Fitne ve Fesat Devri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 19 Aralık 2018
Fitne ve fesat devri çoktan başladı, sizin haberiniz yok mu?.. En büyük, en şiddetli, en yoğun fitne ve fesadı İslâm dünyası yaşıyor, bunun farkında değil misiniz?..
Ufuklarda aydınlık görülmüyor. Bulutlar daha yoğun, daha kara. Bildiğimiz zelzelenin yanında başka şiddetli zelzeleler var.
Mısır’a gezmeye gidebilir misiniz?
Yemen, Sudan, Cezayir’de asayiş bozuldu.
Paranız var, Japonya’ya tatile gidebilirmisiniz? Tibet ne meraklı, ne esrarlı bir ülke değil mi? Haydi cesaretin varsa git, gör, gez.
Türkiye cephesinde durum nasıl?
Ülke kazan gibi kaynıyor. Taşkınlıklar, azgınlıklar, çılgınlıklar azalıyor mu, çoğalıyor mu?
Tıkır tıkır mı işliyor, mıkır mıkır mı?.. Her aday için söylemem ama
Bu parayı nasıl geri alacaklar acaba?
Bu memlekette uykucular var, gece uyurlar gündüz uyurlar, yatakta uyurlar ayakta uyurlar. Uyur gezerler… Türkiye nereye gidiyor?.. Bilen varsa söylesin… Söylense, yığınların umurunda olur mu?..
Şu Müslüman memlekette
Gazetede iki yazı yan yana:
Dikkat dikkat!.. Aman turtaya kan karışmasın…
‘nun
‘ındaki
, bizdeki entrikaların yanında ne kadar yavan kalır. Ortalıkta ne kadar çok Madam ve Mösyö dolaşıyor?..
Karadaki köpek balıkları da az değil. Dağlarda yiyecek bulamayan kurtlar ve sırtlanlar şehre inmiş. Yaban domuzları cirit atıyor. İnsana benzeyen ne çok tilki var. Leş yiyen akbabalar semiz…
Kınalı ve kınasız koyun sürüleri
, kurtların hücumuna uğramış, çobansız kalmış… Ünlü bir doktor
yakalanmış… Ünlü bir zat
. Zina yeni Ceza Kanununa göre suç değil, niçin basıyorsunuz, niçin filmini çekiyorsunuz? Çok fuhuş ve zina yaptığı için bitkin düşmüş, gol atamamış. Vah vah… 13 yaşındaki kız hamile olmuş, nur topu bir oğlan doğurmuş. Hem anne olmuş, hem (estetik ameliyattan sonra) kız oğlan kız bakire kalmış.
Adam hem dindar, hem haram yiyici. Nasıl oluyor bu iş demeyin, oluyor işte. Müthiş götürmüş, kapkara bir servete sahip olmuş. Ne yapacak?
Şu ahir zaman fırkasına bakınız: Cennet babalarının malıymış gibi, Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselamı, Kur’ânı, İslâm’ı, Tevhid’i inkar, red ve tekzib eden
Camiye sabah namazına on kişi geliyor, cami civarında on bin Müslüman yaşıyor… Din görevlisi sabah ezanında hoparlörü o kadar açıyor ki, binamazların cümlesi uyanıyor, homurdanıp tekrar uyuyor.
Onu hıçkırıklarla katılarak ağlarken gördüm. Niçin ağlıyorsun dedim. “Ağabey onlar yiyor, ben niçin yiyemiyorum, buna kahr oluyorum…” diyerek ağlamaya devam etti. Ağla ağla, belki açılırsın. Lakin dikkat et, ağlamaktan sağlığın bozulmasın…
,
Bir gazetenin internet sitesinde görüp dinledim.
İslâm’da eğitim ne zaman başlar, ne zaman başlamalıdır?.. Hiç mübalağa etmeden (abartmadan) söylüyorum:
Evet, çocuk henüz annesinin karnında iken Kur’ân sesi duymalı
Ana karnında başlayan eğitim, çocuk doğar doğmaz, hiç kopukluk olmadan devam etmelidir.
İslâm’da eğitim beşikten mezara kadar devam eder. Müslümanın eğitimi ne zaman biter? Eceli gelir, ruhu bedeninden ayrılır, çenesi kapanır, o zaman…
Türkiye’de bugün böyle bir İslâmi eğitim var mı? Yok yok yok!.. On beş yaşından küçük çocuklara
tezelden İslâmi bir eğitim seferberliğinin plan ve programını hazırlayıp/hazırlatıp hayata geçirmeleri gerekir.
Böyle bir hizmet, terk ve ihmal edilemez bir emr-i maruf ve nehy-i münker vazifesidir. Zamanımızda din kültürü konusunda dehşetli bir cehalet hüküm sürmektedir. Adam yıllardan beri beş vakit namaz kılıyor. Allahın 14 sıfatını say deseniz cevap veremiyor.
say deseniz yüz kişiyi bülbül gibi hiç duraksamadan sayar.
Elimizde günlük gazeteler, dergiler, televizyonlar var ama genel ve yoğun bir İslâmi halk ve gençlik eğitimi faaliyetimiz yok.
