Esrarlı Bir Cinâyet
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 18 Şubat 2019
Çarşamba
Hayal ufukları çok geniş olan bir romancının bile hatırına gelmeyecek garip işler oluyor bu ülkede. Ülkemizin en zengin on kişisinden biri olan Musevî vatandaşımız Üzeyir Garih Eyüp Sultan mezarlığında, büyük veli Nakşibendî şeyhi Küçük Hüseyin efendi hazretlerinin (Allah sırrını takdis eylesin) kabr-i şerifi önünde bıçaklanarak öldürüldü. Müteveffa on beş günde bir bu mâneviyat sultanının ziyaretine gidermiş. Çok zengin bir Yahudi, muntazam şekilde ziyaret ettiği bir Müslüman tasavvuf büyüğünün kabri başında öldürülmüş olarak bulunuyor…
Diğer bir Musevî süper zengini Jak Kamhi bundan yıllarca önce garip bir suikasta uğramış, lakin kurtulmuştu. Suikastçıların ellerinde zırhlı bir tankı bile parçalayacak güçlü silahlar vardı ama “tutturamamışlardı”. Bu sefer katil veya katiller başka bir Yahudi zenginini bıçakla öldürmeyi başardılar.
On üç yaşındaki tinerci bir çocuk Üzeyir beyden sadaka istemiş, o da vermemiş, öfkelenen çocuk işadamını öldürmüş. Cinayetin ilk günü ortaya atılan bu gülünç balon yirmi dört saat içinde patladı. Korkarım ki, Garih cinayeti de, binlerce fâil-i meçhul dosyaları arasına konulacaktır.
Cinayet bütün Türkiye’yi sarstı. Böyle cinayetlerden bıktık artık. Bunlar sadaka isteyip de, verilmeyince adam öldüren çocukların, hâneberduşların işi olamaz. Bu hadisede sır içinde sır vardır.
İsrail devleti cinayeti öğrenir öğrenmez Türkiye’ye hemen bir polis ekibi göndermiş ve araştırma yaptırtmaya başlamış. Bu haber hoşuma gitmedi. Garih Türkiye vatandaşıydı, Türkiye’liydi; İsrail’in müdahelesi bir nevi içişlerimize karışmadır, bağımsızlığımıza gölge düşürecek bir davranıştır. Türkiye müstakil bir ülkedir, vesayet altında değildir.
Üzeyir Garih’in büyük şeyh kutub Küçük Hüseyin efendi hazretlerine duyduğu ilginin sebebi nedir? Bağdad Yahudilerinden olan tabib babası Şeyh efendinin komşusuymuş. Çocuğu olmuyormuş, Şeyh’ten dua istemiş, efendi dua etmiş, “Bir oğlun olacak, adını Üzeyir koy” demiş. Gerçekten de bir oğlu olmuş. Üzeyir bey bu yüzden merhum ve mağfur Şeyh efendi hazretlerine mânevî bir bağ ile bağlıymış. Senelerce önce Şeyhi rüyasında görmüş, mezarını yaptırtmış. Onbeş günde bir ziyaret ediyor ve nadir birkaç kişiye “Bu ziyaretler ruhuma huzur veriyor” diyormuş.
Üzeyir bey nasıl bir Yahudi idi? Onun için “Dindar bir Yahudi idi” demek mümkün değildi. Belki de sadece sosyolojik kimliği Yahudi idi. Sinagog’a nadiren gider, Yahudi Şeriatının kurallarını yerine getirmezdi. Oğlunun ve kızının dindar olduğunu işittim.
Peki Garih’in Müslümanlıkla alakası var mıydı? Bu sorunun doğru cevabını Hak Teâlâ bilir. Tarih boyunca ve bugün de din bakımından iki kimlikli insanlar olagelmiştir. Memleketimizin
Bu zat şu anda iki dinlidir. Janus gibi iki çehresi vardır. Birinde Müslüman olduğu sergileniyor. Hacca gitmiştir, cuma namazlarına zaman zaman gitmektedir. Hıristiyan tarafına gelince: Güney illerimizdeki tarihî bir kilise harabesinin taşlarını teker teker numaralatmış ve İstanbul’daki bir arazisinin içine monte ettirmiştir. Avrupa’dan otantik kilise eşyası, ikonalar toplamış, bunları çeşitli yollardan ülkeye getirtmiş ve kiliseyi kendi elleriyle süslemiştir.
