“Evet, Ben Selânikliyim!”
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
19 Eylül 1998 tarihli Hürriyet gazetesinin “Tatil” ekinde, “Evet ben Selânikliyim!” başlığı altında Ilgaz Zorlu beyle bir röportaj yapıldı. Ilgaz bey, bir Sabataist olarak, mensubu bulunduğu gizli ve iki kimlikli zümrenin artık açığa çıkmasını, Sabatay Sevi’nin peşinden gidenlerin Yahudi olduklarını, yahudiliklerini ilân etmelerini istemekte, bu konuda yayınlar yapmakta, bir mücadeleye girişmiş bulunmaktadır. Kendisine karşı en şedit muhalefeti Sabataistler ve Yahudiler yapmaktadır.
Ilgaz bey, İsrail’e gitmiş, Sabataycıların veya Selânik Dönmelerinin Yahudi sayılmasını istemiş, fakat oradaki başhahamlık mensupları ve devlet sözcüleri ona “Hayır, Sabataistler Yahudi değildir, onlar Türk ve Müslümandır, öyle kalsınlar” cevabını vermişlerdir. Türkiye’deki Hahambaşılık ve Yahudi cemaati temsilcileri de aynı kanaati beslemekte, Sabataistleri kesinlikle aralarına almak istememektedir. Yahudiler, Ilgaz Zorlu beyin faaliyetlerini, ilmî araştırmalarını, yayınlarını kendileri için zararlı ve tehlikeli görmektedir. Musevî cemaati ileri gelenlerinden Harry Ojalvo’nun iddiasına göre sayıları bir buçuk milyon olan Dönmeler’in bugünkü gizliliklerini ve iki kimlikliliklerini aynen muhafaza etmeleri istenmektedir. Ne var ki, Ilgaz bey mücadelesini sürdürüyor. Hürriyet’in onunla röportaj yapıp yayınlaması çok önemli bir gelişmedir.
Türkiye Müslümanlarına gelince: Bugün ülkemizde yaşayan milyonlarca okumuş Müslümanın maalesef Dönmelik, Sabataycılık diye bir şeyden haberi yoktur. Halbuki Sabatay Sevi (1626-1676) son üç yüz küsur yıllık tarihimizin on önemli adamından biridir. Bugünkü Türkiye’de Sabatay Sevi’nin hayli tuzu biberi bulunmaktadır. Türkiye Sabataycılarının sayısı Harry Ojalvo’nun iddia ettiği gibi bir buçuk milyon olmayabilir. Ancak bu gizli, iki kimlikli Yahudi cemaatinin siyaset, kültür, eğitim, resmî ideoloji, medya gibi önemli ve hayatî konularda büyük ağırlığa sahip olduklarını kimse inkâr edemez. Şu anda Türkiye’de bütün şiddetiyle hüküm süren krizde Sabataycı zihniyetin büyük rolü vardır. Sabataycılar Süryaniler ve Nesturiler gibi kendi halinde bir cemaat teşkil etmiyor. Onların gayesi Türkiye’ye hâkim olmak, ülkeyi kendi görüşlerine ve prensiplerine göre idare etmektir. Şu anda büyük bir saltanata sahiptirler.
Bunu da, gizli bir zümre oluşları, zâhirde yalancıktan Türk ve Müslüman görünmeleri, gerçekte ise bir cins Yahudi oluşları ile elde etmişlerdir. Ben şu anda Sabataycılık ve Yahudilik aleyhinde bir çalışma yapılmasını istemiyorum. Sadece milletin durumu bilmesini istiyorum. Bilmek, mâlumat sahibi olmak insanların temel haklarındandır. Türkiye’de yaşayan on milyonlarca Müslümanın da böyle bir hakkı vardır. Yakın tarihimizde Sabataycıların yeri ve rolü nedir? Belli başlı Sabataycılar kimlerdir? Politika hayatında, medyada, üniversitelerde kaç Sabataycı vardır? Milletin din ve inanç hürriyetini kısıtlamaya çalışan Sabataycı yazarlar, gazeteciler, profesörler kimlerdir? Bu gibi soruların cevaplarını Türkiye halkının bilmesi gerekir. Sabataycılık Türkiye’nin büyük realitelerindendir. İki kimliklilikten vaz geçmeleri şartıyla ben Sabataycı cemaat ile Müslüman halk arasında bir uzlaşma olabileceği görüşündeyim.
