Aşağıda anlatacağım hâdise son Mevlid Kandili’nde şehrin merkezindeki beş yıldızlı büyük bir otelin lokantasında cereyan etmiştir. Suit dairelerin bir gecelik ücreti bin dolardan fazla olan bu otelin restoranında, Basra Körfezi Arap devletlerinin birinden gelmiş islâmî bir finans kurumunun müdürüne Türkiyeli davetçiler tarafından yemek verilmektedir. Yemek esnasında civardaki camilerden ezan sesleri gelir, mübarek bir gecedir.

Arap misafir, ezan okunurken müziğin devam etmesinden rahatsız olur. Garson vasıtasıyla ilgililere müziği birkaç dakika kesmeleri ricasında bulunur.

Müzik kesilmez, tekrar rica edilir, yine kesilmez. Nihayet şef gelir, “Efendim, ezan okunurken müziği durdurursak bazı Türk müşterilerimiz öfkeleniyorlar, böyle bir şeye razı olmuyorlar, bu yüzden kesemiyoruz…” der. Ne kadar acı bir hâdise değil mi?

Benim çocukluğumda ve gençliğimde, Ramazan gelince, birçok gayr-i müslim meyhaneci dükkânlarını bir ay tatil ederlerdi. Hıristiyan vatandaşlarımız Müslümanların dinî bayramlarına, kandillerine saygı gösterirlerdi. Şimdi agresif bir tutum var. Ezan okunuyor… Bazıları “Hayır, müzik devam edecek, kesinlikle durdurulmasını istemiyoruz!..” diyorlar. Bu kafadaki insanlar bu ülkede sosyal barış, toplumsal uzlaşma sağlayabilir mi?

Ramazan aylarında bazı taşra şehirlerinde sokaklarda alenen oruç yenilmiyor diye birtakım dinsizler hop oturuyor hop kalkıyor. Neymiş, yobazlık almış yürümüş? Hangi yobazlık? Dindar ve muhafazakâr bir şehirde, şayet halkın yüzde doksan dokuzu oruç tutuyorsa, tutmayanların onlara saygılı olmaları gerekmez mi?

Yakın tarihimizde, Taksim’in altındaki Ayaspaşa semtindeki Park Otel’de son derece ibretli ve üzücü bir Ezan-Konser vak’ası yaşanmıştır. Otelin restoranında yeniliyor içiliyor… O gece orada kodaman bir zat vardır. Orkestra çalmaktadır. Birden çalgı durur. Kodaman zat afallar,

“Ne oldu? Müzik niçin kesildi?”

diye sorar. Orkestra şefini çağırırlar. Adamcağız Ermeni imiş, kodaman zata “Efendim, hemen aşağıda otelin karşısında bir cami var. Orada ezan okunurken müziği birkaç dakikalığına kesiyoruz” cevabını verir. Kodaman zat gürler:

– Hayır, hemen çalgı başlasın…

Vali ve Belediye başkanına telefon ettirilir ve gece sabaha kadar tanzifat amelesine (çöpçülere) minare yıktırılır. 1950’de Demokrat Parti iktidara geçince semt halkı aralarında para toplayıp minareyi yeniden yaptırtmışlardır.

Avrupalılar ve Amerikalılar, Müslümanlara karşı bizdeki birtakım militan ve agresif dinsizler kadar saygısızlık yapmaz. Türkiye bir İslâm ülkesidir. Burada, ezan okunurken birkaç dakika müziğin susturulması gayet tabiîdir. Bunun yobazlıkla mobazlıkla ilgisi yoktur. Basit bir medeniyet, görgü, saygı meselesidir. Bazıları Müslümanları yobaz sanır. Hayır, asıl yobazlar, bir takım militan ve agresif dinsizlerdir. Bu adamlar ve kadınlar kendilerini ilerici, dindar halkı gerici olarak görürler. Kendilerini bu ülkenin, bu halkın bu devletin vasisi zannederler.