Üzeyir Garih de köken itibarıyla Yahudi, gizli yönüyle Müslüman olabilir.
Geçenlerde, internet vasıtasıyla Müslüman olan bir Fransız papazın hayat macerasını okumuştum. İslâm’ı gizlice kabul etmiş ama yıllar boyunca kilisede papazlık yapmaya devam etmiş. Sonra papazlığı bırakmış, Fas’a yerleşmiş, İslâm’ı seçtiğini açıkça beyan etmiş ve orada ölmüş. Allah rahmet eylesin.
kitabının yazarı Anselmo Turmeda da, Majorca adasında Katolik rahibi iken yaşlı hocası papazın gizli Müslüman olduğunu nasıl öğrendiğini anlatır. Bu Müslüman papazın tavsiyesi ile Tunus’a gider ve orada Müslüman olup Abdullah Terceman ismini alır.
Tasavvufî menakıb kitaplarının bazısında papaz kisvesi giyen, kiliselerde vazife gören birtakım kimselerin İslâm’ı gizlice kabul etmiş olduklarına dair bilgiler verilmektedir. Tabiî biz zâhire bakarız. Gaybı bütünüyle ancak Allah bilir. Kullarından dilediklerine gayb konusunda bazı bilgileri lutf ve ihsan eder.
bir kısım Müslümanlara yakın bir kimseydi. Fethullah Hocaefendi cemaatiyle samimî ilişkileri olduğu söylenirdi. Onlara maddeten de yardım edermiş. Bir Ramazan’da orucun hikmeti ve faydalarına dair makaleler kaleme almıştı. Gerçi oruç Yahudilikte ve Hırıstiyanlıkta da vardır.
Garih’in İslâm dinine ve Müslümanlara saygılı davranması bizdeki bazı militan din düşmanlarına, dindar çoğunluğa düşman gözüyle bakan fanatiklere ve laikçi hooliganlara ibret olmalıdır. Türkiye’de yaşayan bir Yahudi veya Hıristiyan veyahut ateist İslâm’a ve Müslümanlara hürmet etmeye, onlara saldırmamaya mecburdur. Bu bir insanlık, vatandaşlık, medeniyet vazifesidir. İstanbul Üniversitesi eski profesörlerinden, bir ara milletvekilliği de yapmış olan tarihçi ve araştırıcı Avram Galanti İslâm’a ve Müslümanlara saygılı bir Musevî idi. Tekinalp sahte ismiyle “Kahrolsun Şeriat” diye saldırgan yazılar yazan Moiz Kohen ise saygısız, medeniyetsiz bir Yahudidir. Onu tenkit etmek ve lânetlemek hiçbir şekilde antisemitizm olarak vasıflandırılamaz. Adam Yahudi kimliğini gizliyerek, Tekin Alp takma adıyla benim dinime ve mukaddesatıma hakaret edecek ve ben onu tenkit ve tel’in edince antisemit olacağım… Yağma yok.
cinayeti bir mesaj mıdır? Garih bağımsızlığına yeni kavuşan Türkistan ülkeleriyle büyük çapta iş yapıyordu. Siyasî cinayetlerin ille de ateşli silahlarla yapılması gerekmez.
Garih cinayeti Küçük Hüseyin efendi hazretlerini gündeme getirdi. O ve diğer tasavvuf büyükeri bu milletin, bu mülkün velinimetleridir. Yabancılaşmış, kendi kültür, kişilik ve kimliklerinden kopmuş sebeb-i vücutları olan İslâm dinine cephe almış birtakım Levanten ve aliene Türklerin en az Garih kadar İslâm’a, Müslümanlara, ehlullaha saygılı olmalarını istemek hakkımız değil midir? 30 Ağustos 2001