Film Yeni Başladı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Salı
Halk yığınları günlük ve taze haberlere ve yorumlara büyük ilgi ve merak duyar. Şu anda on milyonlarca vatandaş İstanbul’daki son iki büyük patlamayı konuşuyor. Medyada gündemin birinci maddesi onlar. Birkaç gün içinde bu konuda binlerce köşeyazısı kaleme alındı. Bir okuyucum serzenişte bulundu, “Herkes bu patlamaları işliyor, siz henüz bir şey yazmadınız…” dedi.
Film yeni başlamıştır. Senaryoyu bilen yoktur, vak’anın hikâyesi nedir, konu nasıl dallanıp budaklanacaktır, nasıl bir sonuca ulaşacaktır… Bunları kimse bilmiyor. (şu anda E.B) Bu konu hakkında ancak büyük strateji uzmanları, büyük istihbaratçılar, sezgi sahibi büyük şahsiyetler konuşabilir.
Türkiye’de, belki de yıllarca sürecek bir oyun oynanmaya başlamıştır. Onun senaryosunu yazanlar, sahneye koyanlar vardır ama onların istediklerinin yüzde yüz gerçekleşeceğini sananlar aldanıyor. Onların iradelerinin üzerinde bir irade vardır ve filmin akışı, sonucu O’nun istediği gibi olacaktır.
İstihbaratçılar, stratejistler bir hadiseyi, bir durumu incelerken kaç mümkün senaryo varsa hepsini düşünür, hayal eder ve listesini yaparlar.
Dünya, tarihte benzeri görülmemiş yeni, büyük, dehşetli bir savaşa doğru hızla yol almaktadır. Savaş başlamıştır ama henüz genişlememiş, yerküresinin tamamını ateşleri ve alevleri içine almamıştır.
Bu savaşın ismi uluslararası terör savaşıdır.
Bu terör savaşının içinde Müslümanlar olabilir ama ona asla “İslâmî terör” denilemez. İslâm’ın terörle yakından ve uzaktan bir ilgisi yoktur.
Böyle büyük hadiselerin rantla ilgili, parasal tarafları üzerinde durmak gerekir. Uluslararası silah, cephane, savaş malzemesi tâcirleri yüz milyarlarca dolarlık kârlar peşindedir.
Vaktiyle, iki İslâm ülkesini, İran ile Irak’ı savaştırmışlar, sekiz yıl süren bir boğazlaşma, yakıp yıkma, tahrip etme fâciası sonunda iki ülke bîtab hale gelmiş, arada silah tacirleri 500 milyar dolar kazanmıştı.
On dokuzuncu asrın sonuyla, yirminci asrın ilk çeyreğinde Basil Zaharof adında, kendisini Rum gibi gösteren, Yahudi asıllı olması büyük ihtimal dahilinde bulunan bir silah tâciri, çevirdiği entrikalarla dünyayı kana bulamıştı. Birinci Dünya savaşındaki yenilgimizden sonra, Yunanistan’ın Türkiye’ye asker çıkartma macerasını bu adam finanse etmiştir. Bu satırları okuyanlar içinde Zaharof’u tanıyan, onun hakkında yazılmış yüzlerce kitaptan birini okumuş olan kaç kişi vardır?
Batı Avrupalıların gözünde Türkiye çok büyük bir ülkedir. Yüzölçümü olarak büyüktür; beş on sene sonra nüfus bakımından da en büyük olacaktır. Türkiye’nin tarihî mirası, potansiyeli çok büyüktür. Böyle bir ülkenin bu haliyle Avrupa Birliği’ne alınması Avrupalılar için bir intihar olur. Binaenaleyh küçültülmesi gerekmektedir.
Anadolu toprakları Hıristiyanlığın ilk vatanıdır, Hıristiyan Avrupalılar, Türkleri büsbütün kovamasalar bile bu topraklarda haç dininin, Teslis inancının, Hıristiyan kimliğinin tekrar var olmasını istiyorlar. Ülkemizde yıllardan beri açık ve gizli Hıristiyanlık faaliyetleri yapılıyor. Şimdiye kadar fazla gürültü çıkartmadan hayli kilise açtılar. En son Ramazan ayı içinde Antalya’da bir Katolik kilisesi açıldı.
Güney vilayetlerimizden birindeki papazlar bu Ramazan’da iftar ziyafeti verdiler; imamlar, müftüler, papazlar, misyonerler bir araya geldi, samimi bir şekilde yemek yenildi, çaylar kahveler içildi, diyalog yapıldı. Nedir bu diyalog denilen şey? İçyüzünü bilen var mı? Evvel yoğ idi, kimler çıkarttı bu yeniliği?
Ülkemizdeki yüzlerce eski kilise harabesi, devletimizin imza koymuş olduğu “Avrupa Mimarlık Sözleşmesi” mucibince restore edilmektedir. Bu yenilenen kiliselerin bulunduğu şehirlerde Hıristiyan nüfus yoktur. İleride getirilecektir.
Çelik Gülersoy, Mine Kırıkkanat’a ne demişti? “Mine hanım, İstanbul’u bize bırakmayacaklar…” dememiş miydi? (Çelik Gülersoy’un vefatından sonra Radikal’de yayınlanan bir yazıda bu cümle geçiyor. Konu hakkında müstakil bir fıkra kaleme almıştım.”
