Eşekliklerimiz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Ocak 2019
İnsanlar hayatları boyunca eşeklik yapabilirler. Politikacı, gazeteci, fikir adamı, iş adamı, bürokrat ve sıradan vatandaşlar…
Yıl 1966, günlük
gazetesini yayınlamaya başlamıştım. Merhum
ile polemiğe girişmemi, aradan 40 yıl geçtikten sonra kendi açımdan bir eşeklik olarak kabul ediyorum. Rahmetli haklı, ben haksız mıydım? Hayır ben haklıydım ama polemik yapmam, herkesin önünde kavga etmem yaşça benden büyük, üstelik aramızda hukuk olan biri ile müşateme etmem eşeklik olmuştu.
O tarihlerde hayli genç, tecrübesiz, heyecanlı bir yapıya sahiptim. Şimdiki aklımla kalem kavgası yapmam, polemiğe girmem.
İpe sapa gelir şeyler değildi ama kendimi müdafaa hakkımı kullanıp cevap verebilirdim. Vermedim. Verseydim, normalde yazılarımı okumayan bir yığın meraklı dedikoducu ilgilenecek ve küçük veya büyük bir fitne çıkacaktı. Aleyhimdeki o yazılar, mutlaka cevap verilmesi, mutlaka savunma yapılması gereken mahiyette değildi. Binaenaleyh sustum.
Bundan birkaç yıl önce bir fıkra yazarı (köşeyazarı) aleyhimde şu mealde bir paragraf kaleme aldı: Güya ben evimde kediler, fareler, akrepler ve karıncalar ile birlikte oturuyormuşum…
Buna cevap verilir mi? Verseydim birtakım dedikoducular iki tarafın atışmalarını sevinç ve zevkle okuyacaklardı. Doğrusu onlara bu zevki ve hazzı tattırmayı istememiştim.
Bizim halkımız medya kavgalarına bayılır. İspanyollar boğa güreşine, bizler gazeteci televizyoncu, politikacı kavgalarına meftunuz. Geçenlerde bir tv’de, oyuncu mu, program yapıcısı mı iyi bilmiyorum (Benim televizyonum yok) tekme tokat dövmüşler…
Seyircilerin fazla ilgilenmediği bir tv açık oturumu. Ortada sayın sunucu, kenarlarda dört katılımcı. Hepsi de sayın… Tartışmalar, laf ebelikleri, birbirini çürütmeler… Aaaa ne oluyor? Biri sandalyasından kalktı ve ağır adımlarla karşı taraftaki karşıtlarından birine yaklaşmaya başladı. Herkes şaşkın vaziyette ne olacak diye bekliyor. Yaklaştı yaklaştı yaklaştı ve 50 santim kalınca yumruğunu adamın tepesine indirdi. Ciyaaak! Bu programı seyr eden binlerce evde, cihazları başında oturan vatandaşlar birden hareketlendiler, heyecanlandılar, gözleri açıldı, pür dikkat kesildiler… Mutfaktaki eşine sesleniyor:
Tomris hanım koşar gelir, ocaktaki süt taşar…
Bizde maalesef fikir kavgaları, edebî veya felsefî çatışmalar olmaz, bol bol hakaret, şahsiyat, sokak kavgası yapılır. Bir yazı kaleme almışım, orada bazı tezler ileri sürmüşüm, birtakım tenkitler yapmışım, bir meselenin çözümü için çare ve çözümler teklif etmişim. Bir başka yazar da bunları yüksek seviyede, efendice, gerekçe göstererek cevaplandırmış… Bu durum bana keyif verir. Ben de ona seviyeli bir şekilde cevap veririm, kendimi savunurum… Savunma hakkı kutsaldır… Lakin bizde genellikle böyle yapılmıyor.
Bir tarihte Müslüman bir gazetede, aleyhimde ağır bir yazı yayınlanmıştı. Yazar cenapları fakiri
olmakla suçluyor, karalıyordu. Her halde yaşım dolayısıyla… Kendisi benden 10 yaş küçük…
Medyamızda fikir çatışmaları olmalıdır. “Müsademe-i efkârdan bârika-i hakikat doğar” (Fikirlerin çatışmasından hakikat şimşekleri doğar) demişlerdir.
Siyasî, fikrî, edebî, iktisadî, sanatla ilgili, hukukî tartışmalar, tenkitler, çatışmalar mutlaka olmalıdır. Lakin bunlar seviyeli olmalı, karşılıklı hakaretler savrulmamalı, yapıcı hareket edilmelidir, küfürleşilmemeli,
(Tesadüf romanının baş tarafındaki mahalle kavgası nefistir!)
