Cuma

 

Bu sefer de kafalarını feribotlardaki mescidlere taktılar. Neymiş efendim, feribotlarda mescid varmış, yönü sâbit olmayan bir nakil vasıtasında namaz kılanlar kıbleye yönelemezmiş… Bunların zoru mescidde, namazda, kıblede değil; İslâm’da ve Müslümanlardadır. Akıllarınca birilerine mesaj veriyorlar:

– İrtica aldı yürüdü, feribotta bile mescid açıldı…

– Ey kulağı delik ilericiler, uyumayın Müslümanlık ilerliyor…

Dindar bir vatandaşımız, trende namaz kılacak yer bulamamış, demiryolları idaresinden bir vagonun bir yerinde küçük bir mescid açılmasını istemiş. Bu haberi de birtakım Sabataycı gazeteler mânidar şekilde verdiler. Ne günlere kaldık… Adama bakın adama… Trende mescid istiyor…Olur mu böyle şey… Atatürkçülük elden gidiyor…

En gülüncü şu: Resmî bir binada yangın çıkmış, itfaiye gelmiş, söndürmüş. Enkaz temizlenirken bir köşede küçük bir odanın kapısını açmışlar, aaaa o da ne? Yerlerde yeşil halılar, bir de tesbih varmış. Vay canına! Binada gizli mescid varmış yangından sonra görülmüş. Bina âmiri benim haberim yok demiş…

Hür, demokrat, gerçekten lâik, medenî bir ülkede Müslümanların namaz kılması için mescid açılmasından daha normal ne olabilir? Bu ülkenin halkı ezici çoğunluk itibarıyla Müslümandır ve bunların milyonlarcası günde beş kez namaz kılmaktadır.

Şehirlerarası yolculuklarda, otobüslerin durduğu her yerde mescidler vardır.

Havaalanları yolcu salonlarında da mescid bulunmaktadır.

Elbette vapurlarda ve trenlerde de olmalıdır.

Okullarda ve üniversitelerde de olmalıdır.

Sabataycılar (Gizli Yahudiler) hem “Biz de Müslümanız” diyorlar, hem de mescid düşmanlığı yapıyorlar.

Şehirlerarası trenlerin lokanta vagonları meyhane gibi… Rakı, şarap, votka… İçkinin her çeşidi var. Trenlerde meyhane vagonu olması tabiî de, mescid olması gayr-i tabiî… Bu adamlar gerekçelerini açıklayabilirler mi?

Sabataycılar eskiden bugünkü kadar cesur değildi. Cür’et ve cesaretleri gittikçe artıyor. Gazetelerinde, bazı yerlerde cami yapılmasına karşı çıkıyorlar. Yakın tarihte Taksim’de cami yapılmasına ne kadar amansızca muhalefet etmişlerdi. Gerekçeleri de pek acayipti. Taksim meydanı lâik bir meydanmış, oraya cami yapılamazmış…Bu adamlar deli midir? Meydanın lâiği maiği olur mu? Kaldı ki, o meydanın bir köşesinde, iki çan kulesi ve kocaman kubbesiyle bir kilise var. Kilise lâikliğe karşı değil de, cami mi karşı? Bunlar zır deli mi, hınzır deli mi?

Bu kafadaki adamlar gerçekten dengesizdir.

İstanbul’daki bir üniversitede öğrenciler merdiven altında namaz kılıyormuş. Rektörlük bunu duymuş, namaz kılınamasın diye oraya demir bir parmaklık yaptırmış. Hapishane gibi…

“Keşke Türkler Müslüman olmasalardı…” diyen kafalardan ne beklenir.

Din hürriyetinin olmadığı yerde medeniyet de yoktur.

Din hürriyeti ne demektir?

Din hürriyeti İngiltere’de olduğu gibi olursa gerçekten hürriyet olur.

Anayasa’ya “Vatandaşların din, inanç, ibadet hürriyeti vardır” diye yazacaksın, sonra din, inanç, ibadet konusunda bin türlü zorluk çıkartacaksın. Buna din hürriyeti denilmez.

Ülkemizde namaz kıldığı için mesleğinden atılan bürokratlar vardır.

