Pazar

Bizdeki medya tekelleşmesi ve kartelleşmesi kendi kendine tesadüfen mi olmuştur; yoksa bu iş planlı, programlı, kasıtlı bir şekilde mi yapılmıştır? Bence kasıtlı ve planlıdır.

Birtakım gizli, esrarlı güçler böyle olmasını istemişler ve bugünkü tekelleşme ve kartelleşme meydana gelmiştir. Şu anda büyük medyamız birkaç şahsın, ailenin, holdingin kontrolundadır. Büyük gazeteler ve televizyonlar birtakım bankaların, holdinglerin, para babalarının kâr, kazanç, hırs vasıtaları haline gelmiş bulunuyor. Büyük medya ülkenin birinci gücü haline gelmiştir ve onun üzerinde ne ahlâkî, ne de kanunî bir denetim vardır.

Peki, Türkiye’de bağımsız, tarihî devamlılığa ve millî kimliğe bağlı, mesleğin ahlâk ilkelerine gerçekten uyan bir medya oluşturmak konusunda çareler ve çözümler araştırılmakta mıdır? Maalesef bu konuda ciddî teşebbüs ve faaliyetler görülmüyor.

Büyük medya niçin tekelleşmiştir? Nasıl tekelleşmiştir? Tekelleşme ne demektir?

Büyük gazetelerin idarecileri ve yazarları genellikle şu özelliklere sahiptir:

1. Bu sahada Sabataycıların sayısı, halk nüfusunun içindeki nisbetlerine göre çok fazladır. Halkın yüzde birini teşkil etmeyen bir grup büyük medyanın idaresine, fikir yapısına hakim durumdadır.

2. Medyamızın ağır topları ısrarlı ve inatçı bir şekilde din-siyasî sistem çekişmesini, zıtlaşmasını körüklemektedir.

3. Birtakım genel yönetmenler, köşeyazarları, ağırlığı ve gücü olan kalemler ülkemizdeki krize çözüm bulunmaması, buhranların sürüp gitmesi siyasetini takip etmektedir.

Gazetelerimizin ve televizyonlarımızın bir kısmı müstehçen konulara yer vererek, halkın ve bilhassa gençliğin seks duygularını devamlı şekilde mıncıklayarak toplumumuzu hasta hale getirmiştir.

Birçok temel kuruma olduğu gibi halkın medyaya olan güveni de kalmamıştır. Ülkemizin nüfusu otuz beş milyon iken günde bir milyon satan günlük gazeteler vardı. Şimdi nüfusun ikiye katlanmış olmasına; teknik, baskı, sayfa adedi bakımından çok zengin gazeteler bulunmasına rağmen büyük gazetelerin tirajları yarım milyon civarındadır. Çünkü halk yığınları artık gazetelere güvenmiyor. Büyük gazetelerin birtakım babaların, holdinglerin, bankaların kâr aleti olduğunu biliyor.

Bütün sabotajlara, bütün yıkıcı faaliyetlere, bütün şeytanî propagandalara rağmen bu millet Müslüman kalmıştır. Ramazan yaklaşıyor, halkımızın büyük kısmı oruç tutacaktır. Cuma namazlarında camilerde yer bulunamıyor. Nice açık kadın bile, namaz vakti gelince başını örtüp ibadetini yapıyor. Şirk, küfür, tağut, nifak güçleri bu halkın imanını çalamamıştır. Bazı büyük basın organlarının uzun yıllar boyunca yaptıkları din aleyhtarı propagandalar tesirli olmamıştır. Dünyanın hiçbir medenî ülkesinde medya oradaki halkın dinine, imanına bizdeki gibi açıkça, militanca, jakobence saldırmaz. Birtakım gazeteler yaptıkları haçlı savaşının faturasını ödüyor, cezasını çekiyor.

Onlar için önemli olan haysiyetli basın faaliyetleri yapmak değil, bin türlü spekülasyon, alavere dalavere ile patronlarının, bankalarının, holdinglerinin ve kendi çıkarları için çalışmaktır.

AKP iktidara geçtiği zaman birkaç defa yazmıştım. Bu iktidar medya meselesini halledemezse medya zamanı gelince onun hesabını görecektir.

Şu anda büyük bir medya babasına karşı dehşetli bir takibat yapılıyor. Başka medya holding ve kartelleri kıskıs gülerek manzarayı seyrediyor ve servetlerine servet katmak için kulis faaliyetlerini yürütüyor.

Manşette “İrtica en büyük tehdit ve tehlikedir… Cumhuriyetin, laikliğin, Atatürkçülüğün temelleri oyuluyor… Küçük çocuklara Kur’an ve din dersi veriliyor… Eyvah eyvah!..” Kulislerde ise yüz milyonlarca, milyarlarca dolarlık kara ve kirli menfaatler…

Bu memlekette çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar elli küsur seneden beri basın sahasındaki geriliklerini, güçsüzlüklerini gideremediler.

