“Eski Ramazanlar” Edebiyatı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Cumartesi
Bir “Eski Ramazanlar” edebiyatıdır gidiyor. Bundan yüz sene önce Şehzadebaşı’nda direkler arasında cereyan eden eğlenceler, cümbüşler, fisk u fücurlar hasretle anılıyor. Kantocu Şamram, Peruz, Komik-i şehir Kel Hasan, ortaoyunları, Karagöz, vur patlasın çal oynasın sazlar, çapkın Şevki Bey’in aşk şarkıları…
Eski Ramazan hazırlıkları, iftar sofraları anlatıla anlatıla bitirilemiyor. Efendim, önce çeşit çeşit iftariyeliklerden atıştırılırmış, arkasından nefis tereyağlı çorba, İstanbul’da vıcık vıcık yağlı mıhlamasız iftar ziyafeti olmazmış. En nefis etler, pilavlar, börekler, zeytinyağlılar, tatlılar yenir, yenir, yenirmiş… Yaz aylarında karlı şerbetler içilirmiş, ardından mis kokulu Yemen kahvesi höpürdetilirmiş. Tiryakilerin çubukları tütermiş. Ah o eski Ramazanlar…
İşin garibi İslamcılar, zamane dindarları da gırtlaklarına kadar bu edebiyata batmış vaziyetteler. Nice nazenin sofu, eski zaman reçellerini ve yemeklerini anlatırken yutkunmaktan konuşamaz hale geliyor, vecd içinde kendini kaybediyor.
Yahu! Ramazan ve oruç her şeyden önce dinî bir kurumdur. Oruç tıkınmak, çatlayıncaya patlayıncaya kadar yiyip içmek, ardından Şehzadebaşı batakhanelerinde Şeriatın hoşgörmediği eğlencelere koşmak değildir. Oruç, aç kalmaktır, bir takım nefsanî hazlardan ve zevklerden uzak durmaktır.
Ramazan gelince bir yandan oruç tutulacak, bir yandan da namaza daha fazla dikkat edilecek. Önem verilecektir. Ezan okununca camiye gidilecektir. Nefs-i emmareler kontrol altına alınacaktır. Ramazan ayı daha çok iyilik, hayır hasenat yapma ayıdır. Oruçlular dilleriyle kimseyi üzmeyeceklerdir; gıybet, yalan, iftira, nemîme gibi lisan afetlerinden uzak duracaklardır.
Güneş batınca elbette iftar edilecektir. Ancak yeme içme konusunda Şeriatın ve Sünnetin sınırları çiğnenmeyecek, orta yolda olunacaktır. Bir ay oruç tutuyorsun ve sonra beş kilo şişmanlıyorsun, olacak iş midir bu? Ramazan aç durma ve zayıflama ayı mıdır, yoksa tıkınma ve semirme ayı mı?
Ramazan eğlencelerine gelince: İslam dini her eğlenceyi meşru ve mubah görmez. Televizyonlardaki eğlencelerin yüzde doksan dokuzu İslam hükümlerine, ahlâkına uygun değildir.
Dinimiz, bırakın kadınlarla erkeklerin laubali bir şekilde oturup fingirdeşmelerini; içki içmeyi, azdırıcı ve kudurtucu kötü müzik dinlemeyi, zamanımızda pek masum bir şeymiş gibi görünen gevezeliği ve zevzekliği bile yasak kılmıştır.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz az sözlü, çok hikmetli bir hadis-i şerifinde “Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız” buyurmuşlardır. Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın, fıkhın, tasavvufun ölçülerine ve hükümlerine uyularak tutulan bir oruç maddi ve manevi hastalıkları giderir, tutanı sıhhatli ve zinde kılar.
İmam-ı Gazali Hazretlerinin İhyau Ulumiddin kitabının “orucun sırları” bölümünde yazılıdır: Selef-i Salihin efendilerimiz sofrada dokuz lokmadan fazla yemezlermiş. Biz onlar gibi yapamayız, lakin büsbütün de aşırıya gitmemek gerekir.
Ramazan, dinin hoşgörmediği eğlenceler ayı değil, hayır hasenat ve sosyal yardım ayıdır. Halkımızın bir kısmı sefalet içinde sürünürken tıka basa iftar edip eğlenceden eğlenceye koşmak olgun, akıllı, hikmetli, firasetli, şuurlu Müslümana yakışmaz. İyi ve salih Müslüman o kişidir ki, Allah’ın kendisine vermiş olduğu kazançtan, servetten ihtiyaç sahiplerini de nafakalandırır.
