Çarşamba

 

Fransızlar fahişelik için, “Dünyanın en eski mesleği…” derler. Dünya durdukça bu iş de yapılacaktır. Harpler, felaketler, düşman istilası da olsa, fahişeler fahişeliğini, zenperestler zenperestliklerini sürdürürler. Pompei Vezüv’ün ateşleri, kızgın külleri ve taşları, zehirli gazları altında mahvolduğu sırada oradaki kötü karılar, kötü evlerde mesleklerini icra ediyorlarmış.

Dünyanın en eski mesleği sadece fahişelik değildir. Hem, fahişelik sadece dar mânâda birtakım kadınların para mukabilinde kendilerini satmaları da değildir. Aslında her sahanın, her işin fahişeleri vardır, hattâ bunlar sadece kadınlar değildir; genellikle erkeklerden müteşekkildir. Politikanın, medyanın, iş hayatının, fikir hayatının, ideolojilerin velhasıl her sektörün sürü sepet fahişesi bulunur.

Hırsızlık da, kadîm mesleklerdendir. Hırsızlar kategorilere ayrılır: Âdi, sefil, küçük, acınacak hırsızlar. Aç kaldığı için, ekmek yahut ekmek parası çalan hırsız, kızılacak hırsızlardan değil, acınacak hırsızlardandır. Hasta annesine ilaç parası bulmak için hırsızlık yapan, bir dereceye kadar mâzurdur.

İslâmiyet, hırsızlığa çok ağır ceza verir, böylece hırsızlığın kökünü kesmiş olur.

Aç kaldığı için hırsızlık yapan bu suçu devamlı olarak işlemez; o istisnaî ve amatör hırsızdır. Bir de profesyonel ve müzmin hırsızlar vardır. Küçük, orta, büyük, çok büyük, kodaman hırsızlar.

Hırsızların derecesi, rütbesi yükseldikçe hırsları ve azgınlıkları da artar. Yüz bin dolar kazanırlar, artık yeter, bunu yiyelim demezler. Gözleri milyon dolardadır, milyon dolar kazanırlar, bu sefer daha da azarlar, on milyon dolar, yüz milyon dolar, milyar dolar peşinde koşarlar. Böylece vâdeleri yetip geberinceye kadar çalıp çırpmaya, hortumlamaya, vurmaya, tokatlamaya devam ederler.

Nefsini dizginleyememiş, olgunlaşamamış insan mal, menfaat, servet konusunda aşırı gider. Peygamber (salat ve selam olsun O’na) “Âdemoğlu mala (paraya, zenginliğe) doymaz. Bir vâdi dolusu malı olsa, ikincisini ister. Onun gözünü toprak doyurur” buyurmuşlardır.

Ülkemizde, bu çağda hırsızlık, haram yiyicilik, gayr-i meşru yollarla para kazanmak, zengin olmak çok yaygınlaşmıştır. Osmanlı devleti zamanında genç nesillere haram, helâl ne demektir, öğretiliyordu; toplumu, din ahlâkı zabt u rabt altında tutuyordu. Daha sonra bu eğitim zayıfladı, din ahlâkı sarsıldı, toplumun bir kısmı sekülerleşti, sonunda dehşetli bir pislik tufanı içinde kaldık.

Eski İslâm hanımları, sabahleyin kocaları işe gitmek üzere evden çıkarken onlara şöyle dermiş:

– Akşam bize helâl kazanç ve yiyecek getiriniz… Biz açlığa tahammül edebiliriz ama cehennem ateşine dayanacak halimiz yoktur. Şimdi maalesef birtakım kadınlar (hepsini kastetmiyorum, böyle olmayanlar üzerlerine alınmasınlar), kocalarından aşırı taleplerde bulunuyor ille de lüks bir hayat sürmek istiyor, mütevâzı ve sade yaşamaktan nefret ediyor.

