Pazartesi

 

Aziz Müslümanlar… İslâm ile Müslümanlar aynı şey değildir. İslâm yücedir, İslâm’da eksiklik ve hatâ yoktur; Müslümanlarda ise eksiklik, hatâ, kemâlsizlik olabilir. İslâm’ın belli bir tarih dilimi içinde, belli bir coğrafyada yücelmesi, güçlenmesi için kemalli (olgun), güçlü, vasıflı, iyi Müslümanların bulunması ve onların Yüce Dine hizmet etmesi gerekir.

Zamanımızda bu hizmeti yapacak Müslümanların sayısı son derece azdır. Dinimizi yüceltmek, Müslüman kimliğimizi korumak, düşmanlarımıza karşı direnebilmek için mutlaka ve mutlaka

güçlü, vasıflı, olgun, üstün

Müslümanlar yetiştirmemiz gerekir.

Sıfatları tekrarlıyorum:

GÜÇLÜ… VASIFLI… OLGUN… ÜSTÜN…

Bu Müslümanlar hangi saha ve boyutlarda güçlü/vasıflı olacaklardır?

  • Bilgi ve kültürde…
  • Aksiyon, ahlâk ve karakterde…
  • Sanat, estetik ve güzellikte…

    Şimdi dinini, vatanını, kimliğini seven ve bunları korumak isteyen her Müslüman; bütün gücüyle, doğrudan doğruya ve dolaylı şekilde çalışarak böyle

    güçlü, vasıflı, üstün, olgun, faziletli Müslümanlar

    yetiştirmek için çalışmalıdır.

    Bu işi herkes kendi kafasına göre ve kendi başına yapamaz. Müslüman Bilgelerin derli toplu, dört başı mâmur bir plan ve program hazırlamaları gerekir. Ülkemizde bu saydığım sıfatlarda beş kişi ya çıkar ya çıkmaz. (Listede ben yokum.)

    Şimdi teklif ediyorum:

    Oturduğunuz ev dışındaki malınızı mülkünüzü satınız ve bunun parasıyla:

  • İstidatı (yatkınlığı), kabiliyeti, kapasitesi var ise kendi oğul ve kızlarınızı,
  • Onlarda bu istidat, kabiliyet yoksa, Ümmet-i Muhammed içindeki bu gibi sıfatlara sahip çocukları bulup yetiştiriniz.

    Bu yetişecek gençlerin hizmet kahramanları olması gerekir. Aç köpekler gibi paraya, mala, servete, rantlara, dünya menfaatlerine düşkün kimseler kesinlikle okutulup yetiştirilmemelidir. Çünkü onlar hizmet değil hezimet üretir. Bu gibi çocuklarımızı Avrupa ülkelerinde, Kanada’da, Singapur’da, Kore’de, Japonya’da okutmamız gerekir.

  • Onlar dünyaya, dünya kemiklerine, dünya rantlarına, lükse, konfora, benliklerine yönelik olmayacaklardır; hizmete yönelik olacaklardır.
  • Beş yabancı dil bileceklerdir.
  • Kuvvetli bir genel kültür sahibi olacaklardır.
  • Fenne ve tekniğe değil sosyal kültüre yönelik olacaklardır.
  • Mütevâzı ve zâhid olacaklardır.
  • *Her biri en az beş on kere “erbaîn” çilesine benzer çileler çekmiş ve pişmiş olacaktır.
  • Onlar ihlas kahramanları olacaktır.
  • Onlar kültür, ahlâk ve güzellik bakımından İslâm düşmanlarına tepeden bakacaktır.
  • Onlar, maişetleri dışında ücret istemeyecekler, teklif edilse bile kabul etmeyeceklerdir.
  • Onlar Peygamber, Ashab, Ehl-i Beyt, Selef-i Sâlihîn ahlâkı ve karakteri üzere olacaklardır.
  • Onlarda Selahaddin Eyyubî, Şeyh Şâmil, Emîr Abdülkadir siyreti olacaktır.

    İslâm Dünyası, Ümmet-i Muhammed benliklerini putlaştırmış, para ve servet için her haltı yiyen, haram kazanç ve rantlarla domuz gibi şişmiş alçaklarla yücelmez. Bir Müslüman’da dünya kadar ilim ve kültür olsa, fakat onda ahlâk ve karakter olmasa o yine bir işe yaramaz; bırakın fayda vermek, bir sürü zarar verir. Evet, reçetesini, metodunu, çare ve çözümünü bulursanız; evlerinizi, mülklerinizi satıp parasıyla böyle gençler yetiştiriniz. Böyle gençler ayda birkaç yüz lira sadaka-burs vermekle yetişmez. Yekûn olarak milyon dolar harcama yapmak gerekir bir tek gence, adam olması için… Planlı programlı, metodlu harcama…

    Bendeniz ne yazdığımı bilen bir kimseyim. Bunda sizin için bilseniz ne kadar büyük hayırlar vardır. Ah keşke anlatabilsem…

    Devletimizi Canımız Gibi Korumalıyız

  • Bir devlet ne kadar eski ise o kadar köklü olur.
  • Geleneklere bağlı bir devlet, gelenekleri inkâr eden bir devletten üstündür.
  • Rejimler, sistemler, düzenler eskir, miadını doldurur, değişir; devletler yerinde kalır.
  • Devlet ile tarihî arızaları ve kazaları özdeşleştirmek o devlete yapılabilecek en büyük kötülük ve suikast olur.
  • Devlet değişmez cevherdir, düzen/sistem arazdır.