Bir grup vatandaşımız tarafından başlatılan çok hayırlı bir teşebbüsten bahsetmek istiyorum. Üç yıl önce Üsküdar, Karaköy ve Eminönü’nde bir grup esnaf “Gönül Kuşağı Derneği” adıyla bir hayır cemiyeti kurmuşlar ve fakirleri tespit edip yiyecek yardımı yapmaya başlamışlar; şu anda üç aydan üç aya 1700 fakir aileye yiyecek temin ediyorlarmış. Kendilerini tebrik ediyorum ve ülke çapında böyle binlerce hayır kuruluşunun faaliyete geçmesini diliyorum.
Dernek kurup hayır faaliyeti yapmak bazılarına zor gelebilir. Üç, beş, on arkadaş, dost bir araya gelerek bir yardım komitesi oluştururlar; zekat, sadaka paralarını bir fonda toplarlar, istihbarat yaparak gerçekten muhtaç fakirleri tespit ederler; aynî veya nakdî (eşya veya para olarak) yardımları dağıtabilirler.
Birtakım belediyelerimiz Ramazan münasebetiyle büyük meydanlarda iftar çadırları kurmuşlardır. Her gece zengin bir iş adamı yüzlerce, bazen binlerce vatandaşa yemek vermektedir. Kendilerini tebrik ediyorum, asıl ticaret budur, ancak bir tehlikeye de dikkatlerini çekerim: İhlası bozacak, gösterişlerden, reklamlardan kaçınılmalıdır.
Ülkemizde uzun yıllardan beri dinsizlik, inkar, irtidat fırtınaları estiriliyor; bir kısım halk ve gençlik maalesef inanç bakımından kötü yoldadır. Ramazan bu vatandaşlarımızın uyarılması için en müsait aydır. Bu maksatla çok kaliteli yayınlar yapılması gerekir. Maalesef bunlar yapılmıyor.
Müslümanların daha şuurlu, daha hayırlı, daha güçlü, daha uyanık insanlar olması için propaganda yapılmalıdır. Zamanımız bilgi çağıdır, medya çağıdır, iletişim çağıdır; uçup giden sözlerle, laflarla fazla hizmet yapılamaz. Yazılı ve basılı hizmetler verilmelidir.
Oruç tutmayan, cumaya bile gitmeyen, dinden kopmuş bir vatandaş postayla küçük bir broşür alıyor. Temiz baskılı, güzel dizaynlı, ruha işleyen bir üslup ile yazılmış, okuyanı düşündüren bir broşür.. Vatandaş bunu merakla okuyor ve sonunda “Bunu bana gönderenler doğru söylüyorlar…” diyerek kendini ıslah ediyor… Bu söylediğim şey, imkansız bir iş değildir. Madem ki yapılabilir, Müslümanlar niçin bu hizmeti yapmıyor?
Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkartırmış. Kötü ve uygunsuz bir lisan ve üslup ise en güzel, en doğru, en iyi fikirlerin bile tepkiyle karşılanmasına ve reddedilmesine yol açar.
Eskiden gazete yazılarının bir kıymeti vardı, şimdi kalmadı. Kalıcı yazılar kitap, kitapçık, broşür şeklinde olanlardır. Bunların da mutlaka çok kaliteli, faydalı, değerli, lüzumlu olması gerekir. Para kazanmak için, rastgele hazırlanmış kitaplar, yazanlara ve yayıncılarına birkaç kuruş kazandırsalar bile okuyucularına bir şey vermezler. Kitapları, ilim ve ehliyet sahiplerinin aşkla, şevkle, heyecanla telif etmesi gerekir. Eski İslâm alimleri böyle yazmışlardır.
Bazı gazeteler birtakım reformcu, yenilikçi, bidatçi adamlara Ramazan yazıları yazdırıyor. Bunların okunmaması gerekir. Yüzde doksan doğru yazsalar da, sokuşturdukları yüzde on bozuk fikirlerle Müslümanların kafalarını karıştırırlar.
Ramazan feyiz ve bereket ayıymış; nasiplenmeye çalışalım… 09 Kasım 2003