Meşhur Fransız filozofu Voltaire dinsizdi. Lakin Ferney’deki mâlikânesinde çalışanlar için kilise vardı. Yaşadığı, içinden çıktığı, nimetini yediği ülkenin ve halkın dinine, mukaddesatına saygı göstermeyen, aksine saldıran adamlar ve kadınlar kesinlikle aydın değildir. Onlar aydın karikatürü, ilericilik yobazı insan müsveddeleridir.

Hindistan’a giderseniz oradaki ineklere saygı göstermeye, ilişmemeye mecbursunuz. Çünkü Hindulukta inek kutsaldır. Hele biri, sokakta yere yatmış geviş getiren bir ineğe tekme vursun. Onu dünyaya geldiğine pişman ederler.

Türkiye madem ki, bir İslâm ülkesidir; efendi, medenî, görgülü kimseler Müslümanlığa ve Müslümanlara saygı göstermelidir. Bu bir vatandaşlık ve insanlık vazifesidir. Ezan okunurken, çalgıya ara verilmesinden rahatsız olan saldırgan zihniyetli dinsizler ülkemizdeki sosyal barış ve uzlaşmanın önündeki en büyük engeldir. Türkiye bu hale nasıl geldi? Geldi mi, getirildi mi?

Adamlardaki kafaya bakınız: Sivas’ta öldürülenler için ortalığı velveleye verirken Başbağlar köyünde öldürülenlerden hiç bahs etmiyorlar. Sivas’takilerin canları candı da, Başbağlar’dakilerin canları patlıcan mı?

Niçin âdil, insaflı, mâkul düşünemiyoruz? Niçin akıl ve insaf terazisini dengeli tutamıyoruz? Dünyanın hangi büyük ülkesinde bizdeki gibi militan, agresif, fanatik bir dinsizlik var? Din evrensel bir olgudur. Akıllı insanlar, kendileri inansalar da, inanmasalar da bu realiteyi kabul ederler.

Üç çeyrek asırdan beri İslâm ile mücadele ettiler de ne oldu? Türkiye’yi bir Japonya mı yaptılar? Bir Güney Kore mi yaptılar? Bir Tayvan mı yaptılar?

Dinsizlik sayesinde ülkemiz medeniyet, sanayi, ilim, teknik, sanat, mimarlık bakımından çok mu ilerledi? Dinsizlik sayesinde Türk düşünürlerinin, romancılarının kitapları dünya dillerine çevrilip ülkemize ve milletimize haklı bir ün ve prestij mi sağladı? Dinsizlik bize kaç Nobel veya benzeri ödül kazandırdı? Dinsizliğin gücüyle göklerde Türk uçakları mı uçuyor?

Ezan okunurken müziğin durdurulmasını istemeyenlerin gittiği o lüks otelde bir yemek kaça patlıyor? Türkiye’nin 72 milyonluk nüfusundan kaç kişi orada yemek yiyecek maddî imkân ve güce sahiptir? Hindistan’da kastlar var da biz de yok mu?

Bizdeki Brahmanlar kastı yekûn olarak kaç kişidir? Bilemediniz birkaç yüz bin kişi. Ülkenin gelirinin arslan payını onlar alır. Türkiye’nin balını kaymağını onlar yer. Memleketin nimetlerinin yüzde altmışını onlar paylaşır. Ezan okununca da “Hayır müzik devam edecek, kesinlikle durmayacak…” derler.

İster misiniz beni savcılığa şikâyet etsinler. “Bu gerici, müziğin durmasını isteyenlerle durmasını istemeyenler arasına fesat sokmaktadır, cezalandırılması, hapse atılması gerekir” diye. Birtakım gafil Müslümanlar, bu gibi mahallerde tantanalı, şaşaalı, lüks, gösterişli iftar ziyafetleri veriyorlar. Çalgılar, içkiler, domuz etleri içinde…

Hindistan’daki İngiliz sömürgecileri bile bizdeki birtakım agresif din düşmanları kadar azılı değildi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul İtilâf Kuvvetleri tarafından işgal edildiğinde Müslüman halkın mukaddesatına, ırzına, namusuna alenen tecâvüz edilmemiştir. Ya Rabbi, ne günlere kaldık! 01 Mayıs 2005