Ey Müslümanlar! Doğru Olmayanları Desteklemeyin
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Çarşamba
Müslüman kardeşim, sana soruyorum: (1) Yalan söylemek münafıklık değil midir? (2) Söz verip de o sözü yerine getirmemek yine münafıklık alameti değil midir? (3) Kendisine bir şey emanet edildiğinde o emanete hıyanet etmek de münafıklık değil midir? (4) Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Müslümanları aldatanlar için “Bizi aldatan bizden değildir” dememiş midir? (5) İslâm dini hırsızlığı büyük bir suç ve ahlâksızlık olarak kabul etmemiş midir? (6) Resul-i Kibriya Efendimiz “Rüşvet alan da veren de ateştedir” buyurmamış mıdır? (7) Din-i mübin-i İslâm ve Şeriat-ı Ahmediyye, ribanın her türlüsünü haram kılmamış mıdır? (8) Kara, kirli, necis, haram servetler dinimizce lânetlenmemiş midir? (9) Bu din bize insan için en tehlikeli düşmanın kendi nefs-i emmaresi olduğunu haber vermiyor mu? (10) Dinimiz lüksü, israfı, saçıp savurmayı, aşırı tüketimi, gösterişi yasaklamamış mıdır? (11) Büyük din alimleri, kamil mürşidler, imamlar/önderler ihlası zedeleyen helak edici huyları açıkça ve ayrıntılı şekilde beyan etmemiş midir?..
Yukarıda 11 madde sıraladım. Bu rakamı çoğaltmak mümkündür. Lakin aklı, şuuru, vicdanı olana bu kadarı yeterlidir. Şimdi sana soruyorum: Sen bir Müslüman olarak birtakım yalancıları, münafıkları, isyankarları, azgınları, hırsızları nasıl destekleyebilirsin? Kur’an’da ayet var, Yüce Rab, “Ey iman edenler!., Allah’tan korkunuz ve doğrularla birlikte olunuz.,.” buyuruyor
Sen Allah’a, Peygambere, Kur’an’a iman etmiş bir Müslüman olarak kendini bu âyetteki emrin dışında mı görüyorsun? Yoksa ben hem Müslüman geçinirim, hem de münafıkları, bozukları desteklerim mi diyorsun? İsim vererek kim doğrulardandır, kim yamuklardandır şeklinde bir açıklamam yok. Zaten gücüm böyle bir şeye yetişmez.
Devlet ve ülke idaresinde mutlaka doğruları vazifelendirmeliyiz. Devletin ve belediyelerin bütçelerini hortumlamayacak… Kara, haram, kirli, necis, pis servet edinmeyecek. Emanetlere hıyanet etmeyecek… İşleri, vazifeleri, makam ve mevkileri, memuriyetleri ehil ve layık olanlara verecek. Bunları kendi akrabalarına, hemşehrilerine, parti üyelerine peşkeş çekmeyecek.
Müslümanlıkta
gibi şeytanî kuruntular yoktur. Peygamberimiz ne buyurmuşlar? “Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapacak olsa onun da elini kestiririm!” dememişler mi?
Ey Müslümanlar! Size şu veya bu kişileri destekleyin, onları seçin demiyorum. Sadece Allah’ın emrini bilin ve doğrularla birlikte olun, doğruları destekleyin diyorum.
Müslüman, münafığı destekleyemez. Müslüman, haram yiyiciyi destekleyemez. Müslüman, yeryüzünde fesat çıkartanları destekleyemez. Müslüman, rüşvetçiyi destekleyemez.
Bazıları
mu diyorlar? Ya öyle mi?.. O halde başlarına gelecek bela, azab ve musibetlere hazır olsunlar. Hak Teala hazretleri münafıkları, yalancıları, haram yiyicileri, saçı bitmedik yetimlerin ve fakir halkın hakkını yiyenleri, kara para sahiplerini, ribacıları sevmez. Böylelerini destekleyenler, böyleleri ile birlikte olanlar, böylelerini sevenler iflah olmaz. Daha sonra “Keşke elim kırılsaydı da o zalimleri desteklememiş olsaydım…” dememek için kalp gözlerinizi açık tutunuz?.. Şunu da iyi biliniz ki, nifak küfürden eşeddir.
Meşhur
gazetesi,
ve kendisini haftanın avukatı seçmiş. Avukat Fatima’nın fotoğrafını gördüm: Simsiyah bir başörtüsü ile saçlarını ve gerdanını kapatmıştı. Dudaklarına ruj sürmüştü ama önemli olan, onun tesettürlü bir Müslüman kadın olduğunu gösteren cilbabı idi.
İngiltere demokraside bizden bin kat ileridir. Şu anda medeniyet bakımından da ileridir. Kültür, ilim, teknik bakımından da bizden öndedir. Orada hukukun üstünlüğü prensibi vardır. Ve orada Müslüman bir avukat tesettür kıyafeti ile Müslüman bir doktor başını örtmüş olarak, Müslüman bir öğretmen başı örtülü kapalı kıyafetle mesleğini icra edebilir.
Orada bütün okullarda Müslüman kız öğrenciler aileleri ve kendileri isterlerse tesettürlü olarak okula gidebilirler. Üniversitelerde de durum böyledir. Tesettürlü bir Müslüman kadın seçimleri kazanırsa Meclis’e başı örtülü olarak girebilir ve mazbata alıp vazifesini yapabilir.
Bundan beş yıl kadar önce Yeşilköy Havaalanı’nda bir zat ile tanışmıştım. Sakallı idi, başında Hint-Pakistan işi kürk bir kalpak vardı. Yine Hint işi bir pantolon üzerine istanbuline benzer bir ceket giymişti. Yanındaki genç tanıştırdı:
Bizde bazı sayın, saygın ve saylan kişiler
(ne demekse)
diyorlar.
Peki İngiltere bunları nasıl uzlaştırmış? Sayın ve saylan kişiler bu soruya ipe sapa gelir bir cevap verebilirler mi acaba?.. (Tesettürlü Şahid Fatima ünlü Harvad Üniversitesi’nde bir yıl ihtisas yapmıştır.) 28 Haziran 2007