Fethi ve Fâtih’i Anmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Çarşamba(1) 1953’te, İstanbul’un fethinin beşyüzüncü yıldönümü törenleri ve faaliyetleri çok sönük geçmişti. Zamanın cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın, Masonların, Sabataycıların, solcuların, dincilerin ihtişamlı bir kutlama faaliyeti istemedikleri belliydi. O günden beri yarım yüzyıla yakın bir zaman geçti ve fetih kutlama tören ve faaliyetleri her sene sönük oluyor. Masonlar, Sabataycılar, çağdaşlar, yabancılaşmışlar, levantenler parlak törenler istemiyor; peki Müslümanlar, milliyetçiler, vatanseverler niçin kaliteli, parlak, ciddî faaliyet yapmıyor, yapamıyor?
(2) İslâm medeniyeti bir kitap medeniyetidir; ilim, irfan, hikmet, kültür, sanat medeniyetidir. Fetih ve Fâtih hakkında çok kaliteli, çok güzel, çok ciddi, çok kalıcı kitaplar çıkartılmalıdır. Belediyelerimiz nelere para harcamıyor ki. Bu gibi kitaplar sadece iyi niyetle çıkmaz. Kitapçılık büyük uzmanlık, tecrübe, birikim isteyen bir kültür dalıdır. Bu sahada en büyük tehlike ve tuzak, böyle faydalı ve kalıcı ciddî kitaplar çıkartmak için ayrılacak tahsisatlara, fonlara birtakım yiyici haşaratın göz dikip, işleri berbat etmesidir. Kitap, kültür, sanat işleri ehline verilmelidir. Fetih ve Fâtih hakkında yapılacak yayınlar perakende kitaplar şeklinde olmamalı, bir plan ve program dahilinde seri halinde çıkartılacak bir külliyat şeklinde olmalıdır.
(3) Dış dünyada, Amerika’da, Avrupa’da, Japonya’da Fâtih sergileri tertiplenmeli; o devre ait kitaplar, ciltler, tezhipler, sanat ve kültür eserleri teşhir edilmelidir.
(4) Fâtih yirmi bir yaşında İstanbul’u almış dâhi bir padişah, çok yüksek bir devlet adamıdır Aradan beşyüz küsur sene geçti, biz şimdi “Fâtihlerin torunlarıyız…” edebiyatı yapıyoruz ama onun ve diğer büyük ecdadımızın torunları olmaya lâyık işler yapıyor muyuz? İslâm, lâf ve kuru edebiyat dini değil, yararlı ve hayırlı aksiyonlar (sâlih ameller) dinidir. Fâtih’e lâyık torunlar isek bunu lâfla, kuru ve ucuz edebiyatla değil, işlerimizle, eserlerimizle, amellerimizle, aksiyonlarımızla, kültürümüzle, sanatımızla gösterelim.
(5) Fâtih hazretlerinin “İmtisâl-i câhidu fillâh oluptur niyyetim” mısrasıyla başlayan şâheser gazeli büyük bir hattata yazdırılır, etrafına nefis bir tezhip yaptırılır. Lâtin yazısıyla okunuşu, bugünkü cılız sade Türkçe ile mânâsı da verilir. En üste İstanbul’un fethiyle ilgili hadîs-i şerifin aslı ve meâli konur ve bu levha bastırılarak her Müslümanın evine, işyerine asılması temin edilir.
(6) Yine Fâtih Sultan Hazretleri’nin hikmetli sözleri, devlet ve adalet ile ilgili vecizeleri bir levha yapılıp bastırılır ve yayılır.
(7) Fâtih hazretlerini yirmi bir yaşında ulu bir şerefe ve mazhariyete eriştiren iki alâkası vardır. O öncelikle Şeriat’a bağlı dindar bir Müslümandı. İkinci olarak da tasavvuf ve tarikat kanadına sahipti. Zamanın kutublarından Akşemseddin hazretlerinin müridi idi. Bu konuda da güzel ve mânâlı bir levha yaptırılabilir.
(8) Fâtih hazretleri, Batı dünyası fanatiklik karanlıkları, toleranssızlık cehennemi içindeyken din ve vicdan hürriyeti konusunda bütün inanlığa örnek olmuş bir şahsiyettir. Onun bu tarafı ile ilgili yayınlar yapılmalıdır.
