Okmeydanı vakıf arazisiydi. Bu arazi yağmalandı. Vakıf kutsaldır, dokunulamaz. Dokunulur, yağma edilirse netice böyle olur. Ne olmuş? Orada bir gün bile huzur yok, sükunet yok, âsâyiş yok. Fitneler fesatlar birbirini kovalıyor. Bu kötü durumdan kurtuluş yok mu? Olmaz olur mu var. Ne yapmak lazım? Okmeydanı arazisini yeniden vakıf haline getirmek… Başka çare yok mu? Yok.

Ayasofya camii vakıftı. Fatih Sultan Mehmed, vakfiyenin sonunda, vakfı bozacaklar için lâ’net ve bedduâ ediyor. Bu bedduâ ve lâ’net bütün Türkiyeyi kapsıyor. Ayasofya müze olarak kaldıkça bundan kurtulmak mümkün değil. Peki çare ne? O ulu mâbedi tekrar cami haline getirmek, minarelerinde ezan okutmak ve vakfiyedeki bütün şartları hayata geçirmek.

Ayasofyanın bahçesinde bir medrese vardı. Yıktılar. Onun lâ’neti de Türkiyenin üzerindedir. Başka lanetler, beddualar var mıdır? Vardır, hem de sayılamayacak kadar çoktur.

Otuzlu yıllarda

on binden fazla cami, mescid, tekke, medrese, vakıf binası satılmış… kiraya verilmiş…

yıkılmış… gayesi dışında kullanılmıştır. Onların lanetleri. Bu memlekete huzur gelmesi için bu kötülüklerin telafi edilmesi gerekir.

İslâm vakıflarının ihlal edildiği bir ülkede huzur olmaz, rahat olmaz, barış olmaz.

Bugünkü kötülükler,

eski vakıfların ihyasıyla büsbütün düzelecek mi?..

Öyle bir şey söylemedim. Daha telafi edilmesi gereken çok kötülükler, zulümler, münkerler vardır.

Zina

meselesi vardır. Gırtlağa kadar batmış olduğumuz

riba

meselesi vardır.

Devletin TC vesikalarıyla KDV’li, polis korumalı

yasal seks köleliği

vardır.

Ecdadımız İstanbul camilerinde Mesnevî dersleri verilmesi için vakıflar kurmuştu? Nerede o vakıflar, nerede Mesnevî dersleri? Nerede, içlerinde namaz kılınan, zikrullah yapılan, iyi Müslüman yetiştirilen binlerce tekke, zaviye, dergah?

Çokbilmiş basiretsizin biri, efendi sen neler sayıklıyorsun, bugün olup bitenlerle o söylediklerinin ne alâkası var diyebilir.

Kesinlikle alâkası vardır. Görmek, anlamak, idrak etmek gerekir. Bütün kötülüklerin acısı çıkacaktır. Hiçbir ah yerde kalmaz. İslâma, Kur’âna, Sünnete, Şeriat’a, ahlâk-ı İslâmiyeye aykırı bütün zulümlerin cezası çekilecektir.

Âşikare, açıkça, açıkta, küstahça işlenen bütün kebair

(büyük günahlar)

uğursuzluk, azab, felaket, tokat, sille, musibet getirir.

Ben kötülük yapmıyorum… Böyle söylemekle sorumluluktan ve vebálden kurtulamazsın. Hem kötülük yapmayacaksın, hem de kötülüklerle elinden geldiği kadar mücadele edeceksin.

