Felâketler Yaklaşırken
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Cumartesi
Önümüzdeki yıllarda, bilhassa 2005, 2006, 2007’de Ortadoğu’yu ve hattâ bütün dünyayı allak bullak edecek önemli, feci, vahim hadiselerin meydana gelmesi beklenmektedir.
Geride bıraktığımız Ramazan ayında, birkaç yüz senede bir görülen bir gök hadisesi olmuştur. Bu ay içinde Ay ve Güneş tutulmuştur. Peygamberimizin bu konuda hadîs-i şerifi vardır.
Aklı, vicdanı, hikmeti olan okuyucularımı uyarıyorum. Hazırlıklı olmak gerekir. Ne gibi hazırlıklar yapılabilir, tedbirler alınabilir? Aklıma gelenleri arz edeyim:
(1) Elinden geldiği kadar sadaka vermek suretiyle başına gelebilecek musibetleri uzaklaştırmaya çalışmak. Sadaka, sokaktaki profesyonel dilenciye atılan az bir para değildir. Biz Müslümanlar, bilhassa, hayâlarından dolayı kimseden bir şey isteyemeyen çok muhtaç fakirlerin yardımına koşmalıyız. Lâfla, Hazret-i Ömer edebiyatı yapmakla iş bitmiyor. Tek başımıza veya birkaç arkadaş dost birleşerek çevremizdeki çok muhtaç vatandaşlarımızı, kardeşlerimizi arayalım, bu konuda polis hafiyesi gibi çalışalım, bulduktan sonra -emîn olmak için- gereken tahkikatı yapalım ve imdatlarına yetişelim. Tas kebabı pişireceksek, nohut pişirelim ve artan parayı aşı olmayanlara verelim. Ticaretin hayırlısı budur. Ah bir bilsek…
(2) Namaz kılmayanlarımız beş vakit namaza başlasınlar, beş vakit namaz kılanlarımız elden geldiği kadar camilere, cemaate katılsınlar. Namaz ve cemaat korur, kalkan olur. Allah’ın rahmeti cemaat üzerinedir. Namazın ve cemaatin siyasetle, siyasal İslâm’la, sistem karşıtlığı ile bir ilgisi yoktur. Bundan dolayı kimse çekinmesin, korkmasın. Korkacaksak Allah’tan korkalım öncelikle.
(3) Yürürken, ihlâsla, samimiyetle, titreyerek, gözyaşı dökerek yapılan dualar ve zikirler de felâket ve belâların uzaklaşmasına sebep olur inşaallah. Ruhû’l Beyan tefsirinde yazılı olan, başında besmele bulunan kısa bir dua vardır ki, her sabah ve akşam onu üçer kere okuyanlar bela ve musibetlerden emîn olur. Bunu öğrenelim, okuyalım. Namazların sonundaki tesbihat, Resûl-i Kibriya aleyhisselatu vesselam efendimizin evradıdır. Buna devam edenler Tarikat-i Muhammediyye’nin ezkâr halkasına dahil olmuş olurlar.
(4) Şimdi anlatacağım husus çok önemlidir, felâketlerin, belâların, musibetlerin yaklaştığı, dünyanın azgınlık ve fesat tufanları içinde kaldığı zaman hafifü’l-haz olmak gerekir.Hafifü’l-haz ne demektir? Dünya mallarına ve zenginliklerine az rağbet etmek; lüksten, konfordan, aşırı tüketimden uzak durmak demektir. Dünya fesat içinde çalkalanıyor, yer yerinden oynuyor ve bir takım Müslümanlar hâlâ korkunç bir hırsla, haram helâl ayırımı yapmadan para, mal, zenginlik peşinde koşuyor. Mahdum beylere, birader beylere, hısım akrabaya, hemşehrilere, partizanlara hitap ediyorum: Azgınca, kuduzca peşine düştüğünüz ve biriktirdiğiniz o haram, şâibeli, şüpheli, necis servetler ve zenginlikler sizi kurtarmaz, aksine büsbütün yanmanıza ve batmanıza sebep olur. Çok kötü bir yoldasınız, kendinize gelmezseniz, doğru yola girmezseniz geleceğiniz çok kötü olacaktır. Dünya yanacak, Ortadoğu yanacak, Türkiye bu yangınların içinde kalacak ve sizlere bir şeycikler olmayacak… Siz aklınızı mı kaçırdınız? O haram şâibeli, şüpheli, necis servetleriniz, kazançlarınız gazab ve azab yıldırımlarını üzerinize çekecek ve yanacaksınız. Sadece siz değil, çoluk çocuğunuz da… “Onların ne kabahati var” demeyiniz. O pis ve haram kazançları onlara da yedirmiyor musunuz?.. Âhir zaman fitneleri öyle yangınlara sebep olacaktır ki, müzeyyen meskenleriniz, lüks otomobilleriniz, şahane yazlıklarınız, en pahalısından televizyonlarınız ve dijital âletleriniz, en tanınmış markalardan itina ile seçilmiş o zevksiz giysileriniz de hep yanacaktır. Acaba uyanabilir misiniz? Çok zor, çok zor, çok zor. Nefisleriniz ve şeytan sizi öyle bir afyonlamış ki…
“Ben Müslümanım” demekle iş bitmiyor. Nasıl bir Müslümansın? İyi ve olgun bir Müslüman aynı zamanda iyi insan ve iyi vatandaştır. Biz iyi insanlar, iyi vatandaşlar olabildik mi?
