Faşist Vesâyet Demokrasisi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Çarşamba
(1) Her ülkenin kendi tarihî, sosyal, kültürel yapısına göre bir demokrasi olabilir. İngiliz demokrasisi, İsviçre demokrasisi gibi…
(2) Türkiye’de hiçbir zaman ve kesinlikle bir İngiliz demokrasisi, bir İsviçre demokrasisi olmaz. Çünkü bizim tarihî, sosyo-kültürel yapımız buna müsait değildir.
(3) Ülkenin, halkın, millî tarihin değerlerine ve yapısına ters düşen bir resmi ideoloji ile demokrasi asla bağdaşmaz ve uyuşmaz.
(4) Bizdeki demokrasi bir vesâyet demokrasisidir.
(5) Bir toplum ne kadar olgun ve vasıflı ise orada demokrasi o nisbette işler. Halkın kendi kimliğine ve kültürüne yabancı düştüğü bir yerde demokrasi de genel çürümeden payını alır.
(6) Demokrasi evrensel bir değer değildir. Asıl ana değerler ADALET, HÜRRİYET, GÜVENLİKTİR.
(7) Gerçek bir demokraside halkın bütün MEŞRÛ isteklerinin önünde herhangi bir engel olmaz.
(8) Düşünce, din, iman, inandığı gibi yaşamak hürriyetlerinin olmadığı yerde demokrasi, içi boş bir kavramdan ibaret kalır, gerçekleşmez.
(9) Demokrasi sadece bir yaftadan ve markadan ibaret değildir. Onun şartları ve gerekleri vardır.
(10) Nice kızıl, kara veya başka renkli diktatörlük rejiminin başında “demokrasi” sıfatı yer alabilir. Nitekim eski Sovyet uydusu rejimler hep birer “Halk demokrasisi” idiler.
(11) İçinde yeterli miktarda “HİKMET/BİLGELİK” bulunmayan bir sisteme demokrat denilemez.
(12) Kokuşmanın, rüşvetin, ahlâksızlığın, arivizmin anormal boyutlarda bulunduğu bir ortamda demokrasi olmaz, demokrasi yaşamaz.
(13) Erdemsiz bir demokrasi demokrasi değildir, onun karikatürü veya müsveddesidir.
(14) Hukuksuz demokrasi olmaz. Hukukun üstünlüğü prensibinin uygulanmadığı bir yerde gerçek demokrasi olmaz ve yaşamaz.
(15) Hukukun mutlaka âdil olması gerekir. Bir ülkede kanunların âdil olması için onların millî kimliğe, millî kültüre, millî sosyo-kültürel yapıya uygun olması gerekir.
(16) Avrupa’daki gerçek demokrasilerin bazısını sayalım: İsviçre federal cumhuriyeti… İngiltere krallığı… Avusturya cumhuriyeti… Fransa cumhuriyeti… Norveç krallığı… İsveç krallığı… ve diğerleri.
(17) Bir ülkede, otokoloni (kendinden sömürge) sistemi pekâla demokrasi rengine boyanabilir.
(18) Bugünkü Türkiye topraklarında iki büyük imparatorluk hüküm sürmüştür.
Bunlardan başka bu ülkede dört bin yıldan beri yirmiye yakın devlet bulunmuştur. Bunların tarihî mirası ve birikimi hesaba katılmadan bir Türkiye demokrasisi kurulamaz, yaşatılamaz. Osmanlı devlet olarak yıkılmış ve tarihe karışmıştır ama halkın damarlarında ve bio-jenetik yapısında Osmanlı’dan kalan unsurlar yaşamaktadır ve bunları yok etmek mümkün değildir.
(19) Bir ülkedeki egemen azınlıklar, çoğunluktan daha hür, daha eşit, daha zengin, daha güvenli ise orada sahte bir demokrasi vardır.
(20) Halkı, 1928’den önceki 1000 yıllık alfabesi ve yazısıyla yazılmış milyonlarca yazma ve basma kitabı, arşiv belgelerini, mermer kitabeleri, mezar taşlarını, eski gazete ve dergi koleksiyonlarını okuyamayan bir ülkedeki demokrasi okur-yazar demokrasisi değildir. Cehalet demokrasisidir.
(21) Bir ülkedeki siyasî ve toplumsal kirlilik 10’da 1 olursa orada demokrasi yaşar ve ayakta durur. Kirlilik 10’da 7 veya daha yukarı nisbette ise orada demokrasi pislik tufanları içinde boğulur.
(22) Demokrasi amaç değil, araçtır. Demokrasi din değildir, kutsal değildir. Yukarıda beyan ettiğimiz gibi evrensel bir değer değildir.
Dünkü ve Bugünkü Dedikodular
Diyelim bundan 100 veya 150 yıl öncesi… O zaman bugünkü gibi güçlü bir medya yok. Haberler daha çok fısıltı gazetesiyle ve dedikodu kanalları ile öğreniliyor…
İşte bundan 100-150 yıl önce bu gibi haberler konuşuluyor, halk bunlara ilgi gösteriyordu. Sonra zaman aktı geçti. Bunları konuşanlar başka bir aleme göç ettiler. Padişahlar, sadrazamlar, vezirler, nâzırlar, paşalar da yerin altına gittiler. Şimdi onların çok azının ismini bilen ve hatırlayan kimse var. Ne imparatorluk kaldı, ne Mümtaz Nezih Fazıl Paşa hazretleri… Cezayir-i Bahr-i sefidde şimdi Yunan bayrakları dalgalanıyor. Selamlık melamlık merasimleri tarihte kaldı. Kadınların çarşaf ve peçeleri artık korunmuyor, aksine onlarla mücadele ediliyor… Cuma tatili pazara çevrildi. Türkçe latin yazısıyla yazılıp okunuyor…
Komik-i şehîrlerin sayıları çok arttı… Çağdaş Türkiye’de hayli Kantocu Şamran var… Eski kırsal kesim eşkiyası şehirlere yerleşti…
Receb Ferdi’ler, Ömer Besim’ler, Abdüelezel’ler sahneden çekildi… Kaanlar, Tolgaçlar, Olgaç’lar, Ertolga’lar oyunlarına başladı…
Piyes değişti… Aktörler değişti… Konular değişti… Lakin fitne fesat, mazarrat, entrika, rezalet, dedikodu, kepazelik, laubiyat eski minval devam ediyor… Dünya batıncaya kadar böyle sürecek… 10 Mayıs 2007