    (Olgun) elma ham elma, yeşil elma kırmızı elma, tatlı elma ekşi elma, taze elma bayat elma, büyük elma küçük elma, kokulu elma kokusuz elma… Elma cevher, diğer sıfatlar arazdır.

  • Devlet cam bir sürahi gibidir. İçine su konur, süt konur, şarap konur, ayran konur…

    Bozuk ve haram sıvılar dolayısıyla devlete düşman olmak ahmaklıktır… Sürahi ile içindeki kötü ve necis şeyleri özdeşleştirmek yanlıştır.

  • Devlet tartışma konusu yapılmamalıdır.
  • Düzene ve sisteme kızıp

    “Batsın bu devlet” demek, üzerinde yolculuk yaptığı geminin batmasını, uçağın düşmesini istemek gibidir.

  • Başlıca iki türlü rejim/düzen/sistem vardır:

    Tarihî devamlılık rejimleri, tarihî arıza ve kaza rejimleri…

    Bu ikinciler sürekli olmaz, devamlı kalmaz.

  • Osmanlı sisteminde din ile devlet kelimeleri birlikte kullanılırdı,

    “Din ü devlet”

    denilirdi.

  • Din ve devlet,

    her ikisi de birer büyük siyasî, kültürel, sosyal güçtür.

  • Sağlıklı, dengeli,

    istikrarlı bir ülkede din ile devlet barışık olur.

  • Bir ülke ki, orada din ile devlet arasında bitmez tükenmez, müzmin bir uyumsuzluk, anlaşmazlık, çekişme, kavga vardır; orada işler yolunda gitmez, huzur olmaz, sosyal barış ve toplumsal mutabakat kurulamaz.

    İngiltere’de din ile devlet barışıktır, işbirliği yapmaktadır. Orada hükümdar (kral veya kraliçe) hem devletin, hem de millî Anglikan Kilisesi’nin başıdır. Norveç Anayasası’nın ikinci maddesinde

    “Norveç Devleti’nin dini, millî Lüteryen Kilisesi’dir. Kral bu kilisenin başıdır. Bu kiliseye mensup vatandaşlar, çocuklarını bu dine göre yetiştirmekle yükümlüdür.”

    yazılıdır.

  • Avrupa’da

    sadece iki devletin anayasalarında laiklik

    açıkça yazılıdır. Bunlar Fransa ve Portekiz cumhuriyetleridir.

    Her ikisinde de din ile devlet barışıktır.

  • Hiçbir âdil, medenî, millî rejim veya sistem ülkesindeki çoğunluğun din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşamak temel hak ve hürriyetlerini

    hiçbir bahane ve gerekçe ile kısıtlayamaz.

  • Evrensel ve temel insan hakları, hürriyetleri ve haysiyetleri demokrasinin, meşru bir sistemin, adaletin vazgeçilmez şartıdır. Bu yoksa rejim, sistem ve düzen halk nazarında itibarını ve güvenini yitirir, meşruiyetine gölge düşmüş olur.
  • İnsanlar ve toplumlar insan olmak bakımından eşittirler ama onların farklılıkları, özellikleri vardır. Kan grubu gibi, sağlak veya solak oluşları gibi, her insanın kendisine mahsus DNA’sı olması gibi. Hiçbir güç, hiçbir ideoloji bunları keyfî şekilde değiştirmeye yeltenmemelidir.

    Çünkü değişmezler, değiştirme zorlamaları dejenerasyona, bozulmaya yol açar.

  • Millî kimliği, millî kültürü, kendisine ait özellikleri zorla ve baskı ile değiştirilmek istenilen bir toplumda yabancılaşma başlar, bir yığın sosyal, siyasî, hukukî, kültürel bozulma ve hastalık görülür.
  • Sağlık bir toplumda, millet çapındaki anlaşmazlıklar ve tereddütler halkoylaması ile çözüme kavuşturulur; diretme, baskı, zorbalık yapılmaz.
  • İyi, namuslu, haysiyetli, akıllı, mantıklı, sağduyulu bir vatandaş devletini canı gibi korur, ayakta kalması ve yücelmesi için çalışır; devlet ile bozuk sistemi ve ideolojileri özdeşleştirmez,

    “Batsın bu devlet…”

    gibi beyinsizlikler sergilemez.

    Düzeltme:

    2 Mart tarihli yazımda Fener-Fatih’te

    (Gül Camii civarı)


    Yılmazlar Lokantası’ndan bahs etmiştim. Bir yanlışlık olmuş, kişi başına 14 lira yazılmış. Doğrusu “İKİ KİŞİNİN YEMEK ÜCRETİ 14 LİRA” olacaktır. Özür beyan ederim. Adresini tekrarlıyorum: Küçük Mustafa Paşa Mahallesi, Kara Sarıklı Sok. No: 8 Fatih/Fener. Tel: 0 212/521 29 47

    06

    Mart 2007