Fikir Mahkemeleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Cumartesi
Merhum Üstad Necip Fazıl’ın “Fikir Mahkemeleri”
olurdu. Bazı şair, edib ve mütefekkirleri (düşünürleri) muhakeme ederdi. Tabiî, Büyük Doğu sayfalarında.
Bir ara 1960’lı yıllarda Londra’da Filozof Bertrand Russell’in teşebbüsü ile bir “Vietnam Mahkemesi” kurulmuş ve Amerika muhakeme edilmişti. Şu anda bizim toplumumuzun da böyle paralel mahkemelere ihtiyacı bulunmaktadır. Hangi konular, dosyalar, şahıslar, zümreler muhakeme edilmelidir? Şu anda hatırıma gelenleri sıralayayım:
(1) Başta Ankara ile İstanbul arasında olmak üzere bizde niçin modern, hızlı, uçaklarla yarış eden demiryolu seferleri kurulmamıştır. Bu iş yapılmış olsaydı, başkentle İstanbul arasındaki yolculuk bilemediniz iki buçuk saatte bitecekti. Geçmiş iktidarların bu işi yapmamış olması büyük bir vazife ihmali, hattâ vatan hainliği değil midir?
(2) Türkiye 275 milyar dolar borç batağına batırılmış, IMF tuzağına düşürülmüştür. Bu kadar para ne olmuştur? Ülkemizi iflasın eşiğine getiren borçlanma hıyanetinin suçluları, sorumluları kimlerdir? Bu furya içinde kimler ne miktarda büyük paralar götürmüştür? Bunun da fikir planında muhakemesinin yapılması gerekmez mi?
(3) Türkiye, füze hızıyla niçin çağdaş uygarlık düzeyine fırlamamıştır. Bir ara bizi idare edenler, ideolojilerinin bu hamleyi gerçekleştirecek enerji ve güce sahip olduğunu iddia ediyorlardı. Bunun da bir dosyası açılmalı, muhakemesi yapılmalıdır.
(4) Bazıları laiklik edebiyatı yapıyor, laikliği olmazsa olmaz temel şart olarak görüyor. Peki Türkiye’de laiklik var mıdır? Resmî Diyanet İşleri Başkanlığı olan, 75 bin camii, onların yüz bine yakın imamı, müezzini, hatibi bulunan, binden fazla devlet memuru müftüye sahip bulunan, 500 küsur İmam-Hatip mektebi, bir sürü resmî İlahiyat fakültesi olan bir sistem nasıl laik olabilir? İslâm vakıflarının devletin kontrolunda olması gerçek ve sağlıklı bir laikliğe uygun mudur? Bu konunun ve dosyanın da muhakemesinin yapılması icab etmez mi?
(5) Fakir vatandaşlara bir hizmet olsun diye sağlık konusunda Yeşil Kart uygulaması başlattılar. Lakin, malî durumları müsait nice kimse bu kartlardan aldı. Bu ahlâksızlığın da muhakemesinin yapılması gerekmez mi?
(6) Lisanı sadeleştireceğiz, arıtacağız, öz-türkçe yapacağız diye lisanımıza girmiş, bizim olmuş on binlerce Arapça ve Farsça kelimeyi attılar. Halkın, ülkenin, devletin dilini terörist metodlarla kuşa çevirdiler. Türkçe o hale geldi, getirildi ki, son yüz yıl içinde yazılmış romanlar bile birkaç defa sadeleştirilerek yayınlanmak zorunda kaldı. Bir milleti ayakta tutan dil ve edebiyat temellerine kadar dinamitlendi, tahrip edildi. Bu konunun da muhakemesi yapılması gerekir.
(7) Türk eğitimi, Türk üniversiteleri Türkiye’ye henüz bir tek Nobel bile kazandıramamıştır. Bu kısırlığın sebebi nedir? Bunu da Bertrand Russell’in Vietnam mahkemesi gibi bir mahkeme ile enine boyuna, eski tabirle arîz amîk müzakere ve münakaşa etmemiz gerekmez mi?
(8) Türkiye’de büyük bir iç göç yaşanıyor. Anadolu’nun Doğu, Güneydoğu bölgeleri sanki kasıtlı, planlı bir şekilde nüfustan arındırılıyor; Batı’ya, Marmara ve İstanbul bölgesine yığılıyor. Bazı strateji uzmanları şu soruyu yöneltiyor: “Acaba, boşaltılan bu geniş bölgelere ileride başka nüfuslar mı ithal edilecektir?” Bu konunun da açık ve ciddî şekilde incelenip yargılanması gerekmez mi?
(9) Türkiye’de devlet içinde devlet haline gelen gizli, esrarlı, güçlü, amansız bir zümre vardır. Bunlar zâhiren Türk ve Müslüman görünüyorlar ama asıl gerçek kimlikleri başkadır. Türklerden ve Müslümanlardan kız almazlar, onlara kız vermezler. Türkleri ve Müslümanları sevmezler. Türklerin ve Müslümanların temel haklarına, bilhassa din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyetine karşı çıkarlar. Türkiye’nin rantlarının arslan payını bunlar bölüşür. Önemli makam ve mevkileri kendi dindaşları ve kimlikdaşları arasında üleştirirler. Bu dosyayı kamuoyu önünde muhakeme edecek cesur aydınlarımız yok mudur?
