Faydalı Dinî Bilgiler – 3
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Pazar
(35) Münafık ne demektir?
– Kendisinde nifak bulunan kimsedir. Münafıkların çeşitleri vardır. Kâfir münafık: Bu gibileri imansızdır, lakin zâhiren (dıştan) mü’min ve müslim gibi görünürler. Bu tür münafıklar, açık kâfirlerden daha kötüdür. Bir de, kalbinde iman olduğu halde kendisinde münafıklık alametleri bulunan bozuk Müslümanlar vardır.
(36) Belli başlı nifak alametleri nelerdir?
– Üçtür. Hadîs-i Şerif’te beyan edilmiştir. 1. Söylerse yalan söyler. 2. Verdiği sözü-vaadi yerine getirmez. 3. Emanete hıyanet eder.
(37) İslâm’da din alimleri diye bir sınıf var mıdır?
– Vardır. Lakin bizim dinimizde Hıristiyanlıkta, Hindulukta ve bazı başka dinlerde olduğu gibi bir ruhban sınıfı yoktur. Din alimi demek, din ilimlerini okumuş, öğrenmiş, imtihan vermiş ve icazet almış kişi demektir. İcazet, ucu Resulullah efendimize (salat ve selam olsun ona) dayanan bir silsile içinde yer almış bulunmak demektir.
(38) Her okumuş ve bilgili Müslüman din âlimi sayılır mı?
– Sayılmaz. Mutlaka icazetli olması gerekir.
(39) Ehl-i Sünnet ve Cemaat ne demektir?
– İslâm’ı Resulullah Efendimiz ve Ashab-ı Kiram ve Ehl-i Beyti gibi anlayan, onların yolundan giden kimse demektir.
(40) Ehl-i Sünnet dışı, mezhepsiz, reformcu kimseler, ilimleri olsa bile din alimi sayılırlar mı ve onlardan din öğrenilir mi?
– Kesinlikle hayır. Sapıtmak için herşeyi yanlış bilmek gerekmez. Önemli ve hayatî bir konudaki bir tek yanlış bile kişinin ayağını kaydırır, sapıtmasına ve hattâ -Allah korusun- küfre düşmesine yol açar.
(41) Din alimleri kaç dereceye ayrılır?
– Fakihler ve müctehidler yedi tabaka (derecedir): 1’inci tabaka: Mutlak müctehidler tabakasıdır. İmamı Azam Ebû Hanife, İmamı Mâlik, İmamı Şâfiî, İmamı Ahmed İbn Hanbel ve bunlar derecesindeki bazı muhterem kişilerdir. Bunlar hiç kimseye tabi olmaksızın Kitab, Sünnet, icma ve kıyastan Şeriat hükümleri çıkartırlar. Bunlardan yukarıda isimleri zikr edilen dördünün mezhepleri (fıkıh sistemleri) İslâm dünyasında kabul görmüştür.Dördü de esasta ve usûlde birdir. Ayrıntıya ve uygulamaya ait bazı meselelerde farklılıkları vardır. Bu da “Ümmetimin çeşitliliği geniş bir rahmettir” hadîs-i şerifinin mânâsı içinde mütalaa edilmelidir. 2’nci tabaka: Müctehid fi’l-mezheb tabakasıdır. İmamı Muhammed, İmamı Ebû Yusuf, İmamı Züfer ve Hasan bin Ziyad hazeratı gibi. Bunlar İmamı Ebû Hanife’nin talebeleridir, onun usûl ve kavaidi (metodu) üzere dört ana kaynaktan şer’î hükümler çıkartırlar. Bunlar müstakil olarak mezheb kuracak dereceye varmışlar ise de, ictihadları üstadlarının ictihadına paralel ve uygun olduğu için mezheb kurmamışlar ve üstadlarının mezhebine bağlı olmayı bir şeref addetmişlerdir. 3’ncü tabaka: Müctehid fi’l-mesâil tabakasıdır. Şemsü’l-eimme İmamı Serahsî gibi.Hakkında nass olmayan meselelerde ve konularda hanefî fıkhının metodları üzerine şer’î hüküm çıkartmışlardır. 4’üncü tabaka: Ashab-ı tahric tabakasıdır: İmamı Râzî ve ona tâbi olanlar gibi. Bu tabakada olan fukaha asla ictihad yapmazlar. Bağlı oldukları mezhebin imamının iki mânâya gelen mücmel (özlü) sözünü ve iki emre ihtimali olan mübhem hükmü açıklarlar. 5’inci tabaka: Ashab-ı tercihtir. Ebû’l Hasen el-Kudurî gibi. Bu tabakada olan fukaha sadece “Bu, rivâyeten evlâdır ve daha sahihtir: Şu, rivâyeten daha vâzihtir ve daha uygundur” gibi görüşler beyan ederek müctehid imamlardan rivayet ve nakl edilen sözlerin bazısını bazısına tercih edebilirler. 