Çarşamba

 

Fransa’da okullarda başörtüsü yasaklanacak diye, bizdeki birtakım gazeteciler, okur-yazarlar (onlara aydın demek mümkün değildir) neredeyse kına yakacaklar, zil takıp oynayacaklar. Bu kişilere bazı gerçekleri hatırlatmak gerekiyor.

1. Fransa’da henüz böyle bir yasak çıkmamıştır. Aklı başında Fransız lâikleri, dinsizleri, aydınları bu yasağa karşıdırlar.

2. Diğer bütün medenî ülkelerde olduğu gibi Fransa üniversitelerinde de başörtüsü yasağı yoktur, orada düşünülen yasak “okullarla” ilgilidir.

3. Böyle bir yasağın İslâm’a ve Müslümanlara karşı olduğundan hiç kimsenin bir şüphesi yoktur.

4. Bu yasağın kanunlaşacağı kesin değildir, belki de sayın Chirac cenapları ve taraftarları bu işte başarı elde edemeyeceklerdir. Çünkü Fransa medenî, demokrat, insan haklarını tanımış, hukukun üstünlüğü prensibini kabul etmiş bir ülkedir.

5. Fransa’da böyle bir yasak çıkarsa, Katolik okullarını ve diğer özel okulları kapsamayacaktır. Oralarda şu anda arzu eden Müslüman kız öğrenciler, başları örtülü, çarşaflı olarak serbestçe tahsil görmektedir. Bilhassa Katoliklere, Müslümanlara gösterdikleri bu hoşgörü ve imkandan dolayı teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

6. Başörtüsü konusunda, Müslümanların önünü kesici, onları köstekleyici yasaklar, tabular, tedbirler dindar Müslüman kızlarının özel İslâm mekteplerine, Kur’ân kurslarına yönelmesine sebebiyet verecek; dinsizler yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuş, bindikleri dalı kesmiş olacaklardır.

7.Fransa’daki yasak hiçbir zaman tesettürlü rahibelerin başlarını açmalarını, barındıkları manastırların iç nizamlarına ve kıyafet disiplinine müdahale imkanı vermeyecektir. Böyle bir şeye bir hukuk devletinin, demokrat bir sistemin gücü yetmez. Bizde İmam-Hatip okullarında okuyan kızların başlarının açılması hususundaki zorlamalar hukuka, demokrasiye, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine tamamen ve taban tabana zıttır.

Şimdiye kadar defalarca yazdım, bizdeki başörtüsü ile ilgili yasaklar, zorlamalar, tabular, sıkıntılar kesinlikle devletimizle, cumhuriyetimizle ilgili değildir. Devletimiz ve cumhuriyetimiz bizimdir; halkımızın ve milletimizindir. Onlar böyle bir şey yapmaz, istemez. Bizdeki sıkıntıların kaynağı başka güçlerdir, bu konuda fazla yazarsam bazılarının canları sıkılır, benim de başımı ağrıtırlar, canımı yakarlar.

AKP iktidarının başörtüsü sıkıntıları karşısındaki tutumu gerçekten üzüntü vericidir. Onlar böyle dikenli bir gerçeği yok farzediyorlar, rahatsız olmuyorlar.

Nuray Mert, Nazlı Ilıcak, Gülay Göktürk gibi medenî, çağdaş, hanım yazarlarımız başörtüsü ve diğer dinî konularda Müslümanları destekleyen değerli, vasıflı yazılar kaleme alıyor, uyarılarda bulunuyor, ezilenlere destek veriyor, kendilerine teşekkür ediyorum.

Bu konuda son birkaç yıldan beri, çok müsbet çıkışlar yapan, çok olumlu tenkidlerde bulunan; ilgilileri ve sorumluları uyaran diğer çağdaş ve lâik gazetecilerimiz ve okur-yazarlarımız da vardır, onlara da teşekkür borçluyuz.

Bazıları militanlıkta, fanatizmde, statükoculukta, dediğim dediklikte devam ediyorlar, Nuh diyorlar Peygamber demiyorlar. Onlara da, teessüfler ediyor, taassublarından (bağnazlık) bir an önce kurtulmalarını niyaz ve temenni ediyoruz.