Onlar bizim dinimize, inancımıza, inançlarımıza göre yaşamak hakkımıza, millî kimliğimize, tarihî devamlılığımıza karışmayacaklar; biz de onların bu ülkede barış ve güven içinde yaşamaları hakkını kabul edeceğiz. İslâm’da, Müslümanlarda bu tolerans vardır. Bakalım Sabataycılar bize karşı aynı toleransı gösterebilecekler mi? Bugün Sabataycı kesimde İslâm’a ve Müslümanlara karşı bir ölüm-kalım savaşı açmış fanatikler, aşırılar, radikal Dönmeler vardır. Bunların hizaya getirilmesi gerekir. Türkiye’de Dönmeler, Yahudiler yaşayabilir. Ancak, ülkemizin bir Dönme ve Yahudi sömürgesi olmasını kabul edemeyiz. Kurulmasını uzun zamandan beri teklif ve temenni ettiğim “Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını Araştırma Enstitüsü”nün bir an evvel kurulmasını, gayet objektif ve seviyeli ilmî araştırmalar yapıp yayınlaması dileğini burada tekrarlıyorum. Türkiye’de böyle ilmî tedkikler yapacak elemanlar yoktur. İstidatlı ve zeki Türk çocuklarına burs verilmeli, İbranice öğrenmelerine, Yahudilik ve Musevilik konusunda ihtisas yapmalarına imkân tanınmalıdır. Türkiye’deki islâmî cemaatlerin bu işi yapacak maddî güçleri, mâlî kaynakları vardır. Ilgaz Zorlu bey, Hürriyet’teki röportajının bir yerinde, Sabataycılar içinde samimî şekilde Müslüman olan kimse bulunmadığını, onlardan bazılarının ateist olduğunu veya budizm gibi dinlere ilgi gösterdiğini belirtiyor.
Yakın tarihimizde bir sürü yalan, saptırma, mitos, hurafe, efsane, uyduruk senaryo yer almaktadır. En mufassal tarih kitaplarında bile 1908’den bu yana Sabataycıların oynadıkları roller konusunda tek satır yazılı değildir. Halbuki şimdiye kadar bu konuda binlerce araştırma, monografi, makale, kitap yazılmış olması gerekirdi. Sabataycılığı, Sabataycıları bilmeden, incelemeden yakın tarihimizi anlamanın imkân ve ihtimali yoktur. Daha önce de tavsiye etmiştim. Ilgaz Zorlu Beyin “Evet ben Selanikliyim!” adlı kitabını alıp tedkik ediniz. Adıgeçen kitap, yazarın daha önce bazı dergilerde çıkmış araştırmalarıyla birkaç ekten müteşekkildir. Onun metninde ve satır aralarında çok bilgiler mevcuttur. (Belge Yayınları, İstanbul 0212 / 517 44 53) “Evet ben Selanikliyim” kitabının kapağında, İzmirli haham ve mesih Sabayat Sevi’nin dünya krallığı tahtında oturduğunu tasvir eden eski ve tarihî bir resim yer alıyor. Kanatlı melekler başının üzerinde büyük bir taç tutuyorlar. Gerçi Sabatay Sevi, hayatında bu tahta ve taca sahip olamadı ama, ölümünden üç yüz küsur yıl geçtikten sonra şu anda âdeta taç ve taht sahibi olmuştur.
Güney Kore’de, Japonya’da, Filipinler’de, Tayland’da başlayan iktisadî ve malî krizin bütün dünyayı tesiri altına alarak korkunç bir yıkıma ve ekonomik zelzeleye sebebiyet vereceği anlaşılıyor. Kasırga Rusya’yı da tesiri altına almıştır. Avrupa ve ABD’de de kendini kurtaramayacaktır. Ben bu konularda uzman değilim, fikirlerini okuduğum dünya çapında bazı uzmanlar gelecek hakkında pek kötü kehanetlerde bulunuyor. Türkiye’nin iktisadî, mâlî, siyasî, idarî, durumu zaten çok bozuktur. Bir de iktisadî kasırga gelirse halimiz ne olacaktır? Şu anda, ülkemizde yetişen buğday kendi ihtiyacımıza yetişmiyor, dışarıdan ithal ediyoruz. Peki, buğday ithal edemezsek ne yapacağız? Ekmek yerine pasta mı yiyeceğiz? Ülkemiz iktisadî ve mâlî bakımdan su seviyesine yakın bir şekilde seyreden bir gemi gibidir. Büyük bir dalga gelirse ne olacaktır? Kendilerini ve partilerini ülkeden, milletten, devletten üstün gören bazı yetersiz politikacılar büyük kasırga esnasında gemiyi nasıl idare edecekler, nasıl batmaktan kurtaracaklardır? 22 Eylül 1998 Salı