İskilipli Âtıf efendi…

Asılarak şehid edilen

Babaeski müftüsü…

İstiklal Mahkemesi kararıyla ipe çekilen

Erzurumlu Şalcı Bacı…

Menemen’de şehid edilen

Erbilli Esad efendi…

Mecliste Hilafeti savunduğu için

Topal Osman

‘a boğdurtulan

Trabzon mebusu Ali Şükrü bey…

Böyle binlerce, on binlerce mazlumun ve şehidin isimlerini göreceksin…

Evet, gözlerini âsümana kaldır da orada sana ötelerden gönderilmiş mektupları oku. O mektuplarda

dosdoğru iman et… Namazı dosdoğru kıl… Kur’ânın yap dediklerini yap, yapma dediklerini yapma…

Resulün

(Salat ve selam olsun ona)

Sünnetine uy… Ahlâkını düzelt… Mü’minlerle kardeş ol… Azma, kudurma, fâsık-ı mütecahir olma… Fitne fesat çıkartma… Din sömürüsü yapma… Emr-i mâruf nehy-i münker yap

yazılı.

Paraya, lükse, israfa, bin türlü beyinsizliğe bağımlı olan bir İslâm toplumu iflah olmaz, necat bulmaz.

Münadiler bizi uyarıyor, duymuyoruz.

Ayağımızın altındaki zemin, başımızın üzerinde âsüman bizi uyarıyor. Kur’ân bizi uyarıyor… Resulullah bizi uyarıyor… Rabbanî râsih ulema fukaha bizi uyarıyor… Kamil mürşidler, gerçek şeyhler bizi uyarıyor…

Münadiler bizi uyarıyor. Niçin kendimizi ıslah etmiyoruz? Niçin bize uzatılmış kurtuluş ipine sarılmıyoruz?

• (İkinci yazı) Zehir Zemberek Davul Dümbelek

**Muhatabı zehir zemberek konuşmaya başlayınca o da davul dümbelek cevap vermiş…

**Taytlı Düttürü Leyla başına bir echarpe sarmış, şeytanî tesettüre bürünmüş…

**Otobüse yetişmek için yel yeperek yelken kürek koşuyor, bir yandan da cep telefonu ile konuşuyormuş. Dikkatsizlik yüzünden direğe çarpmış, yere düşmüş, ayağı incinmiş, telefon kırılmış, otobüsü kaçırmış ve çok ağlamış, sümüğü akmış.…

**Deliler gibi hapur hupur yerken midesine hava girmiş, şişkinlik olmuş, garç diye geğirerek havayı çıkartmış, etrafındakiler iğrenmiş, o ise hafifleyip düzelmiş…

**Sabah evden işe iki saatte otomobiliyle tek başına gidiyor, akşam da yine tek başına iki saatte dönüyormuş. Toplu taşıma vasıtalarını kullansana demişler. Öfkelenmiş, ben insan değil miyim demiş. Bu adam insan mı değil mi?

**Lüks mekanda, lüks dekorasyon içinde, lüks kahvaltı adam başına 65 liraymış. Altı kişi gitmişler. Hesap 390 lira tutmuş. Bahşiş 30 lira, otomobil valesine verilenle birlikte yekûn 400 lirayı aşmış. Masraflı bir kahvaltı ama onlar çok mutlu olmuşlar. Mutlu olmuşlar, biraz da kutlu olsalardı ne iyi olurdu…

**Birinci çayını içerken segah makamından musiki dinlemiş, ikinci bardakta ferahfeza. Güneyde savaş başlamasına ramak var. Onun umurunda mı?..

**Felaketler birbirini kovalıyor. Salonundaki lüks bonsai kurumuş, on dört yaşındaki oğlu bonzaiye bağımlı olmuş, kızı malûm ameliyatı geçirmiş, Jaguar otomobili çizilmiş, Jozefin lokantasındaki mumlu yemeğe trafik yüzünden yetişememiş… Uğursuzluklar kumkuması…

**Lâik gazetedeki astrolojik fal, çok dikkatli olması konusunda uyarıyormuş. Başına bir iş gelebilirmiş. Bu yüzden biraz tedirginmiş…

**Diyarbakır’da isyan çıkmış, teröristler müzeleri tahrip edip yağmalamış, kütüphaneler talan edilmiş, bazı dükkanlar da yağmalanmış, insanlar ölmüş, araçlar yakılmış, bombalar Molotof kokteylleri atılmış, korkunç bir anarşi ve kaos olmuş…

Birilerinin umurunda mı?

22.10.2014