6’ncı tabaka: Mukallidîn tabakasıdır. Muhtar ve Vikaye adlı fıkıh kitapları tertib ve tasnif eden fakihler gibi, bunlar kitaplarına reddedilmiş sözleri ve zayıf rivayetleri yazmazlar, hep sahih ve kavi olan sözleri, görüşleri, rivayetleri nakl ederler. Bunlar ictihad yapamazlar, kendilerinden önce yaşamış müctehidleri ve büyük fakihleri taklid yolunda hüküm verirler. Bu yüzden onlara mukallidîn denilmiştir. 7’nci tabaka: Yukarıda zikr olunan fıkhî işlemlerin hiçbirine kadir olamayan daha aşağı derecedeki mukallidlerdir. Bu tabakada olan fukaha muteber fıkıh kitaplarına müracaat ederek fetva verebilir. Molla Hüsrev, ibn Melek, Mülteka adlı kitabın yazarı gibi fıkıhçılar bu derecededir. Bunlara “Abhab-ı Fetva” da denir.
Yakın zamanda Türkiye’de tabakat-ı fukahanın bu son derecesinde olup Müslümanlara fetva verebilecek, gerçek müftü sıfat ve ünvanına layık iki zattan birisi sâbık İstanbul müftüsü ve Diyanet İşleri Başkanı, “Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu” adlı büyük eserin sahibi (ilk baskısını İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi yayınlanmış olup üniversite rektörü Ord. Prof. Sıddık Sami Onar, bu kitaba yazdığı önsözde “Geleceğin kanun koyucuları, hazırlayacakları kanunları bu kitaptan çıkartacaklardır” cümlesini sarf etmiştir) merhum Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen ile Bulgaristan muhacirlerinden Şumnu Nüvvab medresesesi ve Kahire el-Ezher Üniversitesi mezunu merhum AhmedDavudoğlu hocaefendilerdir.
Günümüzde birtakım reformcu, yenilikçi, Afganîci, Fazlurrahmancı, telfikçi ilahiyat profesörlerinin içtihad yapmaları hem gülünecek, hem de ağlanacak bir haldir. Bu naylon müctehidlerin, değil içtihad yapmaya, Müslümanlara fetva vermeye bile iktidarları, ehliyetleri, mecalleri, icazetleri yoktur. Bunlara tâbi olanlar sapıtır ve ebedî saadetlerini yitirir.
(42) Ehl-i Sünnet’in itikad (inanç) konusunda kaç imamı (din önderi) vardır?
– İki itikad imamı vardır. Biri İmamı Eş’arî, diğeri İmamı Mâturidî’dir. Bunların arasında, kırk kadar teferruata ve lâfza ait farklılık vardır, esasta ve usulde birdirler.
(43) Müslümanın râzı olduğu şeyler nelerdir?
Müslüman, Rab ve ilah olarak Yüce Allah’tan Peygamber olarakMuhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamdan, Kitab olarakKur’ân-ı Azimüşşandan, din olarak İslâm’dan, Şeriat olarak İslâm şeriatından râzı ve hoşnud olan ve bunlara sımsıkı bağlı bulunan kimsedir.
(44) Bu rızalar Müslümana ne kazandırır?
– Ebedî saadet, haysiyet, huzur, şeref, selâmet kazandırır.
(45) Bu dünya nasıl bir yerdir?
– Dünya bir imtihan yeridir. Bir tarladır, burada ne ekersen ahirette onu biçersin. Dünya fânîdir, gelip geçicidir, devamlı kalınacak bir yer değildir. Dünya malları, zenginlik, gençlik, güzellik, güç, çoluk çocuk, şan, şeref, itibar, ün, alkış… Bunlar hep aldatıcıdır ve geçicidir. Müslüman dünyada çeşitli belâ, zorluk ve sıkıntılarla imtihan edilir. Dünya kesinlikle bir cennet değildir. Dünyayı kendilerine yalancı ve sahte bir cennet yapmak isteyenler sapıktır, gafildir, aldanmıştır.
(46) Belanın en şiddetlisi kimlere gelir?
– Hadîste “Belânın en şiddetlisi Peygamberleredir. Sonra derece derece…” buyurulmuştur. 21 Kasım 2005