Çok zengin bir fabrikatöre: Pek muhterem efendim… İşiniz ve servetiniz çok büyümüştür. Sevgili mahdumunuz, sizden sonra bu işi başarıyla yürütecek, çekip çevirecek ehliyete, liyakate, birikime sahip değildir. Ufulünüzden sonra, oğlunuz elbette firma sahibi olarak kalacaktır ama yerinize mutlaka ehil ve liyakatli bir idareciyi şimdiden bulmanızı, işin başına fiilen onu getirmenizi tavsiye ederim. Hürmetlerimle…

***

Müslümanların kılıkta kıyafette, serpuşta hayat tarzında gayr-i Müslimlere benzememeleri gerekir. Kendilerine mahsus kıyafetleri ve serpuşları olmalıdır. Osmanlılar 19. asırda Avrupa elbiselerini benimsediler ama başlarındaki feslerle kendilerini onlardan ayırdılar. Cumhuriyetin ilanına kadar Müslümanların şapka giymesi yasaktı. “İki Devrin Perde Arkası” kitabının yazarı Selahaddin Ertürk: 1923’de şapka giyen züppe ve dinsiz Türkleri polisin yakaladığını yazmaktadır. Şapka kanunu çıktığında yurdun her yerinde halk isyanları olmuştur. Günümüz Müslümanlarında böyle hassasiyetler kalmadı. Nice sofu, dindar, dini bütün geçinen Müslümanlar bir dirhem iki çekirdek Avrupa kostümleri, Frenk gömlekleri, kravatları kullanıyor. Bendenizin bu konudaki teklifi şudur: Başımıza İslâm kültürünü ve medeniyetini temsil eden, hatırlatan çok güzel, çok estetik, çok zarif serpuşlar geçirmeliyiz. Kalpaklar, takkeler, fesler, arakıyeler. Nüfusu 200 milyonun üzerinde olan Endonezya Müslümanları genellikle başı açık gezmezler, başlarına İslâmî bir serpuş geçirirler. Bu konudaki kural şudur: Müslümanların serpuşlarını gayr-i Müslimler de beğenmeleri ve iktibas etmelidir. Antipatik, itici, zevksiz serpuşlar olmaz. Elbise konusunda Osmanlının İstanbulîni yeniden tecrübe edilmelidir. Her hâlükârda taklitçiliğe son vermeliyiz. Ağır konuşacağım ama utanmalıyız, Hindistan Mecusileri bile millî kıyafetleri ile geziyorlar. Resulullah efendimiz (salat ve selam olsun ona) “Bir kavme (topluma) benzeyen ondan olur” buyurmuşlardır… Müslüman kadın kıyafetlerine, tesettüre gelince: Bu konuda korkunç, dehşet verici bir rezillik ve yabancılık görülüyor. Allı zilli, ciğer kırmızısı, pembe, eflatun, fıstıkî yeşil, davullu zurnalı, alaca bulaca, gökkuşağı, yabancı erkeklere “bana bak bana bak” diyen, şeytanî, soytarı kıyafetler kesinlikle İslâm’ın tesettür emrine ve farzına uygun değildir. Başına alaca bulaca, cırtlak renkli bir eşarp geçirmekle tesettüre girilmiş olmaz. Müslüman kesim bu konuda özeleştiri yapmalı, haklı tenkitlere kulak vermeli, kendine gelmelidir.

***

Türkiye’nin gerçek başkenti İstanbul’dur. Ankara siyaset başkentidir. Ankara’da hayli günlük gazete yayınlanıyor. Bunlar İstanbul’da satılıyor mu? Hayır. Lakin İstanbul gazeteleri Ankara’da satılıyor. Türkiye Müslümanlarının elit, okur-yazar üst tabakası mutlaka İstanbul kültürüne medeniyetine, ahlâkına, görgüsüne, nezaketine, zarafetine sahip olmalıdır. Birkaç yüz kelimelik günlük iletişim, konuşma, çarşı-pazar, telgraf Türkçesiyle İstanbul kültürü ve medeniyeti yakalanamaz. En az yirmi otuz bin kelimelik, terimlik, deyimlik yazılı edebî lisana sahip olmak gerekir. Bugünkü liseler genç Müslüman nesillere bunu veremiyor. Müslümanların başını çeken kimselerin İstanbul kültürü ve medeniyeti konusunda çareler ve çözümleri araştırmaları, bulmaları ve bunları hayata geçirmeleri gerekir.

***

Müslüman gençlere zengin edebî Türkçe öğretmek için “Fuzuli Dershanesi” isminde bir dershane açılmalı, bu kurslarda ehliyetli öğretmenler dolu dolu öğretmek şartıyla bin saatte zengin Türkçeyi öğretmeli. Kurslar ücretsiz olmalı, katılacaklardan sadece şöyle bir taahhütname alınmalı: “Dersleri sonuna kadar takip edeceğim, bir gün bile ihmal etmeyeceğim, aksatmayacağım. Edebi Türkçeyi öğrenmek için bütün gayreti sarf edeceğim. Bu konuda yemin ederim… Vallahi Billahi Tallahi… Yeminimi zaruretsiz bozduğum takdirde Allah belamı versin…” Katılan çıkar mı acaba? Madalyonun arka tarafı da var. Mükemmel edebî Türkçe öğrenmek isteyenlere on bin lira peşin nakit burs verilecektir desek… İzdihamdan Fuzuli Dershanesi binası yıkılır, çöker mi acaba?

***

Tahtası ve kumaşı müsait olmayan ehliyetsiz çocuklarının hepsini ite kata liselerde ve üniversitelerde okutan bir toplum batmaya ve çökmeye mahkumdur.

***

Almanya, okumaya istidadı ve ehliyeti olan çocuklarını gymnasiumlarda eğitip, vasıflı insan olarak yetiştirdiği için, birçok konuda dünya birincisi olmuştur.

***

Haftada bir şu soruyu sorunuz: 2016 Dünya Olimpiyat müsabakalarında İngiltere nasıl oldu da ikinci oldu? Türkiye niçin nal topladı? Bu soruyu topluca sormazsak, düzelemeyiz. 09 Nisan 2017