Mustafa Kemal Paşa’nın çok doğru bir sözü var:

“Öğretmenler!.. Genç nesiller

(kuşaklar)

sizin eseriniz olacaktır…”


diyor. Sadece genç nesiller değil, bütün Türkiye, bir bakıma eğitim sisteminin eseridir. Devletin, halkın, memleketin durumu iyiyse eğitimin bunda çok büyük payı vardır, kötüyse de… Şu 2007 yılında Türkiye’nin haline bakınız:

  • Çivisi çıkmadık hiçbir şey kalmamıştır.
  • Korkunç bir yozlaşma görülmektedir.
  • Siyaset son derece kirlenmiştir.
  • Medyanın haline bakınız.
  • Okuryazarlık çoğaldıkça cahiliyet artmaktadır.
  • Ülke çapında ve sathında güven diye bir şey kalmamıştır.
  • Suçlar vahim bir şekilde artıyor. Verilen cezalar kesinlikle yeterli olmuyor.
  • Haram yiyicilik artmıştır. En dürüst olması gerekenlerin bile saçı bitmedik yetimlerin hakkını yediklerini duyuyoruz.
  • Ahlâksızlık, yamukluk, düzenbazlık millî bir felâket halini almıştır.
  • Rantçılık korkunç boyutlara ulaşmıştır.
  • Toplumun temeli olan aile dinamitlene dinamitlene sarsılmıştır.
  • Komşuluk hukuku, adabı, ahlâkı kalmamıştır.
  • İçki, fuhuş, gayr-i meşru zevk ü sefalar, sefahat, lüks çılgınlığı, gösteriş ve aşırı tüketim ekonomisi almış yürümüştür.
  • Halkın ve bilhassa genç nesillerin haya duyguları tahrip edilmektedir.

    Bütün bu kayb ettiklerimizin, başımıza gelen felaketlerin ana sebebi kötü ve yetersiz eğitimdir.

    Vazifelerini yapan, erdemli gençler yetiştirmek için çalışıp çabalayan vazifeşinas ve vatanperver öğretmenleri tenzih ederek söylüyorum: Bütün bu yıkımın, bu felâketin, bu büyük afetin sebebi kötü eğitimdir. Hem dini ve onun sağladığı faydaları dışlıyorlar, hem de onların yerine bir şey koyamıyorlar…

    Okulların, eğitimin, öğretmenlerin üç vazifesi vardır:

  • Bilgi, kültür vermek.
  • Ahlâk ve karakter terbiyesi aşılamak.
  • İnsanların, evlerin, şehirlerin, vatanın güzel olması için estetik terbiyesi vermek.

    Ellerimizi vicdanlarımızın üzerine koyalım ve kendimize soralım: Biz yeni nesilleri bu üç boyut ve konuda gerektiği gibi, başarılı ve yeterli bir şekilde eğitebildik mi?

    Şu yirmi küsur milyonluk İstanbul’a bakınız. Tramvaylarda, otobüslerde, banliyö vapur ve trenlerinde 18 yaşındaki gençler oturuyor, 70-80 yaşındaki ihtiyarlar ayakta seyahat ediyor. Başka ölçü ve gösterge istemez. Ahlâk ve karakter durumumuz çok fenadır.

    Türkiye halkının, Türkiye’nin varoluşunun, tarihimizin, millî kültür ve kimliğimizin ana unsuru olan

    İslâm; öcü, tehlike ve tehdit gibi görülürse olacağı buydu…

    M.Kemal Paşa’nın kapattırdığı Mason locaları açık ve faaliyette… Mevlana Celaleddin Rumî’nin Mevlevî tarikatı kapalı… Sonunda ne oldu?.. İşte halimize bakınız.

