Uzak ve yakın tarihteki günahlarımızın, hıyanetlerimizin, isyanlarımızın faturasını ödemeye başladık. Taksit taksit ödüyoruz, gelecekteki taksitler daha yüklü olacaktır.

Rüzgâr ektik, fırtına biçtik… Fırtına ektik, kasırga biçeceğiz.

Yüce Kur’ân “Namazı terk eden ve şehvetlerine uyan” uğursuz bir topluluktan bahs ediyor. Sakın onlar bu coğrafyada yaşamasınlar… Hazret-i Peygamber, sallallahu aleyhi ve sellem “iki şey vardır ki, Âdemoğlu onlardan hoşlanmaz. Ölümden hoşlanmaz, halbuki ölüm, (Sağ kalıp da buluşacağı) fitneden hayırlıdır. Malın (servetin, gelirin, paranın) azlığından hoşlanmaz, halbuki malın az olması, hesabın, (sorgu sualin) daha az olmasıdır” buyuruyor (Ahmed İbn Hanbel, Müsned). Sakın bunlar biz olmayalım?

Peygamber “Müslüman kötü birşey gördüğünde onu eliyle (fiilen) değiştirmeye gidermeye çalışır. Buna gücü yetmezse diliyle (kalemiyle) kötüler. Buna da gücü yetmezse kalben kötüler ve nefret eder” buyuruyor. Biz ülkemizdeki ve dünyadaki bunca kötülüğü, münkeri, zulmü elimizden geldiğince kaldırmak için çalıştık mı? Gücümüzün yettiği kadar kötüledik, tenkit ettik mi? Bunları yapamadı isek, kalbimizin derinliklerinde lânetledik mi? Peygamber, yukarıda zikr ettiğim hadîs-i şerifi şöyle bitiriyor: “Bu üçüncüsü (yani kalben buğz etmek, kötülemek) imanın asgarisidir.” Evet bir Müslüman, münker, haram, kötü şeyleri kalbiyle tenkit etmez, bunlara buğz etmezse imanı tehlikeye girer.

Ey bu ülkenin âlimleri, ârifleri, rehberleri, izninizle sizlere soruyorum: “Müslümanları mârufu emr ve münkeri nehy hususunda gereği gibi uyardınız, bilgilendirdiniz mi?”

Bu hizmeti hakkıyla yapanları, yapmış olanları rahmetle anıyoruz. Bu yolda şehid olanlar bizim velinimetlerimizdir. Halen bu şekilde hizmet verenlere de minnet ve teşekkür borçluyuz. Müslümanları aldatan, uyuşturan, gerçekleri onlara söylemeyen, tehlikelerden haberdar etmeyenlere yazıklar olsun!

Bir sabah namazı vakti, fecr ezanları okunurken Ankara’da, Büyük Millet Meclisi karşısında kaldırdımda ipe çekilen İskilipli Atıf efendi!.. Sana dualar, selâmlar ediyoruz. Uzun ömrü, iman ve İslâm hakikatlerine hizmet ettiği ve Müslümanları uyardığı için eziyetle, zulümle, işkence ile baskı ve tazyik ile geçen Bediüzzaman Said Nursî! Selâm sana…

Doksan yaşına yaklaşmış olduğu halde İstanbul’da Erenköy’ünde evinden alınıp sürüklenerek Menemen’e götürülen ve orada hastahânede şehid edilen Şeyh Erbilli Esad Efendi! Selâm sana… İskilipli Atıf efendinin asıldığı gün, Tekirdağ’ında idam edilen Tekirdağ Müftüsü selâm sana…

Bütün sarıklı şehid hocalara, taçlı şeyhlere, isimsiz dervişlere hepsine selâm ediyoruz. Hayatlarını din için feda eden bütün şehidleri rahmetle anıyor ve selamlıyoruz. Fanî ve aldatıcı dünya hayatının ziynetleri ve menfaatleri için her zilleti göze alanları üzüntü ile hatırlıyoruz.

Bugün İskilipli Âtıf efendilerin, Bediüzzamanların, Erbilli Esad efendilerin ve benzerlerinin yolundan gidenleri sevgi, hürmet ve minnetle bağrımıza basıyoruz. Hem Müslüman görünen, hem hizmetkârlık taslayan, hem de deccallara destek verenleri uyarıyoruz.

