Finlandiya’da Yaşasam…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Şubat 2019
Çarşamba
Diyelim ki, bir Müslüman olarak başka bir ülkede, meselâ Finlandiya’da yaşıyorum; orada oturma ve çalışma iznim var. Nasıl yaşarım, ne yaparım?
Öncelikle bana kapılarını açmış olan, beni kendi ülkesinde yaşatan devlete ve halka ihanet etmem. Teşekkür ve minnet borcum karşılığında o ülkeye sâdık kalırım, onu iyiliğini, selametini isterim.
Finlandiyalıların benim için “Bu Müslüman Türk, Finlandiya’yı bizden daha fazla koruyor, bizden daha fazla seviyor…” demeleri için gereken neyse onu yaparım.
Finlandiya kanunlarına ve nizamlarına uyarım, hiçbir şekilde suç işlemem, yamukluk yapmam.
Haram, gayr-i meşru, kirli işlerden kesinlikle uzak dururum. “Finlandiya benim vatanım ve ülkem değil; onun dirlik ve düzeninden bana ne…” demem. Ekmeğini tuzunu yediğim, güvenliğinden yararlandığım o ülkeye kötü gözle bakmam.
Bir Müslüman olarak o ülkede İslâm’ı temsil ettiğimi düşünerek elimden geldiği, gücümün yettiği kadar iyi, doğru, güzel şeyler yaparım. Oradaki halkın geleneklerine, örflerine, âdetlerine ters düşecek tavırlar sergilemem. Tabiî ki, dinimin ve şeriatımın kurallarına aykırı işler de yapmam. Zaten o ülke medenî, demokrat, insan haklarına saygılıdır; benim İslâm dinine ve şeriatına uymamı yadırgamazlar.
Finlandiya’nın siyasetine karışmam. Oradaki ihtilaflı, çekişmeli konulara bulaşmam; yabancı kökenli biri olarak bunların dışında ve üstünde kalırım.
Ödemem gereken vergileri seve seve öderim. Finlandiya için bir hizmet yapmak gerekirse onu da memnuniyetle ve başarı ile eda ederim.
Benim için önemli olan “Bu Müslüman Türk ne iyi bir insan…” denilmesidir. Hakkımda böyle bir hüküm verdirebilirsem kendimi bahtiyar ve mutlu hissederim.
Helsinki’de ve Tampere’de cami ve İslâm cemaati olduğunu biliyorum. Cuma ve bayramlarda, başka zamanlarda oralara giderim, ibadet ederim. İslâmî cemaatin iç işlerine karışmam. Çarlık zamanında Rusya’dan oraya göç etmiş ve Finlandiya vatandaşı olmuş din kardeşlerimin işlerine karışmam, onlara zıt gitmem.
Finlandiya’da İslâm’ın yayılmasını isterim. Ancak oradaki Hıristiyanları fazla rahatsız edecek davranışlardan, militanlıklardan, aşırı misyonerlikten kaçınırım. İslâm’da yapışkan, iz’ac edici, tebelleş olucu şekilde misyonerlik yoktur.
Finceyi, hem konuşma ve iletişim dili olarak, hem de yazılı ve edebi lisan olarak öğrenirim.
Vergi kaçakçılığı, kanunsuz ve usulsüz işler yapmam. Çevreme bir Müslümanın doğru ve iyi bir insan olduğunu halimle, işlerimle gösteririm.
Türkiye ile Finlandiya arasında kültürel, ticarî, iktisadî, sosyal bağlar kurulması için çalışırım. Bu hizmetleri yapmak için bir “Fin-Türk Dostluk Derneği” varsa hemen üye olurum.
Finlandiya’nın biz Türkiyelilere örnek olacak iyi, başarılı, faydalı taraflarını kendi vatandaşlarıma tanıtmak, öğretmek için çalışır, faaliyet gösterir, yazılar yazarım. Türkiye’yi de Finlilere tanıtmak için gayret sarfederim.