Türkiye’deki başörtüsü sıkıntısı, gerçek gündemin bir maddesi değildir, tamamen sun’î (yapay), zorlama bir konudur. Bir azınlık bu konuyu abartıp duruyor. Şöyle lâflar ediyorlar:

-Okullarda ve üniversitelerde başörtüsü serbest bırakılırsa, birkaç yıl içinde bütün Türkiye kızları ve kadınları örtünürler…

-Başörtüsü siyasal İslâm’ın sembolüdür…

-Başörtüsü isteyenler İslâm devleti istiyorlar…

-Başörtüsü taraftarları cumhuriyete karşıdırlar…

Başörtüsü siyasal İslâm’ın sembolü değil, İslâm’ın sembolüdür. Kaldı ki, başörtüsü Musevilik’te, Hıristiyanlık’ta, başka dinlerde de vardır. Başörtüsü evrenseldir.

Başörtülülerin cumhuriyete karşı oldukları iddiası bir hezeyandan başka bir şey değildir. Ülkemizde cumhuriyet halkımızın tamamı tarafından benimsenmiş ve kabul edilmiştir, ancak halkımız, fazilet üzerine kurulu gerçek bir cumhuriyet istemektedir. Sabataistlerin, farmasonların, birtakım esrarlı ve güçlü lobilerin cumhuriyeti tekellerine almaya hakları yoktur, cumhuriyet hepimizindir, kimsenin babasının rejimi değildir.

Bazılarının Şeriat konusundaki yaygaraları da, temelsizdir. Şeriat Kur’ân’dan ve Sünnetten çıkartılan amelî hükümlerin tamamına verilen addır. Abdest almak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, haccetmek ile ilgili hükümler Şeriatın bir parçasıdır. Bir Müslümanın bunları istemesinden, bunlara taraftar olmasından daha tabiî ne olabilir?

Adam hem Müslüman olacak, hem de Şeriatı istemeyecek… Böyle bir şey mantığa ters düşer. Bir Müslümanın, Tekin Alp takma adını kullanan sahte Türk milliyetçisi Moiz Kohen gibi “Kahrolsun Şeriat” diye haykırması onun, okun yaydan çıktığı gibi, dinden çıkmasına yeterlidir.

İslâm’ın Şeriatı olduğu gibi, Museviliğin, Hıristiyanlığın da kendi Şeriatları vardır.

İlahiyatçılarımızın, dil bilginlerimizin, sosyologlarımızın, ciddi fikir adamlarımızın (gayr-i ciddileri çoğunluktadır) Şeriat konusuna açıklık getirmeleri artık bir zaruret olmuştur. Bu dünya üzerinde her dinin, her teşkilatın, her tarikatın, her cemiyetin tüzüğü, ilkeleri, nizamı bulunmaktadır. Mesela Masonların kendilerine mahsus ritüelleri bulunur. Bunlar da, onların bir nevî şeriatlarıdır.

Bu dünyada sadece dinler yok, onların yanında bir sürü de, anti-dinler, dinimsi teşkilât ve ideolojiler bulunuyor. Bunların da, kendi kutsalları vardır.

Medeniyet ve teknik ilerledikçe dinler zayıflayacak ve bitecek sananların güvendikleri dağlara karlar yağıyor. Gerçekçi olsunlar, Don Kişot gibi yel değirmenleriyle savaşmaya kalkmasınlar; İngiltere’de, Amerika’da, Kanada’da, medenî ve kalkınmış Batı ülkelerinde din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetine baksınlar.

Fransa bir istisnadır, Türkiye’ye örnek teşkil etmez. Kaldı ki, yazımızın başında beyan ettiğimiz gibi, orada üniversitelerde başörtüsü serbesttir. Resmî okullardaki yasakla ilgili kanun henüz bir tasarıdır, çıkmamasını temenni ederiz. Birileri, bir yerlerine kına yakmakta acele etmesinler! 25 Aralık 2003