Yakın tarihimizde on binden fazla (rakamla: 10.000) tarihî cami, tekke, medrese, vakıf eseri yıkılmış, satılmış, yok edilmiştir.

Sadece İstanbul Eminönü ilçesinde 120 küsur tarihî cami şu anda yoktur. Nasıl yok olmuşlardır veya edilmişlerdir?.. Satılmışlar, yıktırılmışlardır.

Lozan andlaşmasının imzalanmasından sonra İstanbul’daki bir tek kilisenin bir tek taşına bile dokunamadılar ama binlerce camiyi, mescidi, tekkeyi (onlar da birer camidir) yıktılar.

İnanmayanlar “Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı” adlı kitabıma bakabilirler.

Cami, mescid, namaz, din, dindar düşmanlarıyla baş edebilmek için yapacağımız ilk iş namaz kılmak, namaz kılanların sayısını artırmaktır.

Camilerimiz her namazda, cumaları gibi dolmalıdır.

Mescid düşmanlığı yapan, mescid açılmasını gericilik olarak gösteren medya organlarını e-mail, faks, mektup göndererek protesto etmeliyiz. (Telefonla olmaz. Yazılı olması bin kat daha tesirlidir.)

Mescid düşmanlığı yapan politikacıları da etkili şekilde kınamalıyız.

Beş vakit namazı münferiden (tek başına evde, işyerinde) kılan dindarlar, elden geldiği kadar camilerde cemaatle kılmalıdır.

Diyanet görevlileri halkı camiye, namaza, cemaate çekebilmek için ne lâzım geliyorsa onları hakkıyla yapmalıdır.

Birtakım camilerde ezan, tesbihat, namaz uzatılmaktadır. Halkı ibadetten soğutacak bu gibi uzatmalardan kaçınılmalıdır. Namazı uzatmak sünnete aykırıdır. Sadece sabah namazında uzun kıraat olur.

İstanbul’da bazı değerli, şuurlu, vazifeşinas imamlar, önceleri çok az olan cemaati çoğaltmışlardır. Kendilerini tebrik ediyorum.

Cuma hutbelerini, cemaate usanç getirecek şekilde uzatanları Diyanet uyarmalıdır.

Camilerde cemaat çoğalırsa, bazıları para toplamaya başlayacaktır. Diyanet, camilerde para toplanmasını yasaklamalıdır.

Resmî makbuzu olan bazı dernekler camilerde makbuzsuz olarak para topluyor. Kapıya bir kutu koyuyorlar, içine para atılıyor. Kuruluşun madem ki, makbuzları var, muhasebesi var, niçin makbuzla toplamıyorlar? Suiistimal oluyor demiyorum ama her işin usulüne göre yapılması gerekmez mi?

Diyanet harekete geçerek camilere yakışmayan birtakım âletleri, eşyayı, levhaları kaldırtmalıdır.

Tahtakale’de beş on liraya satılan çirkin, berbat, gülünç saatler camilere konulmamalıdır. Cami çöplük değildir.

Mihrap duvarına iki saat asılmış, ikisi de aynı… Buna ne lüzum var? Bir saat yetişmez mi?

Camilere saçma sapan Latin harfli levha konulmamalıdır. Cep telefonunu kapat… Pabucunu şöyle tut…Üst rafa ayakkabı koyma… Klimayı karıştırma… Saatin ayarıyla oynama… Burası müezzin yeridir… Böyle levhalar gülünçtür, ayıptır, rezalettir.

Okumuş, tahsilli, seçkin tabaka böyle şeylerden hoşlanmaz.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nda bir “Cami Estetiği Müdürlüğü” kurulmalıdır. Bunun başına, bir ilâhiyatçı değil, sanat uzmanı, sanat tarihçisi, dekoratör olan, geleneksel sanatlarımızdan, İslâm sanatından anlayan biri geçirilmelidir.

Diyanet tezelden bir “Beş vakit namaz seferberliği” ilan edip çalışmaya başlamalıdır.

Dinsizler böyle bir şey istemezlermiş… İstemesinler. Bu memlekette hep onların istediği mi olacak? 09Aralık 2006