Milyarlarca dolara sahip, milyonlarca taraftarı olan bazı büyük cemaatler, kendi reklamlarını ve propagandalarını yapıyor, başkanlarına serenatlar okuyor.
Milyonlarca Müslümana,
iyice anlatılıyor mu?
Hep dünya için çalışıp ahireti unutmanın büyük bir felaket olduğu söyleniyor mu? Dünyanın zevk safa yeri değil, imtihan meydanı olduğu bildiriliyor mu?
Müslüman halk, İslâm ahlâkı açısından eğitilip yetiştiriliyor mu?
Her lüzumlu konuda milyonlarca adet çok etkili, çok faydalı broşürler bastırılıp dağıtılıyor mu?
Müslüman halk aşırı para sevgisine, lükse, israfa karşı uyarılıyor mu? Müslümanlar birlik içinde tek bir Ümmet olmaya çağrılıyor mu? Ümmet’in başında bir İmam-ı Kebirin, bir Emir’in bulunması zarureti anlatılıyor mu?
Zekatların Kur’âna, Sünnete, Şeriata uygun şekilde verilmesi konusunda gerekli bilgiler öğretiliyor mu? Maalesef bu anlattığım konularda yeterli hizmet ve faaliyet yok.
Bütün Müslümanlar bir bütün teşkil ederler,
Ümmeti bir kenara bırakıp, görmeyip, ilgilenmeyip,
Dindar Müslümanların, dinden uzaklaşmış, inanç ve ibadet Müslümanı olmaktan çıkıp
de meşgul olması, onlara da, akılları ve zihniyetlerine uygun eğitim vermesi, propaganda yapması gerekir.
Musalli Müslümanların, musalla Müslümanlarına karşı vazifeleri vardır. Musalla Müslümanlarının bizim üzerimizde hakları vardır.
Yarın
“Bunlar bize tebligatta bulunmadılar, bizi anlayacağımız lisan ve üslûpla dine davet etmediler” diye şikayet edeceklerdir.
İslâmi yayın hizmetlerinin büyük kısmının ticarileşmiş olması büyük bir felaket, büyük bir bozukluktur. Her yıl milyonlarca İslâm (Cemaat değil) kitabı ve broşürü ya bedava dağıtılmalı, yahut maliyetine satılmalıdır. Bunlardaki bilgiler sahih, lisan ve üslûpları cazip olmalıdır.
kendi dinleri (veya sektleri) için nasıl çalışıyorlar, inceleyelim ve ibret alalım, hem de utanalım. 21’inci miladi asırda Türkiye Müslümanları gerçekten utanç verici bir durumdadır.
Kur’ân meali para için… Kur’ân tercümesi para için… Kur’ân tefsiri para için… İlmihal parayla… Fıkıh parayla… Kur’ân hocası parayla… Siyer, kelam, ahlâk, tasavvuf yayınları hep parayla…
Namaz parayla kıldırılıyor… Ezan parayla okunuyor… Va’z u nasihat parayla (Sanki paralı vaazın faydası olurmuş gibi)… Alimler, telif ve tercüme ücreti yoksa kitap yazmıyor, çevirmiyor.
Müslüman kesimin yekûn olarak
ama
Bizim Yahova Şahitleri gibi,
Bir devlet kadar bütçesi olan Diyanet ne yapıyor?
Niçin bizim televizyonlarımızda,
Hazret-i Muhterem çok büyükmüş… Kuzum siz bu gibi yayınları İslâm yayını mı sanıyorsunuz?
Niçin çok cazip, çok güzel, çok faydalı, çok müzeyyen dini ve ahlâkî levhalar yaptırıp, bunları milyonlarca bastırıp, camlatıp çerçeveletip evlere, iş yerlerine, kahvelere asmıyoruz?
Şöyle bir program yapılsa: Mısırın en büyük hafızı getirilse, önce on dakika Kur’ân okusa, dinleyenlerin çoğu ağlasa, heyecandan bayılanlar olsa…
Arkasından memleketin en güzel Türkçe konuşanı yedi dakikalık bir hitabede bulunsa, yine dinleyenler ağlasa…
Onun ardından bir ilahi grubu öyle bir ilahi okusa ki, gökte melekler, yerde ins ü can manevi haz ve zevkten feryat edip kendini yerden yere atsa…
Aşk u şevk… Dayanamayıp, kendine hakim olamayıp sema edenler…
Sonra, memleketin
, Müslümanlar intibaha davet edilse. Bu program esnasında heyecan doruğa çıksa… Milyonlarca vatandaş gözyaşlarıyla dinlese seyr etse…
Seyr edemeyenler “Ah kaçırdık!” diye hayıflansa… Bütün bunlar telif ücreti, para için yapılmasa…
İhya’yı para için, te’lif ücreti için yazmamıştı,
Şu
bakınız. Böyle faaliyetlerde hiç aşk, hiç şevk, hiç manevi heyecan, hiç göz yaşı var mı?
Bizde yeterli akıl fikir, vicdan olsaydı, Allah için, din için, insanların eğitimi ve hidayeti için, Kur’ân ve Sünnet için, Şeriat için dosdoğru ve adam akıllı çalışırdık. 2 Nisan 2011