1950’li yılların başındaydı. Yatılı okulda okuyordum. Bir cumartesi Beyoğlu’na çıktım, sokaklarda renkli afişler doluydu. Günlük “Büyük Doğu” gazetesinin çıkacağı haber veriliyordu. Çıktı, fakat uzun müddet devam edemedi. Birtakım ihtilaflar olmuştu. Büyük Doğu ismi silindi, gazete Hilal ismiyle yayınlanmaya başladı ve bir müddet sonra kapandı. Elli senedir Hürriyet, Milliyet, Sabah, Star gücünde, tesirinde, nüfuzunda büyük gazeteler çıkartamadık. Çünkü:

Kırsal kesim, bedevî, gecekondu zihniyetiyle en zeki ve kabiliyetli çocuklarımızı doktor, mühendis olarak yetiştirdik. Eğitim, gazetecilik, güzel sanatlar, sosyal konularda güçlü ve üstün uzmanlar yetiştirmedik. Dindar annelerin babaların evatları için ideali şuydu: Biz iyi yaşayamadık, iyi yiyip içemedik, bari çocuklarımız bol para kazansın, lüks hayat sürsün, lüks yesin, lüks yaşasın, lüks gebersin! Sanat tarihi bölümüne girdiği için evladını reddeden bir Müslüman babayı anlatmışlardı bana. Sosyal, kültürel, medeni savaşlar doktorlarla, mühendislerle kazanılmaz. Medyada üstün değilsen savaşı kaybetmeye mahkumsun. Medyayı kontrol edemezsen kendi ülkende köle, parya, sömürge yerlisi gibi yaşarsın böyle.

Efendim Müslümanların da, bazısı iki yüz bin satan gazeteleri var… Var ama tesirleri, nüfuzları, ağırlıkları ne kadar? Bugün memleketimizde öyle islâmî gazete ve dergiler var ki, sadece başlıkları yazılı olsa, gerisi beyaz kağıt olsa yine yüz binlerce satılır, dağıtılır. Efendi hazretleri böyle istiyor, üstad böyle istiyor, hazret veya baron böyle istiyor. Bu gibi satışlar, tirajlar bir kıymet ifade eder mi? Gazete dediğin, halkın ve okumuşların her kesiminde itibar ve güvene sahip olmalı, ciddiyetini herkese kabul ettirmelidir.

Müslümanların bu ülkede büyük günlük gazeteler, büyük haftalık haber ve yorum dergileri çıkartmak hususunda büyük şansları, imkanları, potansiyelleri vardır. Polonya’da haftalık “Nie” dergisinin her sayısı 750 bin adet satılıyor da bizdeki en büyük haftalık dergi niçin 15-20 bini geçemiyor? Polonya’nın nüfusu kırk milyon civarında, bizim nüfusumuz ise 70 milyon. Polonya’da 750 bin satıyorsa bizde bir milyondan fazla satması gerekir. Niçin başaramıyoruz bu işi?

Sorumlulara sorarsanız bin türlü bahane ve şikayet ileri süreceklerdir. Geline oyna demişler, oynayamam yerim dar demiş, yerini genişletmişler, bu sefer de yenim dar… demiş! Öyle ukalalar var ki, bu gibi tenkitleri yaptığım için “Bizi tenkit edeceğine sen teşebbüs et, kendin yap…” diyorlar.

Seyahatteydim, İsmet Özel bey zehir zemberek bir yazı ile kalem faaliyetlerine nihayet vermiş. Milliyet gazetesi de kendisiyle uzun bir röportaj yapmış. Yazılarını okumadım, kulaktan duyduklarımla hüküm veriyorum. (Son yazısını ve röportajı tedarik edip okuyacağım). İsmet beyi tebrik ediyorum. Şu İslamcı (Müslüman demiyorum) kesim ne kadar tenkit edilse, ne kadar yerden yere vurulsa yeridir. Birtakım alçak ve sefil İslamcılar kutsal dinimizi, Müslümanların potansiyelini kendi şahsî menfaatleri, ikballeri uğrunda kullanmış, kirletmişlerdir. Lânet olsun onlara! Dinî uyanış hareketi bir rant yeme, haram yeme, hortumlama, götürme hareketine dönüştürülmüş, dejenere edilmiştir.

1980’li yıllarda rejimi, sistemi yerin dibine batıran birtakım hızlı ve jakoben radikaller şimdilerde aç kurtlar gibi rant peşinde koşuyorlar. Kimisi sakalını kesti, kimisi namazı bıraktı. Rant rant rant… Para para para… Menfaat menfaat menfaat… İkbal ikbal ikbal… Allah hepsinin belâlarını versin! Bu herifler İslâm davasını ve Müslümanları sattılar. Kazandıkları yanlarına kâr mı kalacaktır? Mümkün müdür böyle bir şey. Gün gelecek o yedikleri haram rantlar, o yüzde on komisyonlar, o alavere dalavere paraları fitil fitil burunlarından gelecek, hepsi kan kusacaktır. Haram para yakar!

Sabırlı bir araştırıcı çıksa da Türkiye Müslümanlarının son elli yıllık serüvenini birkaç ciltlik bir kitapta yazsa; bütün sahih bilgileri belgeleri toplasa; tahliller yapsa, neticeler çıkartsa ne iyi olur. Bazıları hizmet hizmet hizmet diye bağırıyor avazı çıktığı kadar. Peki hizmet paravanası ardında kendin, çoluk çocuğun için ne kadar topladın, onun da bir listesini verebilir misin? 25 Ağustos 2003