Finlandiya’daki evimi bir Müslüman Türk evi olarak döşerim. Yerlere kök boyalı güzel Türkiye halı ve kilimleri serer, bir köşeye bir sedir yerleştirir, duvarlara hüsnühatlar, ebrular, Türkiye’yi gösteren gravürler, antika haritalar, sulu ve yağlı boya resimleri asarım. Fin misafirlerime Türk kahvesi, Türk çayı, Türk tatlıları ve börekleri ikram ederim.
Finlandiya’da İslâm’ın tanınması ve sevilmesi için, Şeriat’a aykırı olmamak şartıyla tasavvufî faaliyetler yapılması için çalışıp çırpınırım. Ehil ve icazetli kişiler bulursam zikir meclisleri, tarikat âyinleri tertiplerim.
İslâm’ı Fin halkına tanıtmak için hacimce küçük, kıymet itibarıyla büyük; çok ciddî, çok vasıflı, çok üstün broşürler yayınlarım. Bunları Fin dili ve edebiyatı bakımından uzman kişilere yazdırır, defalarca kontrol ettiririm.
Yabancı ülkelerde karı satan, uyuşturucu pazarlayan, kaçakçılık yapan, mafya faaliyetlerine bulaşan, bin türlü suç ve kötülük işleyen bazı vatandaşlarımızın zıt kutbu olmaya, “İyi Türk” olmaya var gücümle gayret gösteririm.
Finlandiya’nın büyük şehirlerinde Türk lokantaları, Türk çay ve kahve evleri, Türk ticarethaneleri açılmasını teşvik eder; müteşebbislere elimden gelen yardımı ve yönlendirmeyi yaparım.
Finlandiya bize nisbetle küçük bir ülkedir. Yüzölçümü 338 bin km2’dir. Nüfusu ise beş milyondur. Zenginlikte bizden çok ileridir. Ülkenin yıllık geliri 104 milyar dolar, fert başına düşen gelir ise 20100 dolardır. (Türkiye’de ise 2880 dolar.) Finlandiya, Fin milleti niçin başarılı olmuştur? Yakın tarihindeki bir sürü felakete, zorluğa rağmen nasıl olmuş da bu başarıya nail olmuştur? Türk aydınları, Türk okuryazarları, Türk halkı ve gençliği için Finlandiya’da çok ibretler, çok güzel örnekler, çok faydalı dersler bulunmaktadır. Bizimle aynı soydan (Ural-Altay) gelen bu küçük, çalışkan, gayretli, başarılı, kahraman, namuslu milleti niçin tanımıyoruz?
Türkiye’ye örnek olabilecek ülke, ülkeler ve milletler hakkında resimli tanıtma kitapçıkları çıkartılmalı, bunlar yüzbinlerce adet dağıtılmalı, satılmalı, okutturulmalıdır. Bizim gözümüz ABD, Japonya, Almanya gibi büyük ülke ve devletlerdedir. Halbuki Güney Kore, Finlandiya, İsviçre, Taiwan, Singapur gibi küçük ülkelerde bizim için daha çok ders, ibret, örnek, fayda bulunmaktadır. Türkiye halkını aldatan, afyonlayan, uyuşturan, sersemleten sömürgeci zihniyet böyle örneklerin tanınmasını, bilinmesini istemez. “Güney Kore bu kadar ilerledi, güçlendi de Türkiye niçin bu derece geriledi, battı, çukura düştü?..” sorusunun yöneltilmesi bizim iç-sömürgecilerin hiç mi hiç hoşlarına gitmez. Onlar halkı ve gençliği “İslâm dünyasının en ileri ve güçlü ülkesi Türkiye’dir” mavalı ile kandırmaya devam edip dururlar. Peki Türkiye İslâm dünyasının en örnek, en güçlü ülkesi de, yirmi bir milyon nüfuslu Malezya’nın gayr-i safi hasılası 215.5 milyar dolar (bizimki 185 milyar), orada fert başına düşen millî gelir payı 10.300 dolar nasıl olabiliyor. 22 Ağustos 2002