Cuma

 

Adalet ve hürriyet, temel insan haklarının iki ana direğidir. Kişi layık olsa da olmasa da adalete mâruz kalır, ondan yararlanır. Hürriyet öyle değildir; ondan yararlanmak için ona ehil ve layık olmak, onu değerlendirmesini bilmek gerekir.

Zamanımızda en çok okunan şarkı hürriyet şarkısıdır. Şarkısı vardır ve okunmaktadır ama bizzat kendisi var mıdır? Esirlere o kadar çok ve devamlı hürriyet şarkıları okutabilirler ki, zavallılar sonunda gerçekten hür olduklarını sanmaya başlar.

Zamanımız, şarkılara rağmen bir esaretler devridir. Bunların bazısını sıralamak isterim:

PARA ve MADDE ESARETİ: Çağımız dünyasının en büyük sapıklığı budur. Para en büyük değer, en büyük put haline gelmiştir. İnsanı insan yapan, yücelten nice değerin pabucu dama atılmıştır. Parayı, menfaati, dünya zenginliklerini din-iman, put gibi benimsemiş bir insana ne kadar çok hürriyet verirseniz verin, o yine bir esirdir. Esirlik, kölelik onun içindedir, vicdanındadır. İnsanın geçinmesi için, ticaret veya sanayi işleriyle uğraşması için paraya, maddeye ihtiyacı yok mudur? Elbette vardır. Peygamberimiz “El-kâsibu habibullah” (Helâlinden kazananı Allah sever) buyurmuşlardır. Lakin din ve hikmet parayı, maddeyi, çıkarı din-iman ve put haline getirmeyi kesinlikle ve hassasiyetle yasak etmektedir. Çalışıp çabalayıp helâlinden kazanmak başka, kuduz bir ihtirasla ve azgınca para ve madde peşinde koşmak başkadır. Şuurlu, olgun, akıllı (Zeki olmak başkadır), idrakli, hikmetli Müslüman asla para delisi olmaz. İslâm’ın temellerinden biri de zühddür, yâni dünyaya sırt çevirmektir. Çok zengin de olsan, yine zâhid olabilirsin; mütevâzı, kanaatli yaşarsın… Kuduz ve azgın bir para, madde, dünya sevgisine sahip Müslümanlar, hakikî Müslüman değil, son derece noksan Müslümanlardır. Birtakım İslâmcıların para ve madde için neler yaptıklarını, ne haltlar yediklerini duyuyoruz.

MEDYA ESARETİ: Son kırk yılda televizyon bütün dünyayı sardı ve milyarlarca insanı kendisine esir etti. Televizyon yayınları iyilik, hayır, faydalı işler, güzellikler üzerine midir? Heyhat! Televizyon genellikle bir canavardır. Uyuşturucu gibi teslim alır ve bağlısını yer bitirir. Altı ay müddetle devamlı televizyon seyredip televizyonkolik olan bir vatandaşı bu ibtilâdan kurtarabilmek için iki sene rehabilitasyon tedavisine tâbi tutmak gerekir. Türk toplumunu dejenere eden, yozlaştıran, çürüten, aliene hale getiren faktörlerin başında televizyon gelir. Hürriyetini korumak isteyen akıllı ve vasıflı vatandaş televizyona bağımlı olmaktan kaçınmalıdır. Böyle bir şey mümkün müdür? Elbette mümkündür. Mesela benim evimde televizyon yoktur.

AŞIRI KONFOR ve LÜKS HAYAT ESARETİ: İçinde yaşadığımız çağın şartlarına ve icaplarına göre elbette konforunuz olacak ama bu konuda aşırıya gitmek bir esarettir. Bugünkü konforun, gerekenden fazla olanı zararlıdır, hikmete ve vicdana aykırıdır. Mutfak ve banyonun ucuz yerli mermerle kaplanması yeterlidir. İlle de çok pahalı, çok gösterişli, çok masraflı Brezilya graniti ile kaplatmak israftır, esarettir. Zamanımızın beyinsizleri mutfak, hela ve banyolarının lüks olmasıyla öğünüyorlar, gösteriş yapıyorlar. Bunlar ne kadar beyinsiz mahluklardır. Dangalak! Sende adamlık ve insanlık cevheri yoksa helan ve banyon altın kaplı olsa ne olacak? Mensubu bulunmakla şeref duyduğumuz ve iftihar ettiğimiz yüce İslâm dini bize ortahalli bir hayat sürmemizi emrediyor. İsraf; zina etmek, tefecilik yapmak, adam öldürmek, hırsızlık, ırz düşmanlığı gibi haramdır, büyük günahtır, Kur’an ve Sünnet’le yasaklanmıştır. Gösterişe yönelik aşırı tüketim merakı da böyledir. Akıllı, vicdanlı, vasıflı, hikmetli Müslüman faydalı ilme, irfana, kültüre, sanata yönelik harcama ve masraf yapabilir. Değerli ve pahalı bir kitap alabilir, antika bir eşya alabilir ama sırf gösteriş olsun diye aptalca harcama yapmaz.

