Eyvah!.. Lozan’ın Gizli Protokolları tehlikede
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Ocak 2019
Çarşamba
Cumhurbaşkanlığı konusunda kopartılan yapay fırtınaların asıl sebebi
ihlâli meselesidir. Lozan’ın Gizli Protokolları ne demektir? Açıklanmasa da bu protokollar yazılı mıdır, yahut şifahî/sözlü olarak mı yapılmıştır? Bunlar hâlâ geçerli midir?
Lozan’ın Gizli Protokollarını ilk defa olarak, sanırım 1959’da merhum Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’sunda okumuştum. Bundan, uzun yıllar sonra CHP devrinde Van milletvekilliği yapmış olan merhum
bahseder. Onun hatıraları önce küçük bir kitap şeklinde basılmıştı, daha sonra bendenize bu hatıraların ikinci kısmını müsvedde şeklinde verdi, haftalık Yeni İstiklâl’de tefrika ettik.
Lozan’ın Gizli Protokolları kısmında İbrahim Bey birkaç madde halinde çok önemli ifşaatta bulunuyordu. Bunların yayınlandığı sırada durum müsait olmadığı için maalesef bu satırları basamamıştık. Sonra ihtilaller, darbeler, sıkıyönetimler, politikacıların ve gazetecilerin tutuklanması… Bir yığın hadise oldu. Yurtdışına çıkmak zorunda kaldım. (Kaçmadım, normal şekilde pasaportlu olarak Hacca gittim, bir daha dönemedim… Altı seneye yakın sürgün hayatı yaşadım.) İki günlük gazetem battı, evrakım, arşivim tarumar oldu. İbrahim Arvas Beyin hatıratının ikinci kısmının müsveddeleri ne oldu bilmiyorum.
Sanırım 1980’deydi, İstanbul Hukuk Fakültesi’nde okuyan bir öğrenci ziyaretime gelmişti, elinde bir kitap vardı. Bu bir medeni hukuk ders kitabıydı. Öğrenci bana sayfasını gösterdi, orada Lozan Antlaşması’nın bir vesile ile gizli maddelerinden bahsediliyordu.
Bir TV programında bir araya geldiğimiz
Beye
sormuştum: “Lozan’ın Gizli Protokolları konusunda fikriniz nedir?” Şu cevabı vermişti: “Ben de böyle protokollar olduğunu duydum ama bu konuda herhangi bir bilgiye ve belgeye ulaşmış değilim…”
Geçenlerde yüksek rütbeli bir emekli subay
şeklinde bir beyanda bulundu. Sayın emekli general
Lozan Antlaşması bir bütündür. Yazılı ve şifahî kısmıyla; açıklanmış veya gizli maddeleriyle…
Lozan’ın mimarı kimdir?
Hayır,
Birinci bölümde başta İsmet Paşa olmak üzere Türk delegasyonu sömürgeci ve emperyalist düvel-i muazzamaya İslâm konusunda, millî kimlik konusunda fıkıh ve Şeriat konusunda tâviz vermez. Lozan müzakerelerinin bu bölümünün bende Fransızca zabıtları var,
Sonra müzakereler neticeye ulaşmaz, delegasyon Türkiye’ye döner… Lozan’ın ikinci perdesi bundan sonra başlar.
(ahitleşmesi)
İmzalanır ama Amerika Birleşik Devletleri bunu tasdik etmez. 1923’ten bu yana 84 yıl geçmiştir ve ABD, Lozan’ı hâlâ tanımamaktadır.
Lozan imzalandığında Türkiye’nin anayasasında (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu),
“devletin dini, dîn-i İslâm’dır” yazılıydı. Yine Türkiye’nin Dolmabahçe Sarayı’nda ikâmet eden ve her hafta
ile Cuma namazına giden bir Halifesi vardı. Medenî kanunu
idi. Hafta tatili cumaydı. Ve saire ve saire…
Yüzde 50’ye yakın oy alan AKP onlara garanti veriyor: Laikliğe bağlıyız, Atatürk ilkelerine bağlıyız, din devleti taraftarı değiliz, bu beyanlarımız sözde değil özdedir, bize inanın ve güvenin, biz sizi kandırmıyoruz…
Beyazlar bu sözlere inanmıyorlar, takiyyedir diyorlar. Haklılar, çünkü yakın tarihimizde birtakım kişiler ve gruplar da buna benzer takiyyeler yapmışlardı.
Lozan hakkında birbirini tutmaz, birbirine zıt bir yığın görüş var. Kimisi ak diyor, kimisi kara. Kimisi zafer diyor, kimisi hezimet. İtiraz edilmeyecek tek husus şu:
Tekrarlamakta fayda var:
Unutmamak için elinize bir tesbih alınız, 117 defa bu cümleyi tekrar ediniz, ezberlersiniz. Lozan konusunda Beyazların çok aykırı buldukları bir kitabı okumanızı tavsiye ederim:
(iki cilttir.)
Halkımız maaşallah uykuya genellikle düşkündür; yatakta uyur, ayakta uyur… TV seyrederken uyur, gazete okurken uyur…
İslâmî kesimde binlerce profesör yetişti,
sayısı da çok. Bunlardan biri yahut birkaçı himmet buyursalar da dünya arşivlerine girseler, senelerce polis hafiyesi gibi araştırsalar ve
ulaşsalar. Ne iyi olur… 23 Ağustos 2007