Eski Kağıtlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Salı
Pazartesi öğleden sonra bazı işlerimi takip için dışarıya çıktım. Divanyolu’na geldim ki, eyvah, gözlüğümü evde unutmuşum. Geri mi dönsem? Hayır, Beyazıt’a uğrar oradan bir yakın gözlüğü alırım. Cağaloğlu’nda kitap kapaklarını hazırlayıp basacak matbaaya uğradım. Oradan sonra Beyazıt’a gittim. Polis ve belediye izin vermediği için işportacılar sergilerini açmamışlardı. Ermenistan, Gürcistan’dan gelmiş kadınlar, malları torbalar içinde olduğu halde bekleşiyorlardı. Bu hanımların azimlerini, sabırlarını, çilelelerini takdirle karşılıyorum. Peygamberimiz, “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurmuş. Ta nerelerden bin zahmetle geliyor, üç kuruşluk ticaret için ne sıkıntılar çekiyorlar.
Çınaraltında bir gözlükçüden bir milyon liraya 2,5 numara bir yakın gözlüğü aldım. İyi bir şey alsan olmaz mı? Olur da, çok gözlük kaybediyorum, kimisi de kırılıyor.
Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin duvarlarında eski küçük eşya satan sergiciler var. Birine, “Eski mektuplar, evrak, resim var mı?” diye sordum. Varmış, duvar kenarındaki sete oturdum, baktım. Birkaç parça elyazılı, basılı kağıt aldım. Bazılarını size de anlatayım:
1. Tahminen bundan yüz yıl kadar önce renkli kağıda litografya usûlü ile basılmış bir varaklık bir tarikat kağıdı. Tarikat-ı aliyye-i Nakşibendiye-i Halidiyye’nin yirmi âdâbını zikr ediyor. Altta iki tarikat silsilesi var. Kenarlarında başka bilgiler yer alıyor. Bir yerinde: “Ehl-i irfan meclisinde aradım, kıldım talep / İlim en geridedir, illâ edeb illâ edeb”; başka bir yerinde de “Edeb bir tac imiş nûr-i Huda’dan / Giy ol tacı emin ol her belâdan” beyitleri yazılmış. Bu levhalardan dört tanesini fon kağıdı üzerine yapıştırıp, etrafına kumlu ebrudan bir pervaz yaptırıp camlatacağım. Kağıt halinde saklaması zor olur, camlatılırsa bozulmadan muhafaza edilebilir.
2. Millî Mücadele yıllarından kalma, el ilânı şeklinde tek sayfa “İstanbul Ahalisine” başlıklı, en altında “Anadolu Müslümanları” yazan beyanname şeklinde bir kağıt. Sadrazam Damat Ferid Paşa aleyhinde verip veriştiriyor. Bir yerinde Paşa için “İzmir’i verdikten sonra…” deniliyor. Ben Ferid Paşa’nın avukatı değilim ama İzmir’i Yunanlılar’a o vermemiştir. İzmir’in işgali haberi kendisine ulaştığında Boğaziçi’nde Baltalimanı’ndaki yalısındaymış. Teessüründen kan beynine hücum etmiş, yere yıkılmış. Kapıda bekleyen jandarmalardan birini koşturup Yeniköy’den buz aldırtmışlar, başına koymuşlar.
Yakın tarihimizde tek sayfalık, iki, dört sayfalık, yahut bir formalık bir sürü küçük broşürler basılmış ve maalesef bunların çoğu muhafaza edilememiştir. Benim Beyazıt’ta bulduğum bu beyanname acaba Millî Kütüphane’de var mı?
3- El yazısıyla Osmanlıca 70 beyitlik bir “Kaside-i Zenan-Der Vasf-ı Zenan-ı Kumarbazan” manzumesi. Sonunda “Eder tasvir-i vekayi’ bu manzumen ‘Ata senin / Muhayyel olsa da vardır içinde pek çok hakikat” beytinden, nazımının ‘Ata bey isminde bir kimse olduğu anlaşılıyor. En sonuna tarih de koymuş: 1930.
Bu hicviyye bir yerde basıldı mı? Kütüphanelerde başka nüshası var mı?
4. Üzerinde tarih bulunmayan, “Irak Kralı Faysal Hazretlerinin Ankara’yı Ziyareti Münasebeti ile Tertip Edilen Mufassal Program” başlıklı, lüks kağıda basılmış bir vesika. İlk paragrafında şöyle yazılı: “6 Temmuz: Irak Kralı Haşmetli Faysal Hazretleri ile maiyetini hâmil olan hususî tren Ankara’ya saat 11’de muvasalat edecektir. Reisicumhur Hazretleri ve maiyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başvekil Paşalar Dahiliye ve Hariciye Vekilleri Beyefendiler, Ankara Valisi, Hariciye Vekâleti Birinci Daire ve Protokol Umum Müdürleri müşarünileyh Kral Hazretlerini istikbal edeceklerdir.”