Zâlimlerden korktuğumuz ve çekindiğimiz kadar Allah’tan korkuyor muyuz?
En büyük hasmımız ve düşmanımız olan nefs-i emmârelerimizle savaşıyor muyuz? “Büyük Cihad” yapıyor muyuz?
Resulullah Efendimize iman etmişiz. Bu iman kuru bir sözden ibaret midir; yoksa onun sünnetine uyuyor, onun yolundan gidiyor muyuz?
Peygamber, uğursuz bir taife için “Onların dinleri paradır…” buyurmuştur. Bizim para, mal, zenginlik konusunda durumumuz nasıldır?
Ululuk, büyüklük Allah-ü Teâlâ hazretlerine mahsustur. Bir Müslümana hiç yakışmayan şey kibir, gurur, enâniyettir.Biz bu hususta geçerli not alabilecek vaziyette miyiz?
Resul-i Kibriya efendimiz bazı kimseler için “Onların imanları boğazlarından aşağıya (kalplerine) inmemiştir…” buyurmuşlardır. Kendimizi bu ölçüye vuralım, acaba biz imanımızı yaşayabilen, imanımızın gereklerini yerine getirebilen Müslümanlardan mıyız, yoksa lâf ve zevzeklik Müslümanı mıyız?
İyi ve olgun Müslüman bir gönül kahramanıdır.
O, kötülüğü iyilikle uzaklaştırır.
Onun elinden ve dilinden insanlar güvenlikte olurlar.
O, konuşursa asla yalan söylemez, hep doğru konuşur; kendisine bir emanet verilirse ona asla hıyanet etmez, söz verirse sözünden dönmez, onu yerine getirir.
Allah kendi haklarını bağışlıyor ama kul hakkını affetmiyor. Üzerimizde kul hakkı var mıdır? Yarın Rûz-i Ceza’da, Mahkeme-i Kübra’da bunların hesabını nasıl vereceğiz?
Allah’ın bize emanet etmiş olduğu ehlî veya vahşî hayvanlara karşı tutumumuz nasıldır? Onlara karşı merhametli davranıyor muyuz? Efendimiz “Merhamet etmeyene, merhamet edilmez” buyurmuştur.
Haram, şâibeli, şüpheli, paralarla alınmış lüks ve müzeyyen meskenlerde, pahalı otomobillerde, gösterişli elbiseler içinde kendilerini Nemrud ve Firavun gibi görenler, yeryüzünde gezerken gurur ve kibir içinde zemine güm güm basanlar, sizin yarınlarınız, geleceğiniz ne kadar karanlıktır.
Allah zâlimlere mühlet verir ama onları büsbütün ihmal etmez. “Hani belâ ve felâket gelecekti, hâlâ gelmedi…” diyenler biraz daha beklesinler. Azab ansızın geliverir.
Azab sadece kâfirlerin, müşriklerin, inkârcı münâfıkların tepesine inmez; bir ülkeye, bir topluma azab gelirse, musibet gelirse maazallah umumî gelir, herkesin üzerine gelir, kurunun yanında yaş da yanar.
Peygamberimiz, emr-i mâruf ve nehy-i münker (iyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek) yapmayan Müslüman toplumların da azaba duçar olacağını haber vermiştir.Biz dinimizin bu farzını yerine getiriyor muyuz? Emr-i mârufa ve nehy-i münkere câmi helâları, cami hoparlörleri, cami kaloriferleri kadar önem ve değer veriyor muyuz? Bu yolda hakkıyla çalışıyor muyuz? 30 Kasım 2003