    Beyoğlu’nda güpe gündüz onbinlerce halk arasında bir vatandaş gözü dönmüş soyguncuların saldırısına uğramış. Telefonunu ve parasını almak istemişler. Direnmiş, vermemiş… Bıçaklamışlar, döğmüşler. Kimse yardımına koşmamış. Yaralı ve perişan vaziyette Taksim’e kadar düşe kalka gitmiş, polisi bulmuş, yardım istemiş… Vah Türkiye’m sen ne hallere düştün!

    Herifin biri uçağa binmiş, uçak kalkarken cep telefonlarınızı kapatın anons ve ihtarı yapılmış. Herif kapatmamış. Uçak havalanmış, yükseliyor, herifin telefonu çalmış… Uçağın güvenli uçuşunu sağlayan cihazlar bozulabilir ve yüzden fazla yolcusuyla yere çakılabilir. Pilot kabinden çıkmış, bağırıp çağırmış, uçağı tehlikeye sokuyorsunuz, lütfen kapatın demiş. Herif yine aldırmamış, telefonu kapatmamış… Yolcular üzüntü, öfke ve panik içinde… Birkaç kişi kalkmışlar, “Arkadaş sen ne yapıyorsun, kapatsana şu mereti, hepimizi öldürecek misin?.” diye bağırmışlar. Herif yine aldırmamış… Telefonu kapatmamış, şeytanî cihaz zır zır zart zurt çalıp duruyor. Nihayet birkaç yolcu dayanamamış herifin üzerine atlamışlar, elinden telefonu almışlar, içinden pilini mi, nesiyse onu çıkarmışlar, boş cihazı herife vermişler. Herif öfkeden kıpkırmızı, burnundan soluyor. Güç kullanarak cep telefonunu almak Anayasa’ya aykırı… Uçak gideceği yere varınca ve meydana inince telefonun içini vermişler de zır zır zart zurt konuşmaya başlamış.

    Soruyorum bu herif hangi ülkenin eğitim tezgâhlarında böyle medenî, böyle edepli, böyle

    “uygar”

    bir şekilde yontulup yetiştirilmiştir? Norveç, İsviçre, Avusturya, İzlanda mı?

    Geçenlerde Cuma namazını

    Kasımpaşa Büyük Camii’nde

    kıldım. İçeride yer yoktu, dışarıdaki hasırlarda oturdum. Namaza gelmiş iki liseli genç gördüm. Kravatları yakalarında bağlı, ceketleri düzgün. Gömleklerinin etekleri pantolon içinde. Yüzlerinde efendilik ve terbiye… Ciddî, haysiyetli, vakarlı… Yüreğime biraz su serpildi. Sokaklarda, caddelerde, meydanlarda genellikle apaş kıyafetli, kravatları çözülmüş, gömlek etekleri pantolonun dışına çıkartılmış, çehrelerinde incelik, medeniyet, edeb ve terbiye görülmeyen isyankâr gençler görüyorum.

    Geçenlerde Fatih’ten eve taksi ile dönüyordum, Ayasofya meydanında otomobilin önünde birkaç liseli kız gördük, eteklerini bellerinin altından kıvırmışlar, mini olmuşlardı. Şoför biraz külhanbeyi imiş. Dayanamadı, kızlara sunturlu bir küfür fırlattı. Tükürük gibi, balgam gibi… Utandım dondum kaldım. Şoför yerden göğe haklıydı. Lakin bu kadar ağır ve galiz küfre alışık değildim…

    Bir kısım öğrencilere biraz cebir geometri, fizik kimya öğretmekle sağlıklı, bilgili, medenî, ahlâklı, erdemli gençler yetiştirilemez. Bilgi ve kültürün temeli edebiyat, tarih, felsefe (psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik ve estetik), sosyoloji, sanat tarihi gibi sosyal derslerdir… Bu kültürün yanında ahlâk ve karakter terbiyesi de verilecektir ki, sağlam, güçlü, vasıflı, yararlı, değerli bir gençlik yetişsin. Evet baylar bayanlar eserinizi seyredin ve öğünün… Modern Türkiye sizin eserinizdir… 01 Mayıs 2007