İstanbul’da, bir İngiliz Konsoloshanesi önünde, ötekisi İngiliz bankası binasının kapısında iki büyük patlama oldu ve benden birkaç saat sonra konu hakkında aydınlatıcı bir yazı yazmam isteniyordu. Niçin bu kadar acele ediliyor? Susurluk kazası olalı kaç sene geçti, konu hakkında on binlerce haber, köşeyazısı, yorum yayınlandı da ne oldu? Hadiseyi çevreleyen karanlıklar dağıtıldı mı? Olup bitenlerin içyüzü aydınlandı mı?
PKK terörünün arka planı ile ilgili en yakıcı, en keskin bilgiler Neşe Düzel’in gazeteci Avni Özgürel ile yaptığı ve Radikal’de yayınlanan röportajda yer alıyordu. Kaç vatandaş okudu bu röportajı? Kaç milletvekili bu konu ile ilgili olarak Meclis başkanlığına bir önerge verdi?
Bizim meraklarımız bile ipsiz sapsızdır. Patlama olacak ve birkaç saat sonra yazılar yazılacak, işin içyüzü aydınlatılıverecek… Ne boş hayallerdir bunlar.
Yakın tarihimiz bir sürü sırla doludur. Lozan andlaşmasının sırları çözüldü mü? Lozan’ın gizli protokollarıyla ilgili ciddî bilgi sahibi kaç aydın vardır bu memlekette?
Birinci dünya savaşının sonunda Türkiye’nin onbeş ton altınını, özel bir yatla Romanya yolundan Avrupa’ya götüren Hahambaşı Hayim Nahum’un yakın tarihimizde oynadığı rolü bilen kaç kişi vardır?
Türkiye gündeminin birinci maddesini teşkil eden Sabataycılık hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Sabataycılık öyle bir buzdağıdır ki, sadece yüzde biri suyun üzerindedir.
Yakın tarihimizdeki ünlü ve büyük kişilerden hangisi, kaçta kaçı Sabataycıdır? Şu anda köşebaşlarındaki önemli Sabataycılar kimlerdir? Kolaycılar bana telefon ediyorlar, bir yerde rastladıkları vakit hemen “Hocam, şu belli başlı Sabataycıların isimlerini makam ve mevkilerini bildiren bir liste yayınlayamaz mısınız?.” Yok canım!.. İsimlerinin yanında adreslerini ve telefon numaralarını da vermemi ister misiniz?..
Ülkemizde dönen dolaplardan haberimiz yok.
Sevgili vatanımızın zemini kazılıyor, ayaklarımızın altındaki toprak gün gelecek göçecek, haberimiz yok.
Başkan Bush İngiltere’ye gittiğinde iki yüz bin kişi tarafından protesto edilmiş. Türkiye’ye gelse kaç kişi protesto eder dersiniz? Onu protesto etmeye izin verirler mi?
Geçenlerde başörtülü iki kızımız hapishâneye konuldu. Yaşları on sekizden aşağıda olduğu için çocuk cezaevine tıkıldılar. Birkaç gün sonra yine başörtülü başka bir genç hanım yine hapse atıldı. Bu üç kızımız niçin cezalandırılıp hapishaneye konuldu? Banka mı hortumlamışlar, yolsuzluk mu yapmışlar, hayalî ihracat sahtekarlığı mı yapmışlar?
Bu ülkedeki on milyonlarca Müslüman bu üç tesettürlü hanım için ne tepkiler, üzüntüler, faaliyetler sergiledi?
Resmen dâvet edildiği halde, sırf başı örtülü olduğu için üniversitedeki ilmî toplantıya sokulmayan Ummanlı Dr. Semira Musa hanım hadisesini ne çabuk unuttuk? Bu Müslüman hanım kardeşimize İngilizce bir mektup yazarak veya e-mail göndererek ülkemiz ve milletimiz adına özür beyanında bulunan, kırılmış gönlünü alan kaç Müslüman okur-yazar çıktı acaba?
Beyler acele etmeyiniz, film yeni başlamıştır, bunu daha önce seyretmiş bir kul yoktur ki, hâdise nasıl gelişecek, nasıl sonuçlanacak diye açık bir yorum yapabilsin. Bekleyin, ömrü olanlar çok şeyler göreceklerdir.
Televizyonların önüne geçip rehavet içinde seyrediyordunuz, Afganistan’da bomba patlamış, şu kadar kişi havaya uçmuş; Bağdat’ı füze vurmuş, helikopter düşmüş, şu kadar kişi ölmüş… diye. Şimdi patlamalar bize geldi. Terör vururken mâsum suçlu ayırımı yapmaz. Fünyeyi ateşler, booom, civardaki herkes bin parça olur. Adam kamikaze, kendisini feda ediyor, başkasının canını düşünür mü?
Türkiye’yi bu ateşten korumak için aklımızı başımıza toplayacak mıyız? Yoksa eski hamam eski tas bozuk yolda ilerleyecek miyiz?
Patlamalar oluyor diye mahdum ve birader beyler, can ciğerler yağlı ballı işleri bırakacaklar mı sanıyorsunuz?
Patlamalar dolayısıyla, köy senedi ile alınmış değerli orman arazilerine tapu alma manevraları duracak mı sanıyorsunuz?
Patlamalar dolayısıyla Türk dış siyasetine bir çek i düzen verilecek midir? Bu konuda bir ümidiniz var mıdır?
Görür gibiyim. Birtakım adamlar, çeteler, zümreler ellerini sevinçle oğuşturuyor. Gelişen hâdiseler onlara yüz milyarlarca dolar kazandırabilir.
Nitekim PKK savaşında da böyle muazzam miktarlarda rantlar elde edilmişti.
Âblar akıyor, dolaplar dönüyor ve bizim bir şeyden haberimiz yok. 26 Kasım 2003 Çarşamba