1939’da Galatasaray’ın ilk kısmında yatılı okumak üzere
İstanbul’a geldim. 1945’te ilkokulu bitirdim. O günün Türkiye’si ve İstanbul’u
ile ilgili bazı bilgileri aşağıya kayd ediyorum.
- O zamanlar hükümet tarafından tayin edilen İstanbul valisi,aynı zamanda Belediye Başkanıydı.
- Tek parti rejimi vardı, çoğulculuk ve demokrasi yoktu. Egemenlik ulusundur deniliyordu ama hâkimiyet egemen faşist amansız ve acımasız birazınlığın elindeydi.
- O devirde milletvekilliği seçimleri tam bir maskaralık ve tiyatroydu. Birinci seçmenler ikinci seçmenleri seçiyor, onlar da CHP’nin oy pusulasını sandığa atıyordu.
- M. Kemal’e Ebedî Şef, Cumhurbaşkanı İsmet Paşa’ya Millî Şef deniyordu. (Şef=Führer)
- İstanbul’da sıkı yönetim vardı.
- Basın ve fikir hürriyeti yoktu.
- Din, inanç, inandığı gibi yaşayabilmek, dinî eğitim hürriyetleri ayaklar altındaydı.
- Ezan-ı Muhammedî okumak yasaktı. Okuyanın canına okunuyordu.
- Camilerin onda sekizi yıkık veya kapalıydı. Bazı camiler, mescidler,medreseler, hayrat vakfı binaları satılmıştı. 1943’te Sultanahmet camii ibadete kapatılmış, asker deposu yapılmıştı.
- Din üzerinde büyük baskı vardı ama Osmanlı’dan kalan icazetli büyük ulema ve fukaha, yine icazetli gerçek şeyhler vardı.
- Orta yaşlılar, yaşlılar özel mektuplarını,notlarını Osmanlıca yazardı.
- Millî Şef İsmet, paraların pulların üzerine kendi resmini bastırarak Ebedî Şefi gölgelemek istiyordu.
- Ekmek vesika ileydi.
- Çok küçük bir mutlu ve putlu azınlık dışında halk sıkıntı içindeydi.
- İstanbul tramvay hatları ile döşeliydi. Eminönü’nden Bebek’e, Mecidiyeköy’e; Kadıköy’den Bostancı’ya ve Kısıklı’ya kadar tramvay vardı.
- Boğazda Şirket-i Hayriye, Kadıköy ve Adalarda Denizyolları vapurları çalışırdı. Galata köprüsünden küçük Haliç vapurları kalkar, bir yığın iskeleye uğradıktan sonra Eyüb’e varırlardı.
- Bir milyonluk İstanbul’da 120 bin Rum yaşıyordu.Üç günlük gazeteleri, hayli okulları vardı.
- Ermeni azınlığı ve Yahudiler de bugünküne nispetle çoktu.
- O tarihlerde öztürkçe devrimi tutmamıştı.Halk İstanbul Türkçesini konuşurdu.
- Okumuş kültürlü insanlar efendim, estağfirullah, bendeniz, bu fakir, zat-ı âliniz, istirham ederim, fakirhane, devlethaneleri derlerdi.
- İstanbul’da bir şerbet kültürü vardı: Üzüm şırası, koruk, limonata, portakal, elma, şeftali,karadut, böğürtlen, turunç, demirhindi vs. Bunların hepsi meyveden yapılırdı. Aroma, boya, koruma maddesi yoktu.
- İstanbul’un simitleri meşhurdu ve lezizdi. Küçüksimitler beş, büyükleri on kuruşa satılırdı.
- Savaş yüzünden kahve gelmediği için nohut ve arpa kavrulur,kahve gibi çekilir, kahve niyetine içilirdi.
- Gazetelerde enteresan vefat ilanları çıkardı. Sultan Abdülhamid-i Saninin şamdancı başısı Filan bey… Sultan Reşad’ın arabacı başısı Feşmekanbey… Sabık Sanaa valisi Filan Paşa… Ankara kadısı… Yaverandan… Romasefir-i kebiri Filan Paşanın halilesi… (Bu konuda birkaç bin ilân toplansa ve kitaplaştırılsa ne iyi olur.)
- İstanbul’un kışları, bugünküne göre şiddetli olurdu. 1929’daİstanbul Boğazı donmuş.
- Asıl İstanbul Bizans surlarından sonra biterdi. Surdışında bağlar, bahçeler, mandıralar, hattâ buğday tarlaları bile vardı.
- İstanbul’da çok güçlü bir komşuluk kültürü vardı.
- İstanbul’a benim çocukluğumda üç günlük Fransızca gazeteçıkardı. Cumhuriyetin ilk yıllarında altı Fransızca gazete varmış.