LÜKS ve GÖSTERİŞLİ OTOMOBİL ESARETİ: Yanlış anlaşılmasın, otomobilin bu devirde bir ihtiyaç olduğunu kabul ediyorum ama lüks ve gösterişli araba hastalığına karşıyım. Dünyanın en güzel, en pahalı, en gösterişli otomobili; eğer sahibi moloz, muzır, ciğeri beş para etmez biri ise ona hiçbir şey kazandırmaz. Eşek, Rolls Royce’a da binse yine eşektir. Yine, çok değerli, fâzıl, yüksek bir şahsiyet mütevâzı bir otomobile binmekle, değerinden ve kadrinden hiçbir şey kaybetmez. Piyasanın en ucuz arabası hangi markadır? Sanırım Lada’dır. Türkiye’nin en faziletli insanı bir Lada alsa ve otomobil ihtiyacını bu araba ile giderse ne kaybeder?… Zamanımızda birtakım moloz, odun, kof herifler lüks arabalara binerek Nemrud, Firavun, Neron gibi caka satıyor, kurumlarından yanlarına yanaşılmıyor. Bunlar otomobil esirleridir.

DİĞER ESARETLER: Lüks ve gösterişli meskenler, nam vermek için yemek yenilen lüks ve pahalı restoranlar, rüzgarda dönünce markası görülen pahalı ve lüks kravatlar ve giyim eşyası, lüks ve pahalı cep telefonları hep birer esarettir. Bunların listesini yapıp anlatsam bir kitap olur.

İnsanı insan yapan, ona değer kazandıran şeyler şunlardır:

1. Akıl (Zeka ile karıştırmayınız. Bazen çok zeki bir insan son derece akılsız olabilir.)

2. Faydalı ilim ve irfan.

3. Kültür.

4. Sanat.

5. Ahlâk, fazilet ve yüksek karakter.

6. Hikmet (Bilgelik).

7. Diğergâmlık yani insanlara yardımcı olmak, hemcinslerine dönük bulunmak; hayır ve hasenat yapmak.

8. Merhametli olmak.

Bir kişide bunlar varsa, o ucuz ve gösterişsiz elbiseler giyinse, ucuz lokantada yemek yese, mütevazı bir evde otursa, kalitesiz bir otomoil ile gezse; o yine vasıflı, üstün, örnek ve gerçek bir insan, vatandaş ve Müslümandır.

Bir müteahhid dostum anlattı: “Otomobilim mütevazı bir Skoda olduğu için meslekdaşlarım ve çevrem tarafından ayıplanıyorum. ‘Şunu bırak da, şöyle doğru dürüst bir araba al…’ diyorlar…” Böyleleri ne kadar moloz kişilerdir!

Eskiden olduğu gibi zamanımızda da insana hürriyet kazandıran birinci şey okumak, faydalı ilim ve kültür tahsil etmektir. Okuma yazma bilen, temel öğretim diplomasına sahip bulunan her vatandaşın evinde özel bir kütüphanesi olmalı, bütçesinde her ay kitap ve kültür masrafları için bir fon ayrılmış bulunmalı ve bu zat her gün en az bir saat kitap mütalaa etmelidir. Böyle yaparsa, bir müddet sonra hür bir insan olabilir.

Benim için yazmak da bir hürriyettir.

“Efendim ben okumayı sevmiyorum…” Böyle diyenlere şu cevabı veririm: Öyleyse ne haliniz varsa görün! 29 Mart 2003