(10) Susurluk kazasından bu yana yıllar geçti. Meselenin içyüzü aydınlanacağına büsbütün esrar perdesine büründü. Bu konu da açıkca ve kapsamlı bir şekilde muhakeme edilmelidir.
Bazıları diyecekler ki, bütün bu konularda zaman zaman gazetelerde haberler, yorumlar, fıkralar (köşeyazıları) yayınlanıyor… Ben de derim ki: Bu yayınlarla iş bitmiyor. Çok daha ciddî, daha yoğun, daha sistemli, daha devamlı hareket edilmelidir.
Yukarıda sıraladığım on konu ve onlara benzer başka önemli konularda muhakemeler, geniş müzakereler yapılmalı ve sonra çok sistemli şekilde gerekçeli kararlar yayınlanmalıdır.
Meselâ “Dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan Türkiye’miz nasıl oldu da dışarıdan buğday, pirinç ithal edecek zavallılığa düşürüldü?” konusunda bir “Mor Kitap” çıkartılmalı, teferruata (ayrıntılara) fazla yer vermeden işin esasını metodik ve sistemli bir şekilde halkın, gençliğin, aydınların gözleri önüne sermelidir.
Bazılarımız kadın hakları, kadın-erkek eşitliği edebiyatı yaparken mangalda kül bırakmıyor, tozu dumanı birbirine katıyor. İşe gelince durum ortada. Son belediye seçimlerinde birkaç küçük istisna dışında niçin kadın aday gösterilmemiştir, niçin kadınlara bu sahada hizmet imkanı sağlanmamıştır? Bunun da muhakemesi yapılmalı, kitabı bastırılmalıdır.
Türk toplumu şifahî ve ilkel bir toplum haline getirilmiştir. Halkımızın ve okur-yazarlarımızın bir kısmı zekâ özürlü seviyesine düşürülmüştür. Hayır, yanlış anlaşılmasın, Türk halkı genelde çok zekidir ama bugünkü sistem, eğitim, üniversiteler, medya ile en zeki çocuklar ve insanlar bile birkaç yıl içinde geri zekalı hale gelir.
Türkiye halkına sorgulamak nedir öğretmek lazımdır.
Yatakta uyuyoruz, ayakta uyuyoruz. Bunun sonu iyi değildir. Ülkenin, halkın, devletin en büyük derdi ve meselesi olan kokuşma artık tabiî hale gelmiştir. Bazılarımız “Şu kokuşma bataklığı artık kurutulsun…” diyeceğine, herkes “Niceleri çalıp çırpıyor, ben de bu yağmadan payımı almalıyım…” şeklinde düşünmeye, temenni etmeye başlamıştır.
Uyuşturucu kullanma yaşı 11’e kadar düşmüştür. Medyadan öğreniyoruz, 12-13 yaşındaki kızlar aldatılıyor, parayla erkeklere satılıyor. Bir kazadaki (ilçe) birtakım sözde saygın insanlar bu zavallı kızlara tecavüz ediyor. Toplumun bir kısmı seks manyağı haline getirilmek isteniyor. Bu gibi konular normal adli mahkemelerde muhakeme edilemez. Mecazî paralel mahkemeler kurulması gerekir.
Toplumumuzun ana temelleri dinamitleniyor, tahribat büyüktür. Aile müessesesi çökertiliyor. Büyük medya çocuklarımızı, gençlerimizi insanlarımızı bozuyor, lükse, israfa, şehvete, seks azgınlıklarına, kumara, içkiye, zinaya, fuhşiyata, asalaklığa, üretmeden tüketmeye, çalışmadan didinmeden kazanmaya sevk ve teşvik ediyor. Genel bir çözülme, dağılma görülmektedir. Avrupa’nın en büyük ülkesi olan Türkiye, İsrail’in, ABD’nin dümen suyuna sokulmuştur. Millî menfaatlerimiz ayaklar altına alınmaktadır. Uçaklarımızın tamir ve bakımı için İsrail’e milyarlarca dolar ödenmektedir. Üstelik bu ülke ile yapılmış anlaşmalar kamuoyundan gizlenmektedir.
Bozukluk, kötülük genelleşmiştir. Adalete, temel insan haklarına, demokrasiye, hukuka aykırı işlerin, icraatın sayısı haddi aşmıştır. Bunları muhakeme etmek, sorgulamak, halkı uyandırıp şuurlandırmak gerekmez mi? Bu vazife ve hizmet elbette köylülerin, ev kadınlarının, esnafın işi değildir.
Ey bu memleketin aydınları, seçkinleri, yüksek tabakası! Sizler var mısınız, yok musunuz? 11 Nisan 2004