Diyanet’e Açık Dilekçe

Cami Hizmetlerinde Kalite İstiyoruz

Diyanet İşleri Başkanlığı sorumlularına, önce selam ve hürmetlerimi arz ederek sesleniyorum: Artık bir Müslüman olarak canıma tak etti, cami hizmetlerinde kalite istiyorum, Medeniyet istiyorum, seviye istiyorum… Bir hoca Türkçe veya Arapça konuşurken “fî sebilullah…” dese onu ayıplıyoruz. (Doğrusu “fî sebilillah”tır.) Türkçe yanlışı yaparken niçin ayıplamıyoruz? Bir din görevlisi Türkçe hutbe okurken veya vaaz verirken gramere, fesahat ve talâkat kaidelerine aykırı yanlışlar yaparlarsa seviyeli ve ciddî hizmet etmemiş olur.

Okul çocuklarının basma kalıp basit üslûplarına benzer hutbe metinleri dinimizin yüceliğiyle kabil-i te’lif değildir. Okunan ezanlar, genel olarak son derece kalitesizdir. İstisnâlar bu hükmü değiştirmez. Diyanet’in ezan meselesini bir an önce halletmek için harekete geçmesi lâzımdır.

Birtakım cami hocalarının sarıkları, cübbeleri son derece kalitesizdir. Bütün imamların, hatiplerin, vaizlerin Beyazıt Camii Şerifi imamınınki gibi düzgün sarık ve cübbeleri olmasını istiyoruz. Bakkal önlüğü gibi cüppe olmaz! Abuk sabuk sarılmış çirkin bir sarık, dine hakarettir.

Hiçbir din görevlisinin anadilimiz olan Türkçe’de hatâ yapması affedilemez. Hutbelerde belâgat olması gerekir. Yıllarca önce kaleme almış olduğum bir yazıda hiç olmazsa büyük şehirlerin büyük camilerinde hizmet gören imamların aruz bilmelerinin şart, gerekli olduğunu beyan etmiştim.

Dinî hizmetler, çok basit, çok yalın; edebiyatsız, fesahatsiz, belâgatsiz bir Türkçe ile dosdoğru şekilde yapılmış olmaz. Vaazlarda heyecan istiyoruz, aşk ve şevk istiyoruz… Hutbelerdeki nasihatlara birkaç damla gözyaşı karışsın istiyoruz. Camilerimizdeki saçma sapan ve çirkin Türkçe levha ve tabelâların kaldırılmasını istiyoruz. Ecdat, camilere mermer kitabeler veya hüsn-i hat levhaları şeklinde ayetler, hadîsler, hikmetli sözler asmış. Biz ise “Cep telefonunu kapat… Pabucunu öyle tutma böyle tut… Klima cihazlarıyla oynamayınız…” gibi aptalca levhalar doldurmuşuz. Öyle camiler var ki, bahçeleri WC levhaları ile ilanları ile dolu. Böyle rezalet olur mu?

Küçük bir caminin minaresinde tam on adet hoparlörün ne işi var? Çin malı 10 liralık işporta saatini tarihî çinileri delerek mihrabın yanına kim asmış? Kamet okunuyor, bir dakika geçiyor, imam efendi hâlâ namaza başlamıyor. Ne hakkı var namazı geciktirmeye. Cuma namazından sonra, bütün dernek ve vakıfların makbuz defterleri bulunmasına rağmen niçin sergi usulü para toplanmaya devam ediliyor?

Seviyenin ve kalitenin düşmesi dolayısıyla okumuş, yüksek tabaka, seçkin, zâdegân Müslümanlar camilere gitmiyor. Camiler sadece namaz kılma, tesbih çekme mekanları değildir. Camide ilim, irfan, kültür, medeniyet, sanat, incelik, zarafet, mürüvvet de olması gerekir.

Cuma günü ezan okunduktan sonra bazı konuşmacılar camilerde beş on dakika daha konuşuyorlar. Memur var, öğrenci var, işi olan var, yaşlı var… İbadeti geciktirmeye ne hakları var? Onbeş seneden fazla bir zamandan beri yazıp duruyorum, hiçbir gelişme yok. Din hizmetleri, cami hizmetleri öncelikle kalite ister, ciddîyet ister, seviye ister, aşk ve şevk ister, edebiyat ister, sanat ister, derinlik ister. Hiç olmazsa büyük ve tarihî şehirlerimizdeki büyük camilere hem İslâmî kültür, hem de çağdaş kültür bakımından son derece yüksek hocalar tâyin edilmelidir. 01 Nisan 2007