulgar, Rum, Ermeni, Hıristiyan Arap, Nesturî cemaatlerine bağlı çocuklar burada okutuldu, onlara birlikten ayrılma, aşırı bağ milliyetçilik, bağımsızlık ülküleri aşılandı. Amerikalılar Türkiye’de sadece Robert Koleji kurmakla kalmadılar. Ermenilerin, Rumların yaşadığı bölgelerde nice özel misyoner liseleri açarak Hıristiyan tebaayı devletten soğutmaya, âsi etmeye çalıştılar. Okuttukları Müslüman çocukları da kendi dinlerinden uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.
Birinci dünya savaşında Yahudiler taraf tutmadılar. Savaştan sonra ülkede selamet içinde yaşamaya devam ettiler. Rum nüfus, İzmir’de karaya çıkan Yunan kuvvetlerini destekledi. İzmir metropoliti Hrisostomos, işgalci yabancı kuvvetleri takdis etti. Sonunda, Lozan andlaşmasının mübadele (nüfus değiş tokuşu) maddesi mucibince Anadolu ve Trakya Rumları Yunanistan’a gönderildi. Rumlar, Birinci dünya savaşında ve Millî Mücadele esnasında Türk devletini desteklemiş, Yunanistan’a karşı savaşmış olsalardı şimdi bu ülkede barış ve huzur içinde yaşıyor olacaklardı.
Bir kısım Ermeniler de aynı hatâya düştüler. Doğuda Çarlık Rusyasının ordusu ilerliyordu. Ermeniler Rus ordusunu halâskârları olarak karşıladılar, Türklere ve Müslümanlara zulm ettiler. Bir ölüm-kalım savaşı içinde bulunan Osmanlı devleti Ermeni nüfusun ülke içine, Suriye vilayetine sürülmesine karar aldı ve bu yüzden bir sürü fâcia ve telefat oldu.
Ermeniler Birinci dünya savaşında Osmanlı devletini samimî olarak desteklemiş, düşmanlara karşı Türkler ve Müslümanlarla birlikte savaşmış olsalardı, durum elbette bugünkü gibi olmayacaktı.
Ermenilerin menfaati Amerikalılara, İngilizlere, Ruslara, Fransızlara uymak değil; Türklerden yana olmaktı. Yanlış ata oynadılar ve kaybettiler.
Savaş halinde bulunan hiçbir devlet, ülkesindeki bir unsurun kendisine isyan etmesine, yabancı güçlerle ve ordularla işbirliği yapmasına, düşman kuvvetlerini kurtarıcı gibi karşılamasına kayıtsız kalamaz.
Peki Ermeni meselesi konusunda Ankara iktidarları şimdiye kadar ne yapmıştır? Maalesef yapılması gerekeni yapmamıştır. Neler yapılamazdı ki.
1. Öncelikle birkaç üniversitemizde Ermeni lisanı, kültürü, tarihi üzerine kürsüler ve enstitüler açılmalı ve yeteri kadar güçlü Ermeni uzmanı yetiştirilmeliydi. Dünyada Türkçe bilen milyonlarca Ermeni var. Bizde ise Ermeniceyi hakkıyla bilen kaç kişi çıkar?
2. Ermenilerin Osmanlı devletine isyan ettiklerine, düşman ordularına destek verdiklerine, Müslüman ahaliyi öldürdüklerine dair İngilizce, Fransızca, Almanca ciddî kitaplar, broşürler yayınlanmalıydı. Maalesef bu yapılmamıştır.
3. Türk düşmanı yabancı Ermeniler, son bir asırlık tarihî olaylarda Ermenileri tamamen mâsum ve suçsuz; Osmanlı devletini ve Türkleri ise gaddar, câni, soykırımcı olarak göstermektedir. Onların bu iddialarını çürütecek binlerce belge vardır. Bu belgeler yayınlanabilirdi. Bu da yapılmamıştır.
Şu anda Ankara’daki iktidar, onun arkasındaki derin devlet heyûlâsı hâlâ irtica tehlikesi ile uğraşmakta, hâlâ başörtülü kızlara karşı amansız bir savaş vermektedir. Gemi her yerinden su almakta, korkunç bir dağılma ve çözülme müşahede edilmekte, ülke parçalanmak tehdidi altında bulunmakta ama onların gözü Müslüman kız ve kadınların başörtülerinden başka bir şey görmemektedir.
Birinci dünya savaşında Rus ordusu Van’a girdiği zaman Ermeniler ne yapmıştır? Maalesef bayram yapmışlardır. Maalesef Van’ın Türk ve Müslüman bölgesini yıkmış tahrip etmişlerdir. Maalesef Müslümanları katletmişler, sürmüşler, kaçırmışlardır. Birinci dünya savaşında Van’da olup biten bu facialar ile ilgili bir sürü belge ve fotoğraf bulunuyor. Türk devleti şimdiye kadar niçin bu konuda beş dilde resimli, belgeli, sahih bilgili kitaplar çıkartmamıştır?
Osmanlı imparatorluğunun parçalanmasında Robert Kolejin oynadığı rol hakkında kaç ciddî kitap yayınlanmış, kaç ilmî araştırma yapılmıştır? Maalesef biz bu konuda da uyuyoruz.
50’li yılların başında bir gün Sebilürreşad sahibi üstad Eşref Edib beyin ziyaretine gitmiştim. Çekmecesindeki eski evrakı karıştırıyordu. Bir zarf içinden bir kitabın ilk onaltı sayfasını çıkarttı. “Bu kitap 30’lu yıllarda basıldığı matbaadan toplatılarak imha edildi. Şu birkaç sayfayı sana veriyorum” dedi. Kitabın adı “Bulgaristan’ı Kimler Kurdu?” idi. Yazar, Bulgaristan’ın kurucusunun Robert Kolej olduğunu iddia ediyordu. Milletin, devlet büyüklerinin bundan haberi var mıdır?
Ermeni iddialarının ABD’de kabul edilmesinde bizim Dışişleri bakanlığının büyük ihmali vardır. Bu bakanlığın önde gelen yirmi beş büyük bürokratı iki kimliklidir yani Sabataycıdır.
Devletimiz, ülkemiz, halkımız büyük tehlikelerle karşı karşıyadır. Bu tehlikeler, rejim-din kavgası sürdükçe daha da büyüyecektir. Kendi ülkesindeki din ile, dindar çoğunluk ile savaşan iktidarlar başarıya değil, hezimete uğramaya mahkumdur. Osmanlı devleti de, Sultan Abdülhamid’den sonra böyle batmıştı. 18 Ekim 2000