Bendeniz yıllardan beri “Dünyanın bütün ileri, medenî, demokrat, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, evrensel insan haklarına bağlı ve saygılı ülkelerinin üniversitelerinde başörtüsü serbesttir…” diye yazar dururum. Medyadan biri çıksa da benim bu iddiamı çürütmeye yönelik bir yazı kaleme alsa. Zevkle okurum ve efendice cevap veririm. Fakat ne yazık ki böyle yapan yok.
İslâm dâvetinde iki ana konu vardır:
Açın Kur’an’ı, açın hadîs kitaplarını, açın irşad, mev’ize ve ahlâk eserlerini hep bu iki tema ile karşılaşırsınız. İslâm madalyonunun bir tarafında müjde, öbür tarafında uyarı ve korkutma bulunmaktadır. Sırf müjdeleri söyleyip uyarıları dile getirmezseniz insanlar azar. Hiç müjdelerden bahs etmez, hep korkutursanız insanlar karamsar olur.
(korku ile ümit)
Aman halkın morali bozulmasın, aman Müslümanlar ye’se düşmesin diye ortalığı güllük gülistanlık göstermek doğru değildir.
Ye’se (ümitsizliğe) düşürmemek şartıyla halk uyarılmalı, korkutulmalıdır. Irak’ta kan gövdeyi götürüyor… Afganistan cehenneme dönmüş… Azılı harbî kâfirler
diye tehditler savuruyor. Birtakım kardeşlerimiz ise ortalığı pespembe göstermeye çalışıyor.
Fatih’in büyük caddelerinden Akdeniz caddesindeki binalar bir bir muayene ve tedkik edilmiş ve koskoca caddede, 7 şiddetinde bir depreme ancak üç binanın dayanabileceği ortaya çıkmış. Şimdi bu korkunç gerçeği halka söyleyelim mi, söylemeyelim mi? Elbette söylemek gerekir. Herkes durumu bilsin, başının çaresine baksın.
Seçim günü dört dostumla beraberdim. Akşama doğru neticeler belli oldu. Onlardan biri
mealinde bir söz etti. İşlerin yoluna girmesi bu kadar kolay mıdır? Baykal, onun gibi düşünenler millî iradeyi kabul edecekler midir? Bediüzzaman hazretleri çok karanlık yıllarda, ümit kırıcı sözlerin söylenmesini men etmiştir. Lakin zamanımızda demokrasi vardır, hürriyet vardır ve halkı, Müslümanları ümitsizliğe sevk etmemek şartıyla gerekli uyarmalar yapılmalıdır
Bütün Risale-i Nur talebelerinin tek bir vücut gibi bir ve beraber olmaları gerekir. Günümüzde ise Nurcular birtakım fırkalara, parçalara, cemaatlere ayrılmıştır. Bu bölünmeyi olumlu bir şekilde tenkit etmek niçin yanlış olsun?
Zamane Müslümanları uyarıya, yapıcı tenkide, korkutmaya son derece muhtaçtır. Beş vakit namazını kılıyor… Allah kabul etsin… Fakat camiyle, cemaat ile arası yok… Bu kardeşimiz uyarılacaktır.
Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak emr-i maruf ve nehy-i münker yapmıyor. Bu da uyarılacaktır.
İstanbul Boğazının trafiği dehşet verici bir şekilde artmıştır.
Bürokratlarımızın ve halkın bu konuda mutlaka uyarılması gerekir. Halk baskı yapsın, ilgililer ve sorumlular tedbir alsın…
Toplumumuzda dine, ahlâka, Şeriata, Sünnete, vicdana aykırı bir yığın kötülük işlenmektedir. Bu konuda uyarı yapılmalıdır ki, hiç olmazsa bazıları kötülükleri değiştirmek, toplumu ıslah etmek için çalışsınlar.
Müslümanlıkta elbette ümitsizlik yoktur. Hazret-i Yakub aleyhisselam oğullarına şöyle demiştir: “Ey oğullarım!.. Gidiniz kardeşiniz Yusuf’u arayınız ve sakın Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Çünkü Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keser.”
(Ayet meali)
Türkiye halkı mutlaka, en uygun şekilde uyarılmalı ve korkutulmalıdır.
29 Ağustos 2007