- Kültürlü İstanbullular kitap okurlardı.
- Türkiye’de üç üniversite vardı. Bunların ikisi İstanbul’daydı(İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi.)
- İstanbul liseleri güçlü bir eğitim verirdi.
- Lise bitirme imtihanları yapılırdı. Onu başaranlar Olgunluk(Bakalorya) imtihanlarına girebilirdi.
- İstanbul’da merhum İbnül Emin MahmudKemal bey gibi, ne kendisi kimseye,ne kimse kendisine benzeyen müstesna sıra üstü şahsiyetler yaşardı.
- Sur içi İstanbul ahşap konaklar, köşkler, eski Türk evleri iledoluydu.
- Şehrin her yerindeki çeşmelerden sular akardı.
- Çok yerde Hamidiye suyu çeşmeleri vardı. Atlı sucular evlere sutaşırdı.
- Mali durumu müsait olanlar baharın başında Adalara, Boğaziçine,Fenerbahçe’ye, Bostancı’ya, Bağdat caddesi civarındaki köşklere yazlığaçıkardı.
- İstanbul’da yandan çarklı yolcu vapurları çalışırdı.
- Erenköy’e, Göztepe’de, Bakırköy’de, Yeşilköy’de atlı faytonarabaları çalışırdı.
- İstanbul’da İstanbul dondurması yenirdi. (Kaymaklı ve vişneli).Eminönü’nde Arpacılar camii aralığındaki Arnavut ustanın dondurması peklezzetli ve meşhurdu.
- İstanbul halkı lahmacun nedir bilmezdi.
- Ruh asaletine sahip, güngörmüş, görgülü hayli kimse vardı.
- Bir İstanbul kültürü, ahlakı, görgüsü, mürüvveti, nezaketi,kibarlığı vardı.
- Galata köprüsünün altında piyazcı dükkânları vardı.
- Şehrin sebzesinin bir kısmı şehrin içinde yetiştirilirdi.Langa’nın marulları meşhur ve lezzetli idi. Bostanlarda gözleri bağlı atlarkuyulardan su çekerdi.
- İstanbul Müslümanları sığır eti yemezler kıvırcık, dağlıç,karaman koyunu eti yerlerdi.
- Şehirde çok az otomobil ve motorlu vasıta vardı.
- Ahlaksızlık, azgınlık her zaman olduğu gibi vardı ama pislikkanalizasyonları bugünkü gibi patlamış ve şehri istila etmiş değildi.
- zamanın dinsiz gazeteleri bile bugünkü medya gibi çok aşırımüstehcen yayın yapamazdı.
- Şehirde âsâyiş vardı. Suç patlaması yoktu. Suç işleyen hakettiği cezayı çekerdi.
- 1944’te Türkçü ve milliyetçi aydınlartutuklanmış ve Bahçekapı’daki Sansaryan hanında feci işkenceleretabi tutulmuştu.
- Tam tarihini hatırlamıyorum, İzzettin Nişbayimzalı resmî (Matbut Umum Müdürlüğü) bir genelge gönderilerek, gazetelerindinî yayın yapması yasaklanmıştı.
- Millî Şef İsmet Paşa’nın eşi Mevhibe hanımınBeyaz Trenle, Ankara’dan İstanbul’a gelişini, birinci sayfadandeğil de üçüncü sayfadan verdiği için Tasvir gazetesi, sıkıyönetimkumandanlığı tarafından kapatılmıştı.
- İkinci dünya savaşı yıllarında (1939-1945) karaborsacılar,spekülatörler çok vurgun vurmuşlardı.
- Tek parti iktidarı Varlık Vergisiylebilhassa gayr-i müslim zenginleri tokatlamış, perişan etmişti. Büyükbir hayır vakfı kurmuş Ermeni bir zenginin bütün serveti gasb edilmiş,zavallı adam, kendi imarethanesinden bir tas çorbaya muhtaç kalmıştı.
- Struma adlı gemi ile Romanya’dan İstanbul’a gelen 769 Yahudi’nin ülkeye girmesine izin verilmemiş, gemi 72 gün bekletilmiş, sonunda makinaları çalışmadığı için bir römorkörle Şileaçıklarında Karadeniz’e çekilmiş, orada bir Sovyet denizaltısı tarafından batırılmıştı. Yediyüzküsur kişiden sadece iki kişi kurtulmuştu. Bu hadise o günkü zalim rejimin insanlık anlayışına ışık tutan çok ibretli bir hadisedir.Bir, Avrupa’dan kovulan Yahudileri kabul eden Osmanlı devletini düşününüz; birde bu yüz karası faciaya sebep olan zalim acımasız dinsiz Dönme rejimini…
05.08.2018