Adamcağızın kazancı azdır, evine fazla mutfak masrafı yapamıyor, sofrada ucuz yemekler oluyor… Çorba, patates, yeşil mercimek, lahana kapuskası, bulgur pilavı, hoşaf… Bunlar aklı başında, ahlâklı, dengeli sıradan bir Müslüman için büyük bir ziyafettir. Oturur, iştahla, afiyetle yer, Rezzak-ı Âlem olan yüce Allah’a şükreder… Bizim bir takım bozuk Müslümanlar böyle yemeklerden hoşlanmazlar. Şirret kadın, ağlayarak kocasına haykırır:

– Ben ve yavrularım perişan vaziyetteyiz, sürünüyoruz, her gün makarna, patates, bulgur pişirmekten bıktım!.. Biz de, biftek, külbastı, pirzola, kuyu kebabı, kaymaklı tatlı istiyoruz… Böyle yaşamaktansa, ölelim daha iyi! Böyle karıya verilecek cevap şudur:

– Allah’ın sana verdiği bu rızıkları beğenmiyorsan, ne halin varsa gör. “Öleyim daha iyi mi diyorsun…” o halde geber!..

Gandhi’nin “Aşrama Mektuplar” isimli kitabında hırsızlara dair bir bölüm vardır. Hırsızlığın manasını geniş tutar, ehil olmadığı bir memuriyeti, makamı, mevkii kabul edenlere de hırsız der; mecâzî anlamda doğrudur.

Bu memleketin büyük çoğunluğu Müslümandır. Müslümanların da, dereceleri, rütbeleri, kategorileri vardır. Eski din kitaplarında avamdan, havastan, havasü’l-hâvastan bahsedilir… Yüksek, olgun, üstün Müslümanlar vardır, orta Müslümanlar, zayıf ve moloz Müslümanlar…

Olgun, akıllı, kendini bilen bir Müslüman ihtiyaçlarını çoğaltmaz, çünkü her yeni ihtiyaç, kişinin başına bir sürü dert, gaile, belâ, musibet, sıkıntı getirir.

İslâm’da kanaat felsefesi vardır. Bazı çokbilmiş dinsizler “bir lokma bir hırka felsefesi” diyerek, kanaati, alçak gönüllülüğü, ihtiyaçları azaltmayı hor görürler; halt etmişler!.. Bu gün dünyaya İslâm’ın kanaat prensibi ve ahlâkı hâkim olmuş olsa idi, altı buçuk milyarlık beşer kitlesinin bir ferdi aç ve açık kalmazdı.

Bütün insanlığa en güzel bir ahlâk modeli ve örneği olarak gönderilmiş olan Peygamberimiz kanaatli ve mütevâzı bir hayat sürmüş; lüksten, israftan, gösterişten, saçıp savurmadan, debdebeden, tantanadan, konfordan uzak durmuştur.

Zamane Müslümanlarının bir kısmı, İslâm’ın kanaat emrine ve tavsiyesine sırt çevirmişler; paraya, zenginliğe, lükse, tezyinata, aşırı tüketime yönelmişlerdir.

Herif, para kazanıyor ve bir milyon dolara bahçe içinde, üç katlı bir köşk alıyor. İçini de, milyonlarca dolar sarf ederek döşüyor; yine çok lüks ve gösterişli bir yazlık alıyor, çok pahalı bir otomobil alıyor… Su gibi para harcamaya başlıyor. İslâm dini, İslâm şeriatı, İslâm ahlâkı böyle bir hayatı doğru buluyor mu? Kesinlikle bulmuyor. Peki niçin böyle yapıyorlar? Beyinsizlikleri yüzünden… Yularlarını şeytanın eline verdikleri için.

Müslüman; Peygambere iman eden, Peygamberi seven, Peygamberin yolundan giden, Peygamberin sünnetine uyan, Peygamberi kendisine örnek kabul eden insan demektir. Biz ahlâk ve fazilette elbette Peygamber gibi olamayız, ancak elimizden geldiği kadar O’na uymamız gerekir. O’nun ahlâkına, sünnetine, yaşayış tarzına tamamen zıt bir ömür sürmekten kaçınmalıyız.

Yazıma hırsızlarla, fahişelerle başlamıştım, yine onlarla bitireyim. Küçük bir broşür çıkartmak istiyorum, adı “Fahişeler” olacak. Her konuda fahişelik yapan alçakları, rezilleri, hırsızları, pislikleri, mikropları hiciv etmek için. Politika fahişeleri, medya fahişeleri; ticaret, sanayi, finans, bankacılık, iş hayatı fahişeleri; akademik hayat fahişeleri, fikir ve sanat hayatı fahişeleri, ideoloji fahişeleri… İslâmcı, milliyetçi, K….., çağdaş, laik fahişeler… 18 Aralık 2003