(9) Fâtih büyük bir liderdi. Edebî-yazılı anadilini çok iyi biliyordu. Avnî mahlasıyla yazdığı bir divanı vardır. Arapça ve Farsça biliyordu. Grekçe ve Lâtince bildiği de rivayet olunmaktadır. İlme, irfana, kültüre, sanata düşkünlüğü vardı. Müslümanlar böyle liderlerin, böyle önderlerin, böyle başkanların emir ve kumandası altında ilerleyebilir, yücelir, kurtuluş ve selâmete erişebilir. Bu konu üzerinde de durulmalı, kitap ve broşürler yayınlanmalıdır.
(10) Fâtih devrinde Osmanlı Devleti sınırları içinde din ve iman hürriyeti ve güvenliği, can ve mal güvenliği, ırz güvenliği vardı. Müslüman Müslümanca, Hıristiyan Hıristiyanca, Musevî Musevice yaşamak hakkına ve hürriyetine sahipti. Fâtih devrinde adalet vardı, adalet ve hukuk işlerine çok önem veriliyordu. Son devrin büyük fıkıhçı ve hukukçularından merhum Ali Himmet Berki üstadımız sohbetinde, “Fatih zamanında en küçük yerleşim birimlerinde bile adaleti ve asayişi temin etmek üzere kadılar bulunurdu” demişti. Hukuka ve adalete susamış bir toplum olarak bu husus üzerinde de durmalı ve ciddî yayınlar yapmalıyız.
(11) Sadece biraz mehter çalmakla, birkaç konferans, seminer, açık oturum tertiplemekle fethi kutlamış, Fatih’i hakkıyla anmış olmayız. Vasıflı, kalıcı, kültür ve sanata dayalı ciddî çalışmalar yapmalıyız.
(12) “Fâtih Sultan Mehmed Geleneksel Sanat Merkezi” kurulabilir ve burada yüze yakın Türkiye el sanatı hakkında kurslar açılır, atölyelerde eserler verilir, çoğu çökmüş ve can çekişen sanatlarımız kurtarılabilir. Böyle bir merkezde üretilecek sanat eserleri turistlere satılabilir, dış dünyaya ihraç edilebilir.
(13) Fâtih zamanında İstanbul tıp medresesi Paris tıp mektebinden daha üstün ve parlaktı. Sonra biz geriledik, onlar ilerledi. Tanzimat sıralarında bizdeki tıp eğitimi bitmişti. Biz şimdi kendi millî ve geleneksel tıbbımızı canlandırabiliriz. Dünyanın ve insanlığın buna ihtiyacı var. Bugünkü tıp bir sanayi haline gelmiştir, canavarlaşmıştır. Artık hasta yok, müşteri vardır. Tıb ve ilaç sanayii müşterilerinin artması, kazancının çoğalması için çalışmaktadır. İslâm tıbbında ise tabiblerin hastalardan para talep etmesi ayıptır; zengin olan verir, fakir olan teşekkür eder, “Allah razı olsun” der gider. İslâm tıbbı insanîdir, ahlâkîdir. Çinliler, Tibetliler, Hindliler kendi tıplarını yaşatıyor da biz Müslümanlar, biz “Fâtihin torunlarıyız” edebiyatını yapanlar kendi tıbbımızı niçin yaşatmıyoruz?
(14) Bu memlekette Müslümanlardan her yıl islâmî hizmet ve faaliyetler için milyarlarca para toplanmaktadır. Bu paraların yeterli bir kısmı ile kültür, ilim, irfan, hikmet, sanat, medeniyet faaliyetleri yapılmalıdır.
(15) İstidatlı genç tarihçilere imkân temin edilerek Fâtih ve zamanı konusunda dünya çapında uzman olmaları sağlanmalıdır. Öyle uzmanların en az beş altı dil bilmeleri, hem tarihçi hem de büyük mütefekkir olmaları gerekir. Engin bir kültüre sahip olmayan, büyük mütefekkir olmayan tarihçiler büyük tarihçi olamaz. Bizim büyük tarihçilere ihtiyacımız vardır.
(16) Gençlerimiz için fütüvvet teşkilatına benzer bir teşkilat kurmamız gerekiyor. Bu “Fâtih Yiğitleri Teşkilatı” olabilir. İlim, irfan, hikmet, iman, ahlâk, yüksek karakter, mürüvvet, ihsan, kerem, firaset, zühd, takva, fakr, ihlâs, istikamet, büyük ve küçük cihad, feragat, fedakârlık… sahibi vasıflı, güçlü, üstün bir gençlik. 31 Mayıs 200Perşemb