Bu Türkçe, henüz bozulmamış tabiî, zengin, ahenkli, güzel, medenî Türkçe’dir. İçinde bir sürü Arapça ve Farsça kelime varmış. Olabilir. Fransızca, Almanca gibi zengin diller onbinlerce yabancı menşeli kelime ile dolu değil mi?
5. İstanbul’da Şamlı İskender Musiki Mağazası tarafından yayınlanmış, “Cezayir Marşı” notası. Musiki-i Osmanî Mektebi ders nâzırı İsmail Hakkı bey tarafından notaya alınmış.
Çocukluğumda evimizde taş plak çalan bir gramofon vardı, plâklarımız içinde de, bir tarafında bu Cezayir Marşı, öteki yüzünde İzmir Marşı olan bir plak mevcuttu.
6. Süleymaniye Medresesi başlıklı bir icazet merasimi davetiyesi. İspirtolu şapograf (teksir) makinesi ile basılmış. Metni şu: “Bimennihi Teâlâ Darü’l-Hilâfe Süleymaniye Medresesi’nin dördüncü devre mezunlarının icazet merasimi (diploma töreni) şehr-i Şabanü’l-muazzamın onsekizinci pazartesi günü ba’de’z-zuhr Sultan Selim Han-ı cennet-mekânın câmi-i şeriflerinde icra edileceğinden zat-ı âli-i diyanet-perverilerinin de cami-i mezkûrda hazır bulunmaları bilhassa istirham olunur. Ol babta emr ü irade efendim hazretlerinindir. (14 Şaban 1340 – 13 Nisan 1338. Mühür: Mehmed Necib. Medrese-i Süleymaniye Müdir-i Umumisi.)
7. Hattatı belli değil. İki mektup kağıdı üzerine talik hatla şu beyit yazılmış: “Seyr etti heva üzre denir taht-ı Süleyman / Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde.” Hattat Fuad beye göstereceğim, yazılar güzel mi?
8. Mevlevî şeyhi ve büyük şair Galib Dede merhumun türbesini dıştan ve içten gösteren iki fotoğraf ile, Dede’nin elyazısından bir numuneyi gösteren kuşe kağıdına basılmış bir levha. Elyazısını Reşad Fuad bey vermiş.
Gözlük bahanesiyle yine birkaç eski kağıt edinmiş oldum. Yazık ki, bunları tasnif edemiyorum. Evde karmakarışık bir şekilde duruyorlar. Dam da akıyor, inşaallah sudan zarar görmezler.
Batı ülkelerinde gerek elyazılı, gerekse matbu bütün evrak büyük bir titizlikle arşivlenir, resmî veya özel müzelere konur. Hatta Fransa’da, ailelerin özel mektupları, hatıra defterleri bile toplanmakta, bilgisiyarlara kayd edilerek muhafaza edilmektedir.
Bizde yakın tarihte kamyon kamyon, çuval çuval evrak yok edildi. Nice resmî arşivler İzmit Kağıt Fabrikası’na gönderilip hamur yaptırıldı.
1986’da Van’a gitmiştim. Şeyh Reşid efendi namında, bir ara müftülük de yapmış muhterem bir zattan dinledim: 1928’de bir gün Van Halkevi’nin önünden geçerken, dehşetle görmüş ki, bir yığın kitabı meydana yığmışlar, üzerine gazyağı dökmüşler ve yakıyorlar. “Aman bu nedir?” diye feryad etmiş. “A hocam haberin yok mu, harf inkılabı yapıldı, bu eski köhne kitapların kıymeti kalmadı, onun için yakıyoruz” cevabını vermişler.
Daha önceleri büyük İstanbul yangınlarında da milyonlarca yazma ve matbu kitap, hüsn-i hat levhası, vesika, evrak kül olup gitti.
Bu tahribata rağmen hâlâ eski kağıtlar bulunuyor. İlgilenen var mı? Varsa kaç kişi çıkar? Şimdi herkesin aklı fikri parada, lüks hayatta, iyi yemekte, iyi giyinmekte, pahalı otomobillerle gezmekte, nefs-i emmaresini tatmin etmekte. Bunca hengâme içinde tozlu ve fersude kağıtlara kim bakar? 29 Mart 2000